"Verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz"

Yıllar önce, tam da bu günlerdeydi. Deniz, taktığım isimlerden biri olan “elmas” halini yaşıyordu. Yaşlı, tesettürlü, saygın ve varlıklı bir hanımla yüzüyorduk. Biraz sonra onların soyunma mahallinde “yardımcı” kadının getireceği kahveleri içecektik. O sırada da Allah bilir, onların bir salon kadar geniş, çift buzdolaplı mutfaklarında, akşam kameriyede içilecek çayın yanında yenmek üzere poğaçalar, kurabiyeler hazırlanıyordu.
(Genç muhabirler Allah aşkına bu kameriyeye “kamelya” demesinler. İlhan Cihaner adliyenin bahçesine bir “kamelya” yaptırmış. Suç listesinde bu da var. Kamelya bir çiçektir.)

* * *

Ne diyordum, yüzüyorduk. O sırada inşaat işçileri gökdelenlerin iskelelerinde sıva yapıyor, harç taşıyor, insanlar hastanelerde ve hapishanelerde, pazarlarda, tarlalarda çile dolduruyorlardı.
Şu duruma bir “kılçık” atayım dedim.
“Verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz!”
Bunu söylediğimde o çok sevdiğim yaşlı hanım birden şaşırdı, irkildi ve cevap olarak:
“Şükrediyoruz!” dedi.
En uygun cevap da buydu.
Hadiselere tasavvuf gözlüğüyle bakmazsam olmuyor. Son romanım “Sorgu ve Derviş” te de bunu yaptım. Ergenekon vari bir davada hem dünyevi ilişkileri sorguladım hem de ilahi derinliği bulmaya çalıştım.

* * *

Böyle başka bir “şükür” hikayesi daha vardır hatırladığım. Şeyh efendiye: “Efendi hazretleri, sizin mahallede yangın çıktı” diye haber getirmişler. Efendi telaşlanmış.
“Sizin ev kurtuldu” demişler peşinden.
“Çok şükür” demiş. Yaptığı hatayı da aynı zamanda anlamış ve bu hatanın bedelini uzun zamanlar ödeyememiş.
Bizim iktidarın durumunu seyrederken hep bunları düşünürüm.
Abdullah Gül’ün oğlu haberleri çıktığında da bunu düşündüm. Şükrediyorsunuzdur, hiç kuşkum yok, namaz kılıp oruç da tutuyorsunuzdur, Allah kabul etsin. İddialı bir Müslüman için bunlarsız olmaz. Ama Peygamber efendimiz, “güzel ahlakın” timsaliydi ve Hz. Ayşe’ye onu sorduklarında:
“Siz hiç Kuran okumaz mısınız?” diye sormuştu. Onun ahlakı, Kuran ahlakıydı.

* * *

Kuranın en lanetlediği şey nedir biliyor musunuz? Zulüm! Zulmün de çeşitleri ve yöntemleri vardır elbet. İşkencehaneye sokup elektrik vermekten ibaret değildir zulüm. Kazancına el koyarsınız zulümdür, yetim hakkı yersiniz, zulümdür. Yaşadığınız ve yaşamayı kabul ettiğiniz ülkenin yasalarına uymaz, onları bozmaya, teşebbüs edersiniz, zulümdür. Hatta yasa dinlemezsiniz, bu en büyük zulümdür. Sınır komşunuz olan bir ülkede zalimler din kardeşlerinize veya din kardeşleriniz olmayanlara zulmederlerken, ortalığı yakıp yıkarlarken, öldürüp perişan ederlerken siz onlara yardım eder, başarıları için duacı olduğunuzu bildirirsiniz, en büyük zulümdür. Dünyanın “büyük şeytan” ilan ettiği bir devletle gizli anlaşmalar yaparak vatanınızın emniyetini tehlikeye atarsınız, bu daha da büyük bir zulümdür. Nankörlük edersiniz, kadir kıymet bilmezsiniz, ikbal, mansıp, koltuk, servet peşinde koşar bir de üstelik bunları elde edebilmek için en kıymetli nimetleri harcamaya kalkarsanız bu zulümdür. Yalan zulümdür, iftira zulümdür, israf zulümdür.

* * *

İşte, “onu da başardık, bunu da başardık. Oraya da gittik, buraya da gittik. Oyum da var, buyum da var, şuyum da olacak” diye yaşayanlara baktıkça ve bunlara dair haberleri dinledikçe aklıma bunlar geliyor:
“Verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz!”

Yazarın Diğer Yazıları