Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Yahya Kemal, Süleymaniye Camii ve…

"Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede / Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye'de" mısralarıyla başlayan şiiri "Türk aydınları" çok iyi bilir. Yayıncıların koyduğu gibi ben de düzeltme işaretlerini özellikle koydum ki uzun heceler kısa, kısa heceler uzun okunmasın; hem Türkçe hem de vezin bozulmasın. Bazılarının meclisi yerine meclîsi, mahfili yerine mahfîli diyerek Türkçeyi bozduğunu gördüğüm için bu şiir de "sabâh oldu" ibaresinde ikinci hece uzatılmadan ve vezin için gerekli olan ulama yapılmadan okunmasın, istedim.

Yahya Kemal'e göre, Süleymaniye Camii, "bütün halkı, bütün memleketi" birleştiren "ilâhî bir yapı"dır. Şöyle diyor:

"Ordu - milletlerin en çok döğüşen, en sarpı / Adamış sevdiği Allâhına bir böyle yapı / En güzel mâbedi olsun diye en son dînin / Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin."

Yahya Kemal bu mısralarda Süleymaniye'nin Türk eseri olduğunu özellikle vurguluyor. Türk zevkinin "hayâl ettiği mîmârî", Süleymaniye Camii'nde kendini bulmuştur.

Son günlerde, "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" başlıklı bu şiirin şu mısralarının hatırlanmış olmasından memnunum:

"Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi / Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi / Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim / Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim."

Ayasofya'nın cami oluşu vesilesiyle yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yahya Kemal'in ifadesiyle Ayasofya'nın milletimiz için anlamı şu şekildedir." diyerek bu mısraları okumuştur. Şiirin hatırlanması iyidir ama bir yanlışın da düzeltilmesi gerekmektedir. Şiir, Ayasofya için değil Süleymaniye için yazılmıştır.

Şiirin sonlarında yer alan "Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine" mısraıyla bu bahsi kapatalım.

                                             ***

Aynı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle demiştir: "Bir başka tarihçi ve şair Nihâl Atsız'a 'Dünyaya bir daha gelseniz ne olmak isterdiniz?' diye sorulduğunda cevabı, 'Ayasofya'ya imam olmak isterdim.' olmuştur." Bu bilgi de doğru değildir. Atsız hakkında çok hacimli bir kitap hazırladığımı okuyucular bilir. Atsız'ın kitap ve makalelerini defalarca okudum. Hiçbir yazısında ve eserinde böyle bir söze rastlamadım.

Sorgulu gözlerle bakanların merakını böylece giderip bu bahsi de kapatalım.

                                             ***

Üçüncü konu maalesef edebiyatla, kültürle ilgili değil. Türkiye'nin yakın tarihindeki bir olayla ilgili. Hafta boyunca siyasilerden 15 Temmuz ve FETÖ konuşmaları dinledik. Bence bu konuda suçlamalarda bulunmaya, "kontrollü darbe" filan demeye hiç gerek yok. Sadece şu sorular sorulmalı:

Sizce, on binden fazla subay ve astsubayın fiilen katıldığı 15 Temmuz kalkışmasından bir ülkenin istihbarat teşkilatının ve Genel Kurmay karargâhının haberinin olmaması mümkün müdür?

Diyelim ki bu soruya, örgütün çok sinsi olduğu, bu sebeple ordu içine ve diğer devlet katlarına bu kadar sızmış olabileceğinden haberdar olunamadığı cevabı verildi. O zaman şu sorulara cevap istenmelidir.

Gerekçesi ne olursa olsun, on binden fazla subay ve astsubayın fiilen katıldığı bir darbeyi haber alamayan istihbarat örgütünün başı makamında tutulur mu? O Genel Kurmay karargâhının başı makamından alınır mı, yoksa terfi mi ettirilir?

Bence sadece bu soruları sormak yeterlidir. "kontrollü darbe" diye suçlayarak bir sürü polemiğe yol açmak yerine insanların mantığına hitap eden sorular sormak sizce de daha akıllıca olmaz mı?  

Yazarın Diğer Yazıları