Diyarbakır ve Urfa’da birkaç gün önce yaptığınız açıklamalarınızda ‘açılım süreci’ni başlatmakla övünüyorsunuz. Ben yerinizde olsam bu bahsi hiç açmaz hatta Türk milletinin hafızasından silinmesi için gayret ederdim.
Zira açılım deyince, tevili ve telafisi mümkün olmayan, devletin, devlet kurumlarının, yöneticilerin, yargı mensuplarının terör örgütü karşısında utanç verici bir duruma düşürüldüğü, binlerce şehidimizin kemiklerini sızlatan, onların acılı ailelerinin yüreğini yakan, milletimizin kanına dokunan utanç verici sahnelerin yer aldığı, ve Türk Milletine ikinci bir “Kara Gün” yaşatan “Habur rezaleti” akla gelmektedir.
Açılım ve çözüm sürecinde -meşhur deyimle- taşların bağlanıp köpeklerin salıverildiği dönemde ay yıldızlı bayraklara sarılı şehit cenazelerinin hüzün verici görüntülerini unutmuş olmalısınız. Hele de yağmalanan, birer harabeye dönen şehirler ve yerinden, yurdundan, evinden barkından uzaklaşmak zorunda kalan yüz binlerce bölge insanı… Ne yazık ki hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür.
Diyarbakır’daki talihsiz -açılım ve kürdistan – açıklamanızdan sonra görüntüleri TV ekranında seyrettiyseniz; siz bu açıklamayı yaparken, tarım bakanlığındaki kariyerine gece bekçiliği ile başlayan ve bakanlığı döneminde Türk tarımını yerlerde süründüren, en son 20 nisan 2018 tarihinde İngiltere’de PKK’ya yakınlığı ile bilinen Democratic Progressive Institute” (DPI), düzenlediği toplantıya AK Parti Milletvekilleri Efkan Ala ve Taner Yıldız’la katılarak ‘’yeni açılım’’ görüşmeleri yapan bir zat zevkten dört köşe, ağzı kulaklarında sizi coşkuyla alkışladığını görürsünüz.
Ayrıca Diyarbakır’daki Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya izafeten söylediğiniz “Kürdistan” ifadesi maksadını çok çok aşan bir beyan olmuştur. Biz sizi şimdiye kadar her zaman terörü ve bölücülüğü tel’in eden ve her vesileyle ülke bütünlüğünü vurgulayan tavırlarınızla hatırlıyoruz. Bahsettiğiniz dönemle ilgili kullandığınız tabirler tamamen coğrafi tabirlerdir. Bugün bölücü fitnenin ağzında sakız ettiği siyasi tabirler değildir. Hiçbir ciddi tarihçinin eserinde böyle bir ibare geçmemektedir. Değerli Araştırmacı Yazar Taha Akyol bu konuyla ilgili sıcağı sıcağına yazdığı makalede özetle şöyle demektedir:“Mustafa Kemal Paşa’nın açtığı Büyük Millet Meclisi’nde “Kürdistan mebusu” yoktu. Kürtler vardı elbette ama Kürdistan adıyla bir seçim bölgesi yoktu, mebusların hiçbiri bu sıfatla seçilmemişti.Peki, Mustafa Kemal mesela Kuzey Iraklı Osmanlı mebuslarını “Kürdistan mebusu” diye davet etmiş olamaz mı? Hayır…
Osmanlı Mebusan Meclisi döneminde de Kürdistan adını taşıyan bir seçim bölgesi yoktu. Kuzey Irak’ın adı “Musul Vilayeti” idi. Musul, Kerkük ve Süleymaniye’den 5 milletvekili “Musul Mebusu” sıfatıyla Mebusan Meclisi’ne katılmıştı…
Mustafa Kemal Paşa’nın ve Kürt kimliğine sahip mebusların konuşmalarında İngilizlerin Kürdistan kurdurarak Türkiye’yi bölmek istedikleri anlatılırdı.” (bknz. Taha Akyol 9 Haziran 2019 Karar Gazetesi)
“Geçtiğimiz haftalarda gerek İçişleri Bakanının, gerekse sayın Cumhurbaşkanının yüksek sesle ‘’Bu ülkede Kürdistan diye bir bölge yoktur. Bunu isteyenler, bunu düşünenler defolup gitsinler.’’ Beyanları üzerine bizler de rahat bir nefes alıp; ‘’siyaset insanları nasıl terbiye ediyor, nihayet gerçeği gördüler, hizaya geldiler’’ derken sizin bu beyanlarınız bizi şüpheye ve endişeye sevk etmiştir.
