Yalçıntaş’tan sonra Çiller ve Hisarcıklıoğlu ben varım diyemez!
Algılar çoğu zaman gerçeklerin önüne geçer. Tıpkı İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş’ın tutuklanmasında olduğu gibi!
Yalçıntaş’ın tutuklanmasında elbette hukuk belirleyici olmuştur lakin var olan algı tam tersidir!
Kabul gören bakış, Murat Yalçıntaş’ın İstanbul patronları tarafından gizlice yeni siyasi oluşumun liderliğine hazırlandığı için başlarına bunların
geldiğidir!
Tanımayan ve bilmeyenlere
hatırlatalım.
Murat Yalçıntaş, Prof . Nevzat Yalçıntaş’ın oğludur ve milliyetçi-muhafazakar cenahın çok iyi yetişmiş bir ismidir.
Üç lisan bilen, iyi eğitimli Murat Yalçıntaş tıpkı babası Nevzat Bey gibi sağ cenahın bütün renklerine hitap edebilen özelliklere sahip pırıltılı bir isimdir.
Murat Yalçıntaş’a DP adına liderlik teklifinin götürüldüğü bu sütunda aylar önce dile getirilmişti.
Murat Bey, kendine gelen bu teklifi, çeşitli çevrelerle görüşmüş ve pek çoğunun muvafakatini almıştı.
Oluşum ve şaşaalı bir çıkış için hazırlıkların hızlandırıldığı bu dönemde Tayyip Bey’le Murat Yalçıntaş’ın arasında soğuk rüzgarların estiği medyaya bile yansımıştı.
Ve tam bu süreçte, yani Murat Bey geri sayımda iken başına bunlar geldi!
İlginç olan ayrıntı, Yalçıntaş’ın tutuklandığı davada başlangıçta şikayetçi konumunda olmasıdır. Demek ki bazen böyle şeyler de olabiliyor!
Yukarıda da söyledik, dava devam ettiği için yargı tasarrufunu asla tartışmayız ama oluşan algı sanki Murat Yalçıntaş’ın başına gelen bu olayla liderliğe soyunması arasında bir paralelliğin olduğudur!
Başkentteki söylenti, havada uçan kuşların hareketlerinden bile haberdar olan malum zirvelerin, Murat Yalçıntaş’ın bütün temaslarını izlediği ve de yolunu kestiği şeklindedir!
Kuşkusuz bu söylenti paranoya da olabilir ancak doğru-yalan böyle bir kanaat oluştu!
İnsanları böyle bir bakışa iten sebepler ise birden fazladır.
Mesela 2007’de seçime ortak girselerdi yüzde 15’in üzerinde oy alacağı kesin olan Mehmet Ağar-Erkan Mumcu ittifakının hâlâ bilinmeyen sebeplerle sabote edilmesi ve de son dönem ANAP zirvelerinin verdiği siyaset mühendisliği fotoğrafları bu yakıştırmalara örnek olabilir!
Gelelim bu tutuklanmanın getireceği sonuçlara:
Murat Yalçıntaş bu hadise ile vurgun yemiş ve en azından bu süreçte lider adaylığı gündemden düşmüştür.
Sadece o mu?
Artık açığı ve korkuları olan hiç kimse böyle bir şeye soyunamaz!
Mesela 1994-95 yıllarındaki faili meçhuller konusunda hedefte olan ve üstüne gidildiğinde hukuk önünde zora girmesi beklenen Tansu Çiller, Yalçıntaş olayı ve sonrasındaki algıyı dikkate alarak Tayyip Bey’den bağımsız olarak, yani ona meydan okuyarak DP’nin tepesine aday olamaz. Şayet kazara olursa biliniz ki adaylığı Tayyip Bey’le danışıklı olacaktır! Tansu Hanım’ın 8 yıldır AKP’yi bir kelime ile olsun eleştirmemesinin hikmeti de bu şekilde ortaya çıkmış oluyor!
Aynı şekilde Rifat Hisarcıklıoğlu ismi de artık gündemden düşmüştür!
Tevekkeli Rifat Bey’in onca davet ve çağrıya rağmen, istemem de istemem demesi meğer böylesi korkuların sonucuymuş!
Şimdi daha iyi kavradınız mı AKP’yi iktidardan indirmenin Cumhuriyeti kurmaktan daha zor olduğuna!
Baksanıza insanlar artık siyasete girmekten bile ürker hale getirildi!
İSTİSMAR...
Hepimiz Hrant Dink’iz diyenler neredesiniz!
Hatırlayın Hrant Dink öldürüldüğünde yandaş medyanın kalemşorları mateme bürünüp “Hepimiz Hrant’ız” sloganlarını atmaya başlamıştı. Geçen zaman içinde Hrant Dink’in ölümünde hakikatler ortaya çıkınca ve AKP iktidarının ortaya çıkan yeni duruma ilgisizliği uç verince Hrant için güya gözyaşı döken o yandaş güruh sus pus oldu!.. Demek ki onların gözyaşı yalanmış ve Hrant’a üzüntüleri sadece istismar içinmiş! Söz konusu AKP olunca değil bir Hrant’ı, milyonlarcasını feda edebiliyorlar. Bunun adı riyakarlıktan öte sahtekarlıktır. Hrant Dink cinayeti bir büyük projenin başlangıcıydı. Bu cinayetle başladılar, akabinde Ergenekon hikayesi uç verdi.. Bu arada Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazasının tam bu sürece denk gelmesi manidardır.. Benim bilgilerime göre Muhsin Başkan, her şeyi kavramış ve ifşa noktasında iken malum kazaya uğramıştır.
ANLAYIŞ...
Sayıştay’ı tasfiye!
Kendinden olmayanları soluklarına kadar izlettiren AKP güruhu, her nedense kendi yaptıkları incelensin istemiyor ve bunun için varlık nedeni kamu harcamalarını denetlemek olan Sayıştay’a set oluyor. Evet AKP hükümeti, Sayıştay kendi harcamalarını denetlesin istemiyor ki bunun adı Sayıştay kurumunun fiili olarak ortadan kaldırılmasıdır. Şekilde görüldüğü gibi AKP’nin, dürüstlük ve şeffaflık anlayışı budur. Kendinden olmayanlara müfettiş orduları gönderen AKP, sıra kendi yaptığı icraatların denetimine gelince ona engel oluyor ve devletin en temel kurumlarından birini yani Sayıştay’ı sabote ediyor. Sorarım size böyle bir rejime demokrasi denilebilir mi? Ve heyhat bazıları hâlâ AKP’ye güya daha fazla demokrasi adına destek oluyor! Sevsinler onları!
PES...
Avcı’ya mektup zulmü!
Hadi yasaları hiçe sayıp ayaklar altına alıyorsunuz, peki ya vicdan!.. Bu yapılacak iş midir, bir tutuklu -ki o eski bir Emniyet Müdürü ve bütün Türkiye’nin tanıdığı Hanefi Avcı’dır- milletvekillerine mektup gönderiyor ama siz o mektupları gizlice, muhatapların eline geçmesin diye geri gönderiyor ya da imha ediyorsunuz. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’e göre bu operasyon, yani mektubu iletmeme ya da imha işi AKP’li TBMM İdare Amiri’nin marifeti imiş!.. Vallahi pes!.. Yahu her şey bir yana kul hakkı diye bir şey yok mu?.. Yapılan bu uygulama en ilkel kabile devletlerinde bile olmayan dehşet bir tutumdur. Daha düne kadar bizzat o kesim tarafından baş tacı edilen Hanefi Avcı’ya takınılan bu tutum, o güruhun neleri yapabileceğinin ispatıdır.