'Yapabilseydim heykelini acının!'
Bu sıra kitaplardan bahsedemedik. Günümüzü atladık hep. Memleket meseleleri ağır bastı. Ama kitap da bir memleket meselesi.
"Materyalizmin Türkiye'ye girişi", Prof. Dr. Mehmet Akgün'ün kitabı. Daha önce de bahsettim ama bu sıra Cumhuriyet'in kuruluşu, bir kesimde hususiyetle "din-halife-padişah" eksenli kıyasıya tartışılırken değişen dünyadan ve fikir hareketlerinden bahsetmemek olmaz.
Kimseyi ilzam etmek için yazmıyorum bunları. Nelerin tartışıldığını, Batı'dan gelen akımların Türkiye'de kimlere nasıl tesir ettiğini bilmeliyiz.
Prof. Dr. Mehmet Akgün'ün "Materyalizmin Türkiye'ye girişi" kitabı hemen dikkat çekmiş ve sık atıfta bulunulmuştu. İlk baskısı Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınıdır (1988). Üçüncü baskısı 2014 (Elis Yayınları, 448 s.). Eser bir doktora tezi. Prof. Dr. Necati Öner'in (1927-2019) nezaretinde ortaya konan bir tez olduğunu söylersem çalışmanın ciddiyetini hemen anlarsınız.
Prof. Dr. Akgün'ün "Türkiye'de Klasik Materyalizmin Eleştirileri", "Materyalizmin Türkiye'ye Girişi"nin devamı niteliğindedir. (Elis yayınları, 2. bs., 2014, 252 s.)
Şimdilik iki kitabın ayrıntısına girmeyeceğim. Yakın tarihimizin fikir hayatını anlamak içen her iki kitap da elimizin altında bulunmalı.
*
"Edebiyat Kavşağı ve Özgür'e Mektuplar: Makale-Deneme-Eleştiri-Konuşmalar", Âdil Gülvahapoğlu'nun eseri. (Payda Yayınları, 2019, 624 s.).
Eser dört bölüm. Birinci Bölüm: Makale-Deneme-Eleştiri. İkinci Bölüm: Konuşmalar. Üçüncü Bölüm: Özgür'e Mektuplar. Dördüncü Bölüm: Resimlerle Yolculuk.
Âdil Gülvahapoğlu, bir hukuk, bir edebiyatçı.
Eserin "takriz" anlamında "Önsöz"ü eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'in. Özden girişte: "Hukukçu meslektaşım olan Adil Gülvahapoğlu'nun elinizdeki yeni kitabı, edebiyat alanındaki ürünlerinin en renklisi sayılacak bir içerik taşımaktadır. Adındaki seçkinliğe çok yaraşan içindekiler ayrı ayrı tad veren konular olarak duygu ve düşünce ufkumuzu döşemektedir." der.
Y. Güngör Özden'in dediği gibi, kitap, ayrı ayrı tat veren konular olarak duygu ve düşünce ufkumuzu döşemektedir.
Eserin, fikir hayatımız ve edebiyat tarihi açısından ayrı bir yeri olduğunu belirtmeliyim. Geçmişte kalanları bu eserden öğreniyoruz.
İkinci Bölüm'de "Konuşmalar" başlığı altında, şair ve yazarlarla mülâkatını veriyor... Bu röportajların Yeni Türk Edebiyatı sahasında çalışanlar için ayrı bir yeri var. Konuştuğu isimler: Enver Gökçe (1972), Muzaffer Hacıhasanoğlu (1968), Dursun Akçam (1967), Mehmet Kemal (1969), Rüknettin Resüloğlu (1970), Mahmut Makal (1967), Behzat Ay (1969, 1970, 1973), Mehmet Başaran (1974), A. Kadir (1973), Nevzat Üstün (1974), Ceyhan Atuf Kansu (1975), Ahmet Köklügiller (1975), Rıza Polat Akkoyunlu (1964), Tarık Dursun K. (1974), Ümit Kaftancıoğlu (1972), Ardanuçlu Âşık Efkârî (1970)...
Üçüncü Bölüm'de, oğlu Özgür'e yazdığı mektupları yer alıyor. Kendisi gibi Kırşehir Barosu'na kayıtlı avukat olan oğlunu, 2016'da, 39 yaşında kalp krizinden kaybetmiş. Acının tarifi yok. Bilmiyorum o satırları yazarken döktüğü gözyaşları tartıya gelir mi!
Âdil Gülvahapoğlu, Özgür için yazdığı ikinci mektubunda "Yapabilseydim heykelini acının! Gözyaşlarıyla granitten çağlasaydım." diyor.
Kitaplar fikir hazinesidir. Okumak lâzım.