Ya ikna edeceksiniz ya da ikna edeceksiniz!
Muhtemelen bu kanaatler kendilerine aktarılmıyor... Zaten kendilerinin de “Halk veya parti tabanı ne düşünüyor?” sorusuna cevap niteliğinde bir araştırmaları yok galiba... Eğer ihtiyaç hissedilmiyorsa bu bir meseledir, yok araştırılıp bir sıkıntı görülmüyorsa bu ikinci bir meseledir...
Halka ve parti tabanınıza bir sorun bakalım, televizyonlara veya gazetelere gönderdiğiniz sözcü, kurmay veya danışman, adına ne derseniz deyin, nasıl bir etki bırakıyorlar hedef kitlenin gözünde?
Siyaset sadece ‘içerik üretme’ değil, aynı zamanda o içeriği ‘pazarlama’ sanatı... İmaj bazen her şeyin önüne geçebiliyor... Zaman zaman siyaset bir ‘sektör’e, seçmen kitleleri ise ‘pazar’a dönüşüyor... O pazarın kendine has kuralları var ve sizin ayakta kalmanız için rekabet gücünüz olması gerekiyor...
Rekabet gücü, bilgidir, bildiğini aktarabilme kudretidir, muhakeme kabiliyetidir, ikna kapasitesidir kimi zaman... Kimi zaman ise pratik zekâ ve hazırcevaplık gibi özellikler ister...
Soğuk savaş dönemlerinin tek tipçi, ezberci, liderin dediğini tekrarlamaktan başka özelliği olmayan, üretmeyen, yeni gelişen durumlarla ilgili anında çözüm üretemeyen siyasetçi tipinin artık karşılığı daha az...
İletişim teknolojisinin küçülttüğü dünya ve bilgiye ulaşmadaki hız ile karşılaştırma imkânlarının artmış olması, hedef kitlelerin özelliklerini değiştirdi... Ne verseniz yiyecek kitleler azaldı, farkındalık arayan ve onun eksikliğini hemen hisseden insanlar fazlalaştı...
Bu oyunda olacaksanız, oyunun yeni kurallarını da benimsemek ve uygulamak zorundasınız... Soğuk, suratsız, fazlaca resmî, olumsuz elektrik yayan, “Sizin yerinize ben düşünürüm, hem de en iyisini” havası veren ve pratik zekâ konusunda eksik kalan siyasetçi tipinin bu toplumda siyasî hayat alanı iyice daralıyor...
Bazı parti temsilcilerini ekranlarda görünce merak ediyor insan, “Bunlar ne zaman kendilerini ‘gelişimlerini tamamlamış’ saydılar ve o gün bu gündür daha da geliştirme ihtiyacı hissetmiyorlar? En son kitabı acaba ne zaman okudular? Neden kendilerine çizili alan dışında bir kontra soru geldiğinde afallıyorlar? Neden herhangi bir konuda birbirinin tekrarı olmayan beş cümleyi arka arkaya kuramıyorlar? Neden iki kelimeyi bir araya getirdikleri, öznesi yüklemi yerinde cümleleri yok? Neden hiçbir orijinallik taşımayan basmakalıp cümlelerle kendi partililerini bile ekran başında fıtık ettiklerinin farkında değiller?”
Elbette istisnalar var ama kendi siyasî dâvâlarınıHPD’liler kadar anlatamayanların çokluğu acı bir gerçek... Sloganvari ve derinliksiz konuşmalar, çözüm üretemeyen tahlil teşebbüsleri ve heyecan vermeyen kasnak çevirmeler... İşin özeti böyle... “Ben bilmem genel başkanım bilir”in toplumsal algıda o çok meşhur “Ben bilmem merkez bilir”e karşılık geldiğini fark edemeyecek derecede demode bir duruş bu!..
Sadece televizyon performanslarında değil, gazetelerdeki röportajlarda da, sosyal medya üzerinden verilen mesajlarda da durum aynı... Zorlukla bir araya getirilmiş iki-üç kelime, onda da ne derinlik var, ne de iz bırakacak düşünce... Slogan üstüne slogan... Ve sanki liderleri onları canlı izliyormuş ve ilk işi o mesajı okumakmış gibi adrese teslim gayret!..
‘İkna etmeleri gereken kitleler’ gerçeğini ıskalayan ve önceliği ‘tatmin etmeleri gereken lider’e veren zavallı bir kısır döngü!.. Kendiniz yapamıyorsanız, bari profesyonellere yaptırın ve geri dönüşleri bilimsel yolla ölçtürün... O da yok!..
İnsanları ikna etmenin yollarını bulmaktansa onları ‘oy vermeye mecburlarmış’ muamelesine tâbi tutmak, ne kadar sonuç vericiyse o kadar sonuç alınıyor!.. Oysa artık dünya, propagandanın yeni yöntemleriyle seçmeni ‘müşteri’ titizliğiyle değerlendiriyor... Bu pazarda malını tanıtma ve ‘tüketiciye ihtiyaç hissettirme’ işi başlı başına bir sanat...
Kimse alınmasın ama bu yetersizlik, kimsenin gözünden kaçmıyor... Eğer kendi partilileriniz bile başka partilerin temsilcilerine içten içe gıpta ediyorsalar problem büyük demektir... Birinin kendilerine hatırlatması lâzım: Soğuk Savaş bakiyesi propaganda tarzının, üç-beş klasik cümleye sıkıştırılmış ideolojilerin ve mutlak itaati öngören yaklaşımların hükmü oldukça sınırlıdır artık...
İkna edeceksiniz, ikna edeceksiniz, ikna edeceksiniz... Ama önce ikna edici donanımda olacaksınız!..