Vebal ülkesinde "Berat" Gecesi!

Sorumluluk ve "temsil" makamındaki kimselerin; milletvekillerinin, bakanların, siyasi parti genel başkanlarının, belediye başkanlarının, büyük işverenlerin, sendika başkanlarının, Genelkurmay Başkanı'nın mesela, Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın "uykuya geçiş" halini hep merak etmişimdir;

- Bir karakol, içindeki bir avuç genç insanla, bu vatanın yiğit, mert, cevval çocuklarıyla cayır cayır yandığında, başını yastığa koyduğunda ne düşünür bir komutan? Neler geçer aklından? Uyku uğrar mı o gece ona?

- Bir iline memleketin füze yağarken; o füzelerin havalanmasının, daha önce o füzeleri fırlatanların palazlanmasının mesulü olan politikaların uygulayıcısı olan siyasi iradenin sahibi nasıl girer yatağa; sancılı mı, sıkıntılı mı? Ne konuşur eşiyle? Rüyasına girer mi korkudan okullarına gidemeyen çocuklar; ölümü bekleyen bir şehrin korku dolu bakışlarını üzerinde hisseder mi?

- O gelenekle büyütüldüyse insan -ihmal ettiği azdır- illa bir Fatiha yollar başını yastığa koymadan önce ölmüşlerinin ruhuna… Bizim "Ata"mız, "şehitlerimiz" diye devam eden bir hiyerarşimiz vardır ya bu "mekanları cennet, ruhları şad olsun" sıralamasında "karabasan"a dönmesinden korkar mı "Ata"mızın makamında oturup, onun sağladığı imkanlarla edindiği yetkiyi onun emanetine hıyanet için kullandığından?...

- ***

Dün Berat Gecesi'ydi ondan takıldı yine kafama;

Nasıl yattılar acaba?

Makamları, mevkileri, ünvanları "dindarlaştırmakla" övündüklerine göre illa açmışlardır ellerini semaya;

Peki nelerden kurtulmayı dilediler dualarında?

***

Fani dünyada yargılanmaktan bu kadar korkup da ilahi adalet önünde aklanmayı umabilmek cüreti bile insanoğlu için yeteri kadar ezici…

Ezilmişler midir?

Milletin gözünün içine baka baka "iftira" diye haykırdıktan sonra itiraf eden çıkacak mı "hırsızlığı"nı?

Yolsuzluğunu?

Gafletini?

İhanetini?

"Millet için" dediği ne varsa aslında "kendi koltuğunu korumak için" yaptığını itiraf edip kurtulmayı dileyen olacak mı vebalinden?

Oslo'da rolü olan, İmralı müzakerelerinde rolü olan, Habur'da rolü olan, Silivri kumpaslarında rolü olan herhangi bir "sorumluluk makamı sahibi" dün gece bunlardan herhangi birindeki dahlini "günah" sayıp da affını istedi mi mesela?

Siyasetin gölgesi altındaki mahkemelerden kaçmak için başvurdukları onca katakulli bir yana Allah'ın hükmünden kaçış olmayacağının idrakiyle bir nevi erken mahşere çevirip de gecelerini boyunlarını eğdiler mi?

Sahiden merak ediyorum;

Üzerine "vebal" yüklü bulutlar çökmüş bir ülkede nasıl idrak edilmiştir "Berat Gecesi?"

*

"Yargı kılıcı" altında muhalefet

MHP, madalyonun bir yanında "terör örgütünün siyasi uzantılarının TBMM'den tasfiyesini de sağlamak" olduğu için canı gönülden;

CHP, dokunulmazlık konusu referanduma gittiğinde kuyruğuna bir de "Partili Cumhurbaşkanı" yahut "Başkanlık" takıldığı vakit; 12 Eylül referandumunda tecrübe edildiği üzere kimseye bu "iki ayrı şeyi" ayırt ederek oy kullandırtmayı beceremeyiz, şu terör günlerinde, "terörist vekillerle hesaplaşılacak" rüzgarına idari sistemden de, rejimden de oluruz korkusuyla, istemeye istemeye;

Destek verdi…

Sonuç:

Sadece adları PKK'ya yardım, yataklık, sözcülük vesaireyle anılan HDP'li vekilleri değil, bütün siyasi partilerden hakkında fezleke bulunan toplam 148 milletvekilini kapsayan dokunulmazlık oylaması; bu kişilerin milletvekili dokunulmazlıklarının bir kereye mahsus kaldırılması kararıyla sonuçlandı.

