Bir süre önce Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’de sadece Hıristiyanlar değil, Müslüman çoğunluk da sorun yaşıyor” diyen Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a Vatikan’dan “dolaylı” destek geldi
Haber: Selda Öztürk KAY
Vatikan Basın Ofisi Sorumlusu Rahip Federico Lombardi, Müslüman bölgelerindeki Hıristiyanların konumunu “dramatik” olarak nitelendirdi. Vatikan’ın sözcüsü tarafından yapılan bu “genellemenin” kısa süre içinde Türkiye’ye yöneleceğini söyleyen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Vatikan’ın ve Patrikhane’nin bir tezgah peşinde olduğu ortada. Bu, bizim Dışişleri Bakanı ile Başbakan’ın Türkiye’yi Avrupa ülkelerine jurnallemesinin bir sonucudur. Yakında taleplerini görürüz” diye konuştu. Dünyada hiçbir Hıristiyan ülkenin “dramatik” bir konumda olmadığını, Irak ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerde ise katliamlar yaşandığını belirten Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, şunları söyledi:
Diyalogun simsarı
“Eğer bir ülkede kendileri için dramatik durum varsa bunu da onlar yaratmış demektir. Vatikan, bir tane Müslüman ülke gösteremez Hıristiyanların acı çektiği.. Ne yazık ki bunlar, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’yi jurnallemesinin bir sonucudur.” Vatikan’ın yine bir tezgah peşinde olduğunu söyleyen Öztürk, “Ne zaman bu tür genellemeler yapılsa ya da diyalog söylemleri telaffuz edilse, arkadan mutlaka Türkiye’nin başına bir tezgah gelir. Bunlar tamamen planlıdır. Bu genelleme yarın Türkiye’ye yönelecek, Türkiye’deki Hıristiyanların konumu masaya yatırılacak. Talep edecekleri şey de belli. Patrikhane’nin ekümenik olması. Zaten hedef odur. Ben bunu on senedir söylüyorum. AKP’nin Türkiye’de iktidara getirilmesi ve millete musallat edilmesinin gerekçelerinden en önemlisi budur” diye konuştu. Öztürk şöyle devam etti: “Vatikan, diyalog dediği zaman, Müslümanlara bir kazık daha atılacak demektir. Diyalogun simsarı ABD’de boşuna oturmuyor. Vatikan ile işbirliği içindeki simsar, Türkiye’de bu iktidarı da boşuna getirmedi milletin başına. Türkiye işte bunun için adı konmamış bir büyük işgalin altındadır. Bu kurtuluş savaşı öncesindeki işgalden de daha kötüdür. Çünkü millet bunun farkında değildir.