Bu beyanların hangisi doğrudur? Hangisi şahsi kanaatiniz, hangisi resmi kanaatinizdir? Parti disiplini ve biat kültürüne göre partinizin genel başkanının ‘’Kürdistan isteyenler defolup gitsinler.’’ Dediğine göre zat-ı aliniz bu durumda sayın cumhurbaşkanının talimatını yerine getirip, bir yerlere gitmeyi düşünüyor musunuz?
Aslında bu skandallar dizisi kuzey ırak sözde kürt özerk yönetiminin sözde başkanı – görevden el çektirilen sabık başbakan sayın Ahmet Davutoğlu’nun ağabey hitabına mazhar olmuş- Mesut Barzani’nin 26 Şubat 2017 tarihinde ki Türkiye’yi ziyaretinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı önünde ki bayrak gönderine bir paçavranın asılması ile başlamıştı.
Bize göre özerk kürdistan diye bölge yoktur. Bu ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlamak için Ortadoğu’da oluşturmaya çalıştığı bir uydu devlet projesidir. O topraklar Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan bin yılı aşkındır Türklerin yaşadığı, kadim Türk topraklarıdır.
Biz o kürdistan hayallerini, Genç cumhuriyetin toparlanma döneminde Cemiyet-i Akvam’da Musul meselesi görüşülürken, İngiliz emperyalizmine alet olup -sözde din kisvesi altında- isyan eden Şeyh Sait’in, Diyarbakır dağ kapı meydanında kurulan dar ağacında sallandırıldığı gün, o meydana gömdük.
Biz o kürdistan hayallerini asılları alevi türkmen olduğu halde siyasi kürtçülere ve kılıç artığı Ermenilere alet olarak bölgede şekavete yeltenen kendisinin evlad-ı resul olduğunu iddia eden sözde seyit rıza’nın isyankar ve günahkar bedeni 15 kasım 1937’de Elazığ Buğday meydanında dar ağacında sallandırılırken toprağa gömdük.
Biz o kürdistan hayallerini Amerikan emperyalizminin ve büyük İsrail projesinin bölgede ki iş birlikçisi ve paralı askerleri pkknın bin dokuz yüz doksanlı yıllardaki silahlı isyan teşebbüsü üzerine kahraman Türk güvenlik güçlerinin olağanüstü mücadelesi ile o topraklara gömdük.
Bebek katili, eli kanlı elebaşları yine Diyarbakır meydanın da dar ağacında sallandırılması gerekirken, dönemin iktidarının aczi sebebiyle asılamamış, imralı da mukadder sonunu beklemektedir.
Biz o kürdistan hayallerini devr-i iktidarınızda gerçekleştirilen açılım ve çözüm süreçlerinden sonra kudururcasına saldırarak binlerce Mehmetçiğimizin, güvenlik mensuplarımızın, gencecik öğretmenlerimizin, kanına giren pkk eşkıyasını Türkiye’nin güneyinde ve doğusunda silahlı kalkışmaya teşebbüs ettikleri şehirlerde hendeklere gömdük. Gerekirse yine de gömeriz.
Şüphesiz biz ölü sevici değiliz. Ne kendilerini kürt diye ifade eden insanlarımıza ne de başka topluluklara düşman da değiliz. Bu topraklarda Türk milletinin hükümranlık haklarına saygılı olmak şartıyla isteyen istediği etnik gruba mensubiyet duyabilir.
Pkk- sizin tabirinizle Pekeke- eşkıyasının istismarına uğrayarak dağ başlarında etkisiz hale getirilen gençlerin sayılarının çokluğu bizi asla memnun da , mutlu da etmemektedir. Neticede onlar da bu toprağın çocuklarıdır. Onların yüreği yanık ana babalarının acılarını biz de yüreğimizde hissediyoruz. Ama Türk devletine silah çekenin, Türk milletinin varlığına, Türk vatanının bütünlüğüne kast edenin, Türk milletinin kutsal değerlerine, diline, dinine, tarihine düşman olanların akibeti hep böyle olmuştur, böyle de olacaktır. Bir vücudu kurtarmak için kangren olan bir kolu kesmekte bir an bile tereddüt edilmemelidir.
PKK ile mücadele konusunda silahlı kuvvetlerimizi ve güvenlik güçlerimizi farklı değerlendirmek hakşinaslık gereğidir. Çünkü onlar canlarını ortaya koyarak, her türlü zorluğa katlanarak Türkiye’yi, üniter millî devleti, millî varlığımızı savunan gerçek kahramanlardır. Görevlerini ecdadımıza layık bir yiğitlikle yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Hepsini hürmetle, şükranla, minnetle, anıyorum. Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun, mekânları cennet olsun.
(Devam edeceğiz yarın: Şu anadilde eğitim meselesi bir anayasal hak mıdır yoksa Türk milletini bölmeye çalışanların bir ihanet projesi midir?