Dün Cumhurbaşkanı ilan etti:

"Bunlar daha iyi günleri…"

Dokunulmazlıkları kaldırılacak milletvekilleri arasında HDP ile birlikte, CHP ve MHP'nin de Genel Başkanları olacak; yani muhalefet liderleri, kafalarının üzerinde, siyasal kararlarıyla güvenilirliğini tümden yitiren bir "yargı" kılıcı sallanırken "muhalefet" etmeye çalışacaklar, sözünün üstüne söz söylenmesine asla tahammülü olmayan iktidara…

Ucunda Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi siyasal yaşamlarının sonlandırılması tehlikesi bile var!

Peki millet iki muhalefet liderinin yaptığı bu "fedakarlığın" ne kadar farkında?

Sokakta kaç kişi MHP ve CHP Genel Başkanları'nın kendi dokunulmazlıklarının kaldırılmasına oy verdiğini biliyor acaba?

Hemen hemen hiç kimse!

Peki ya tersi olsaydı;

AKP Genel Başkanı hakkında fezleke olmasına rağmen dokunulmazlığının kaldırılması yönünde oy kullansaydı?

Bu derhal bir kahraman hikayesi olarak yazılmaz mıydı, kazınmaz mıydı toplumsal hafızaya?

Bundan bir "kendini feda eden yüksel ilkeli siyaset kahramanı" çıkarılmaz mıydı?

"Helal olsun"lar yankılanmaz mıydı çarşıda, pazarda…

Eh be muhalefet…

Madem bir iş yaptın siyaseten kaymağını da sen ye bari; kendi dokunulmazlığını kaldırıp sonra da AKP'yi "teröristleri yargılayacak" diye alkışlatma; bu kadarını becer…

Hadi "rant peşinde değiliz" deyip bundan kaçınıyorsun… Bari seni bu fedakârlığa zorlayan iktidara şunlar sormadan kapatma bu bahsi:

- Bu dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi, 17-25 Aralık operasyonları sırasında, milletin gönlünde vekillerine dair kuvvetli şüphe oluştuğu günlerde niye hiç gündeme gelmedi?

- Bugün olsa; bugün AKP Genel Başkanı ve yakın çevresi hakkında çok ağır iddialardan oluşan fezlekeler bulunsa; yine rahatsız eder miydi HDP'lilerin varlığı bu denli sizi? Yine "hodri meydan" der miydiniz; yoksa "hepimiz kardeşiz" türküsüyle mi çınlardı kulisleriniz?

*

Klişe Hayatlar Matbaası

klise,-selcan.jpgHer gün tekerrür eden "olağanüstü haller"den ve onları "olağanmış gibi yaşatmaya" dönük dayatmalardan bunaldıysanız bu kitaba sığınabilirsiniz; Can Yılmaz, "yeni başlayanlar için" yazmış:

- Klişe Hayatlar Matbaası.

Sıradan şehirlerin, sıradan mahallerinde yaşayan, çalışan, oturan, oynayan, gezen-tozan, sıradan insanların, sıradan hikayeleri var kitapta;

Her şey klişe…

Ve biz hanidir o kadar alengirli, girift, komplolu, kumpaslı trajedileri hazmetmeye alıştırıldık ki; ironik biçimde bu klişe insanların, kalp krizi gibi, "inme/felç" gibi, dolandırılmak gibi, hayal kırıklığı gibi, beceriksizlik gibi "insani-doğal" yollardan sonlanan hikayeleri sıra dışı bile gelebiliyor okurken insana… Sahici sıradanlıktan nasıl bir uzaklaştıysak artık herkesin başına gelebilecek "hayatın doğal akış halleri"ni heyecanla okurken buldum kendimi…

Tam sadeleşmek, az da olsa arınmak, bir de tabii samimiyet isteyenlere göre…

Yazarın Diğer Yazıları