Yanan Irak, alevlenen Suriye
Irak yanıyor. Irak’taki ateşin söndüğü yok, söneceği yolunda bir umut da yok. Her gün insanlar ölüyor. Hükümetimizin siyaset ufkunda Türk Dünyası ve Türkmenler olmadığı için, her geçen gün çileleri ağırlaşan bu soydaşlarımızdan bahseden tek haber, kanallarımızda yer almıyor. Dış politikamız Kuzey Irak’ta var olan fiili iktidarı Bağdat’ta bulunan hükümete tercih ediyor. Bağdat hükümetini devre dışı bırakarak Kuzey Irak yönetimi ile devamlı bir biçimde gelişen ilişkiler kurulduğunu görüyoruz. Hâlbuki bugün resmen, hukuken, uluslararası hukuka göre bütün Irak’tan sorumlu olan Bağdat hükümeti var. Bizim Bağdat hükümeti ile ilişki kurmamız ve Kuzey Irak’la doğrudan münasebetlerden kaçınmamız gerekirken, aksine işler yapılıyor. Amerika Irak’tan çekilirken diktiği kötülük fideleri ağaca döndü. Meyveler birbirine düşman Sünni, Şii, Arap, Kürt ve Türkmen gruplarıdır. İran devleti bütün gücüyle Şiileri destekliyor. Dirayetli ve akıllı bir devlet yönetimi, çevresindeki dost güçleri, kan ve inanç birliği olan insan topluluklarını her yolu kullanarak korur, güçlendirir. İran’ın yaptığı budur.
Suriye’de, Gazze’de ölenler için birbirinden daha yüksek tonlarda demeçler veren hükümet, ne yazık ki Irak’ta her gün öldürülen, ölen insanlar için ağzını açmıyor.
Suriye’de ajans haberlerine göre Türkmen köyleri bombalanmıştır. Bir başka ifadeyle kanı bizden, imanı bizden, kültürü bizden kardeşlerimiz öldürülmüştür. Hükümetten çıt çıkmamıştır.
Keşke Türkiye de, İran’ın dikkatiyle Irak’taki Türk varlığı için politikalar üretebilmiş olsaydı. Arapların, Şiilerin, Kürtlerin silahları, cephaneleri, paraları var. Türkmenlerin çilelerini ifade eden hoyratları ve imanlarından gayri hiçbir şeyleri yok. Suriye ve Gazze için ateşli nutuklar söyleyen devlet adamlarımızın Türk Dünyası ve Irak Türklüğü konusunda böylesine sessiz kalmasını anlamak mümkün değil. Başbakan Özal’ın sorumluluk döneminde Kuzey Irak bölgesinin alt yapı yatırımlarını Türkiye’nin tamamladığını hepimiz biliyoruz. Şimdi üst yapı yatırımları yine Türkiye tarafından yapılıyor. Düne kadar bir Türk şehri olan Erbil’de şimdi nüfus yapısı Türkler, Araplar ve Kürtlerden meydana geliyor. Erbil’in gelişmesinde 1100’e yakın Türk firmasının devam eden çalışmaları var. Bölgeye elektrik Türkiye’den geliyor. Su ise Doğu Anadolu bölgemizde doğan ve beslenen Zap suyundan sağlanıyor.
Türkiye Erbil’e bir konsolosluk açmış durumda. THY de Ankara ve İstanbul başta olmak üzere düzenli uçuşlara başladı.
Devlette devamlılık esastır. Siyasi iktidar değişebilir. Ama devletin temel politikaları asla değişmez. Türkiye’nin Ortadoğu politikasında İsrail önemli bir nirengi noktasıydı. AKP hükümeti İsrail vatandaşlarına karşılık (mütekabiliyet) aramadan toprak satışına izin verdi. Başbakan İsrail lobisinin 1.madalyasına layık görüldü. Arkadan devleti kuran iradenin Arazi Kanununa koyduğu “köylerde yabancılara toprak satılamaz” hükmüne rağmen bu kanun delindi, İsrail vatandaşları 2.aşamada köylerde de toprak alma imkânına kavuştular. Kendilerine böylesine hayırlı hizmetler ifa eden Sayın Erdoğan, İsrail lobisinin 2.madalyasına layık görüldü. Böylece sadece İsrail başbakanlarına verilen bu ödülün parantezi açıldı ve bizim Başbakanımız dâhil edildi.
İsrail, ilişkilerimiz bozulmadan önce, Suriye’nin tepesinde bulunan üç uydusundan aldığı bilgileri bize ulaştırıyordu. Biz Öcalan yüzünden (Suriye’yi tehdit ederken İsrail’den dört kişilik bir ekip Ankara’ya geldi ve Suriye’nin füzesi, topu, tankı, uçağı, komuta kontrol merkezleri ve füze rampaları nerede, önümüze koydu’85 Türkiye her şeyi bu bilgilere göre planladı. Dönemin Mısır lideri Mübarek Ankara’dan apar topar ayrıldı, Şam’a gitti ve Hafız Esad’a başına gelecekleri anlattı. Bunların belgeleri devlettedir.) Bu satırları Sayın Sedat Sertoğlu’nun “Felaket” başlıklı makalesinden naklediyorum.
Suriye konusunda Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanının kendisini nerden nereye getirdiğini iyi görmelidir. Ne yazık ki Suriye politikamızda da Suriye Türklüğü ile ilgili hiçbir dikkat yoktur. Türkiye okyanus ötesi dostluk uğruna İran’la, Irak’la, Suriye ile çok lüzumsuz bir düşmanlık içine girdi. Bu yanlışı düzeltmeye uzun yıllar yetmeyecektir. Irak ve Suriye’nin alevleri Türkiye’nin dış politikadaki menfaatlerini yakıyor. Hiç şüphesiz daha nice ağır faturalar ödeyeceğiz. Dış politikamızı yeniden Türkiye’nin ve Türk Dünyasının menfaatlerine göre düzenlemeye mecburuz. Aksi halde yarın çok geç olacaktır.