Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şehirlerimizi beton, çelik ve cam yığını binaların işgal ettiğini söyledi. "Şehirciliğimizdeki bu ara dönemi de kısa sürede geri bırakarak insan fıtratına uygun yapılarla tanışacağımız günler inşallah yakındır" dedi.
Cumhurbaşkanı, hatırlıyor mu bilmiyorum ama İstanbul'u, 1994 yılının mart ayından beri aralıksız bugüne kadar bizzat kendisi yönetti. Belediye Başkanlığı görevinden alındığında yerine vekilini bırakmıştı, Başbakan olduktan sonra da İstanbul'un her şeyiyle "usta" sıfatıyla kendisi ilgilendi. Ve İstanbul'un beton, cam, çelik gökdelenlerle doldurulması da kendi Başbakanlığına rastlıyor. Şehirlerimizin çoğunda da onun sözünden bir adım çıkmayan belediye başkanları yönetimde. Bugün sahip olduğu fikirlere, keşke o vakit sahip olabilseydi.
Ama biliyorsunuz kendisi sıkça yanılıyor, yanıltılıyor.
Önce Fetullahçıların, sonra da çözüm süreci sırasında PKK'lıların kendisini aldattığını bizzat açıklamıştı.
Demek ki o zaman, bu inşaatlar konusunda da yanılmış.
Ve şimdi bir tek adam yönetimi kurmak için vatandaşlardan yetki istiyor. Çünkü o zaman Türkiye uçacak, ayaklarındaki zincirlerden kurtulacak filan. Bu kadar çok yanıldığına göre acaba şimdi de yanılıyor olmasın?
Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet
***
GÜNÜN NOTU
------
...aynı tastan çorba içmiş, birlikte semaha durmuş olmak büyük değer taşımakla birlikte, Alevilerin maruz kaldıkları sorunların aşılabilmesi için yeterli olmamaktadır. Kardeşlik kuşkusuz çok kutsal ama önce evrensel hukuk temelinde eşit vatandaşlığın gereği olan adımların atılması gerekiyor.
Sedat Ergin Hürriyet
***
Evet ama neye!
----------
Kente asılmış abartılı EVET pankartlarından söz etmiştik... O pankartlardan birinde şöyle diyor:
"Güçlü ve yetkili meclis... Kanunları yalnız meclis yapıyor..."
O meclis gerçekten güçlü mü?
Meclisin milletvekillerini yine halk seçiyor. Fakat bu milletvekilleri bakan olamıyor.
Eğer cumhurbaşkanı bir milletvekilini bakan yaparsa o kişi milletvekilliğinden istifa etmek zorunda.
Cumhurbaşkanı bakanlarını meclis dışından seçiyor.
Bakanlar sadece cumhurbaşkanına bağlı çalışıyor. Bakın 106. madde ne diyor:
"Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, cumhurbaşkanına karşı sorumludur."
Böylece bakan ile halkın ilişkisi ve teması kesiliyor.
Evet, TBMM kanun yapıyor ama bu kanunun nasıl uygulandığını izleyemez. Denetleyemez...
Milletvekili bakana ancak yazılı soru sorabilir. Alacağı üç satırlık cevapla yetinir.
Meclisten hiç kimse cumhurbaşkanına soru soramaz.
Böylesi meclise gerçekten güçlü denebilir mi?
***
Yine Evet cephesinin söylemekten kaçındığı bir durum şu...
Cumhurbaşkanı OHAL ilan ettiği takdirde sınırsız bir kanun yapma yetkisine sahip oluyor. 119. madde açık...
"Cumhurbaşkanı OHAL ilan ederek temel haklar ve siyasi hakları dahi kısıtlayan kararname çıkarabilir".
Kanun hükmündeki bu kararnameler aynı gün meclis onayına sunulur. Eğer mecliste çoğunluk cumhurbaşkanının kontrolündeyse anayasaya aykırı bile olsa o kanunların yürürlüğü konusunda sıkıntı olmayacaktır.
Kanunları yalnız meclis yapar, sloganı da geçerli değil...
Melih Aşık Milliyet
***
Seçmeni oyuna göre ayıran "demokrasi" olmaz
-----------
16 Nisan'da seçmen "Parlamento'dan yargıya, hükümetten, bütçenin kullanılma veya Meclis'in feshedilme veya erken seçime gidilme yetkisine" kadar 18 maddelik büyük bir sistem değişikliğine bir arada oy verecek.
Bu referandumun "terör örgütleriyle veya darbe girişimiyle" değil, Türkiye'nin her vatandaşının geleceğiyle, tüm demokratik haklarıyla, bağımsız veya bağımlı bir yargı veya Meclis ortaya çıkmasıyla ilgisi vardır.
O nedenle seçmeni "darbe veya terör" ile bağlantılı konuşmalarla yönlendirmek ciddi bir yanlıştır.
Örneğin "PKK da Hayır diyor" demek, bu 18 değişiklikten bazılarını sakıncalı bulan tüm vatandaşlarla kanlı bir terör örgütünü bağlantılı hale getirmektir ki bu seçmene açıkça haksızlık ve suçlama olduğu gibi "Evet-Hayır" şeklinde 2 seçenekle yapılacak referandumu da tümüyle anlamsız kılar.
(...)
Sandıkta seçmeni "vereceği oya göre ayıran" sistemin adı demokrasi olamaz.
Güngör Mengi Vatan
***
Trollerin arkası sağlam olmalı
----------
Başbakan Binali Yıldırım 16 Nisan referandumu öncesinde AKP'li eski bakanlarla bir kahvaltıda buluştu.
(...) Eski bakanlar "yol arkadaşımız" diye tanımladıkları isimlerin troller tarafından "itibar suikastlarına" uğratıldıklarını belirterek bunlara "niçin dur denilmediğini" sorgulamışlar.
(...) Sahi, AKP içinde "itibar suikastları" düzenleyen bu troller sırtlarını bir yerlere dayamasalar bu kadar pervasız olabilirler mi?
Parti adına ahkâm kesip herkesi bir kalemde silip geçenler bir yerlerden güç almasalar bu denli saldırgan olabilirler mi?..
Zeki Ceyhan Milli Gazete