Yalanlar üzerinden hovardalığın sonu!
Fransız Senatosu, “Ermeni soykırımı yoktur” demeyi cezalandıran yasayı ‘vekâlet’ oylarla kabul edince teslimiyet iktidarının gardı düştü.
Düşmese şaşardık, ‘yanlış kulvarlarda’ koşturduklarını, çizdikleri ‘pembe’ tablonun ‘yalancı bahar’ olduğunu kendileri hariç herkes biliyordu.
Sıfırı tükettikleri gibi ‘geçmiş kesesinden’ yemeyi, devleti ‘birtakım taahhütler’ yoluyla küresel güçlere karşı borçlandırmayı kafalarına koymuşlar.
Allah sonumuzu hayreyleye.
Ellerine tutuşturulan şablon şu:
“Eğer dış politikada bir problem varsa, ‘geçmiş’ hükümetlerin üzerine yık. Hatta bu sorunların ‘derin provokasyonlar’ olduğu tezini işle. Statükonun idareyi elde tutmak için yalan yere ‘maraza’ çıkardığı iddiasını gündeme getir. O zihniyetle hesaplaşmak, ‘evrensel değerleri’ hâkim kılmak için kılıç çektiğini ifşa et.”
Ama olmuyor işte. Reçeteyi elinize tutuşturanlar, ‘üç adım sonrasını’ göstermiyorlar.
Çünkü, üzerinize yükledikleri misyonun adı ‘yıkım taşeronluğu’dur.
Batı sizi sadece Türkiye’yi ‘istediği kıvama’ sokabilmek için bir ‘araç’ olarak görüyor. Tıpkı sizin birtakım hesapları lehinize çevirmek için demokrasiyi ‘araç’ görmeniz gibi.
***
Yalnızca dışarıda değil, içeride de eldeki ‘sihirli değnek’ aynı.
‘Nimet’ olunca üşüşmek, ‘külfet’ olunca söze “80 yıldır...” diye girmek ve mangalda kül bırakmamak. ‘Hatadan münezzeh’ durumdalar ya, ters giden bir şey olunca anında arkalarına dönüp ‘geçmişe’ çemkiriyorlar.
İyi hoş da, 10 yıldır ‘aynı tekerlemeler’ eşliğinde ‘zeytin dalı’ uzatmadığınız, ‘sırtını’ sıvamadığınız, ‘madalyasını’ göğsünüze asmadığınız ülke kalmadı.
Lâkin geldiğiniz noktada pek bir yalnızsınız. Onu da mı ‘Cumhuriyet’ dayattı?
İşin sırrı, kafaların hayli karışık olmasında yatıyor. Ne zaman ki her konuya ‘serbest piyasa ekonomisi’ gözüyle bakmaya başladılar, orada hatlar koptu.
Garip, ‘ucube’ bir anlayış dört bir yana hâkim olmaya başladı. ‘Komünist’ gibi düşünen, ‘kapitalist’ gibi tüketen, ‘mümin’ gibi tedirgin, ‘anarşist’ gibi saldırgan, ‘vatansız’ gibi hayta kişilikler türedi kamunun karar mercilerinde.
Kutsal addettikleri tek şey ‘birey’ olup çıktı.
Şimdilerde birer birer ‘kapı önüne’ konulmalarına şahit oluyoruz.
***
Türkiye herşeye rağmen büyük bir devlet.
Getirildiğimiz noktanın ‘nelere malolduğunu’ göz ününe alırsak, şükretmek
gerek.
Böylesi ‘rüzgâr gülü’ politikalara, böylesi ‘akşamdan sabaha’ değişen stratejilere rağmen ayakta kalışımız küçümsenecek bir şey değil.
Hani ağızlarını açtıklarında lâfını ettikleri ‘küresel güç’teraneleri var ya, iyi bilinsin ki bunu hazretlerinin abuk sabuk icraatlarına değil, dünün fedakâr, vatansever “Önce ülkem” diyen kadrolarına borçluyuz.
Bunların yaptığı olsa olsa ‘el kesesinden’ hovardalıktır.
‘Mavi boncuk’ dağıtıp da sonra ‘kanlı bıçaklı’ oldukları komşularla ‘orta yolu’ nasıl bulacaklar, bekleyip göreceğiz.
Bulamayacakları aşikâr. Milletin onlardan beklediği bir tek şey var.
Madem işi ‘arap saçına’ çevirdiniz, daha ileri gitmeyin. Taşeronluğunu yaptığınız küresel güçlerin gölgelerini ‘kendiniz’ zannedip de ülkeyi yeni bir ‘ateş çemberinin’ içine atmayın.
Bugün dünya âlem görüyor ki, ‘çapınızı’aşan bir operasyon yürütülüyor
bölgemizde.
***
Millet artık ‘atacağınız’ adımları da, ‘yürürlüğe koyacağınız’ yaptırımları da ezberledi.
En fazla bir büyükelçiyi bir haftalığına geri çekip, sonra gerisin geri gönderiyorsunuz.
Hiç değilse bu tür ‘palavradan’ tepkileri dilinize dolayıp da gülünç duruma düşmeyin. Kabullenin artık, ‘sıfır’ hükmü kalmadı.