Vatandaş "bay kim"den hesap sorsun?
AK Parti Genel Başkanı, partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmada şöyle dedi:
"Uçağından helikopterine artık bizim ambulans helikopter ve uçaklarımız var, bunları ülkemize getirdik. Daha önce Bay Kemal Genel Müdürken bu ülkede ambulans yok muydu? Niye halkımızı bu çürük, içinde imkân olmayan ambulanslara mahkûm ettiler?Ben bir seçim çalışmasına giderken arkadaşlarımla beraber Bolu Dağı'nda bir trafik kazası geçirdim, (Osman Aşkın'a dönerek) bu garibim Osman'ın eline şişeler verildi, o tutuyor serumu, biz 4 kişi minibüsün içinde yatıyoruz. Bu da yetmedi geldik Bolu'ya, hastane hâlâ soruyor, 'Sigortalı mısın, emekli misin?' Yahu yatıyoruz komada işte, daha bunun sigortalılığı mı sorulur? İşte Bay Kemal'in Genel Müdürlüğü budur."
***
"Bay Kemal'in Genel Müdürlüğü"nü bilmem...
Sene 2014...
Cumhurbaşkanı: Hali hazırdaki AK Parti Genel Başkanı.
Başbakan: Dönemin AK Parti Genel Başkanı.
Sağlık Bakanı: AK Parti tarafından oluşturulan kabinenin üyesi.
Adana-Ceyhan'da bir köy yolunda trafik kazası geçirdim.
Ambulans helikopter ve uçakları geçtim; o "çürük, içinde imkân olmayan" dediklerinden bile ambulans gelmeyince, bizi hastaneye, altı takla atan aracın içinden yaka paça çıkaran köylüler kendi pikaplarıyla getirmiş.
İlk müdahalemizin yapıldığı devlet hastanesinde yüzümün tam ortasına hatalı dikiş atıldı; hâlâ izini taşıyorum.
Ben, hastanenin acilinde kan revan içinde, yarı baygın, tamamen savunmasız durumda gezerken elinde bir şırınga ile etrafımda dolanıp bana güya "ağrı kesici" iğne yapmaya çalışan kişinin "topluma kazandırma" niyetiyle kamuda çalıştırılan "rehabiliteye muhtaç" bir "uyuşturucu bağımlısı" olduğu ortaya çıktı. Hemşirelerden biri son anda fark etmese kim bilir bana ne iğnesi yapacaktı. Dahası, sürekli üst katlardaki duşlu odalardan filan bahsediyor, sedyeyi oraya götürmeye çalışıyordu; o hengamede götürse acaba neler olacaktı!
Bütün yaşadıklarımı o günlerde de, üstelik de çok daha detaylı şekilde yazdım bu köşede;
Sağlık Bakanlığı'ndan, ilgili hastaneden bir kişi de arayıp, önünü ardını sormadı -demek ki vakayı adliyeden saydı-.
***
Sayın Cumhurbaşkanı'na soruyorum;
Kendisinin ülkeyi ve dahi bu ülkede en azından "kamusal alan"daki "her şeyi" yönettiği devre ait bu kâbus gibi tecrübeden sonra ben hangi "bay"ı dilime dolayayım da hesabını sorayım?
"Saray gibi hastaneler(!)"in kapılarında "ilaç" bulamadığı için ölen bebeklerin aileleri, "bay kim"i sorumlu tutup, elleri kollu bağlı bebeklerinin ölümünü beklemenin hesabını sorsun;
Yaşatmak gibi bir ihtimal varken hem de!
***
Fatura yanlış adrese
Cumhur İttifakı'nın nicelik olarak küçük olan ortağı saydırıyor:
- Türkiye sosyal ve toplumsal bunalımın kıyısındadır...
- Hayat pahalılığı, geçim zorlukları, ekonomik sıkıntılar her insanımızı tehdit etmektedir.
- Konkordato ilanları sanki otomatiğe bağlanmıştır.
- Ekonomik mağduriyet ve muhtaçlığın pençesine düşen vatandaşlarımız neyini yaksın, nelerini ateşe versin, nerelere gitsin?
- Enflasyon canavarı başını çoktan kaldırmıştır.
Ve fakat bütün bunların faturasını, bütün bunların birinci derecedeki sorumlusuna yani Cumhur İttifakı'nın nicelik olarak büyük olan ortağına değil de;
- Küresel güçlere,
- Fabrikalarını yakanlara,
- Kur ayarlı, kâr amaçlı dolar alım satımı yapan sıradan vatandaşa,
- Zam yapan üreticiye
Velhasıl asıl sorumlulardan başka herkese çıkarıyor ne hikmetse...
"Türkiye'yi böylesi bir sosyal, toplumsal, ekonomik batağa saplayanlarla neyin ittifakını yapıyorsunuz hâlâ?" diye bir soran çıkar diye korkuyorlar herhalde.
***
GÜNÜN ŞAKASI
"Ülkemizde et fiyatlarının yüksek seyretmesinin genel refah seviyemizin artması, talepte yaşanan yükselişle ilgili olduğunu düşünüyorum."
***
SORU-YORUM
Benim de içimden geçen soruyu MHP eski İstanbul Milletvekili Atila Kaya soruyor: Şunu bir açıklayın; biz de öğrenelim: "Türk" adından, Türklüğün ülküleştirilmesinden rahatsız olan biri nasıl Türklüğün bekasının güvencesi olabiliyor?!
***
Köpeksiz köy
Adı bugün Troyka olur yarın başka bir şey; "15 Temmuz"u bir sopa bir tehdit aracı olarak kullanmaktan vazgeçmediğiniz, ülkede adaleti tesis edemediğiniz, insanları adalete güvenir, sığınır hale getiremediğiniz sürece, daha çok bu boşluğu "kendi yöntemleri"yle doldurmayı vaat eden dolandırıcı, daha çok "köpeksiz köy bulmuş değneksiz gezmeye" kalkan çete haberi yapar, daha çok mağdur hikâyeleri yazarız...