Vatan yahut şaibe...
Bugüne kadar hiçbir seçimin sonucunu bu duygularla beklememiştim.
Daha gün ortası... Oy kullandığım sandıkta kayıtlı seçmenlerin neredeyse yüzde 80'i oyunu kullanmış bile... Tam da günlerdir teşvik etmeye çalıştığımız gibi, insanlar boş vermemiş oy vermiş demek ki...
Yine de...
Bir kurt işte içimde...
Sosyal medyada hızla yayılan seçim ihlal görüntülerinin etkisiyle mi bilmem bir garip iç sıkıntısı...
Çocukluktan bu yana her seçimi birlikte, aynı beklentiler ve genellikle aynı düş kırıklıklarıyla karşıladığım arkadaşıma durum bildirdim:
- Gerginim...
Cevap aynı tonda geldi:
- İlk defa gözlerim dolarak oy verdim...
Çünkü neden?
Önce ülkem!
***
Türk Milleti'nin, 14 yıldır bilfiil hayatın her alanında ötekileştirilmiş, nefes borularına ot tıkanmış, horlanmış, aşağılanmış, yok sayılmış, varsayıldığında varoluşunun mayası olan değerler örselenmiş fertleri olarak kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu bizim...
Koltuklarımız yoktu, makamlarımız yoktu, ballı maaşlarımız yoktu; bir tek "vatan"!
O varsa diğer başka her şey için ümitvar saydık, o yoksa, biz de yok olurduk zaten onunla...
İşte bu sebepten dolayı;
- Bütün o azgın, orantısız, gayriadil, kimi zaman ve yerlerde gayriahlaki kampanyaya rağmen,
- "Devlet" dediğimiz mekanizmanın bütün aygıtlarının "milletin bir kesimine karşı" caydırıcı, sindirici, ürkütücü birer silah olarak kullanılmasına rağmen,
- Televizyon-gazetelerdeki ambargoya rağmen,
- Anket şirketlerinin yarattığı bilgi kirliliğine rağmen,
- Milletin bir kesimini alçak, aşağılık yaftalamalarla terörize etmeye, algıda kirletmeye, itibarsızlaştırmaya rağmen,
Bu ülkenin onurlarına kast edilen, namuslarına kast edilen, ekmeklerine kast edilen, canlarına kast edilen, kürsüleri devrilen, toplantıları basılan, işlerinden atılan... Bu ülkenin körleşsinler diye, sağırlaşsınlar diye cebren ve hile ile uğramadıkları "operasyon" kalmayan insanlarının elde ettiği ve aslen hem siyasi, hem de sosyolojik anlamda "zafer" olan bir tabloyu, ne büyük bir trajedidir ki, tarihi hezimete uğramış gibi seyrediyoruz!
***
Siyaseten bakınca -aslında- onlar kaybettiler;
AKP-MHP-BBP'nin toplam oy oranı yüzde 63'leri buluyordu son seçimin, 1 Kasım 2015'in verilerine göre; dün 10 puandan fazlasını kaybettiler...
"Kalelerinde" yenildiler...
Bazı şehirlerde, üçlü ittifakla, tek partinin aldığı oya bile erişemediler...
YSK'nın dereyi geçerken değiştirdiği kurallar... CHP'nin sandıkların yüzde 60'ına itirazı... Bu ucu ucuna sonuca dair bile alabildiğine şaibe...
Ve yine de...
Artık çok iyi biliyoruz ki, hiçbiri alınan sonucun "meşruiyeti"ne bakmayacak, "resmiyeti yeter" sayıp; ajandalarında her ne varsa, vakit kaybetmeden uygulamaya çalışacak.
***
Ben, bu yazıyı, fahiş şaibe iddialarıyla feryat figan "hukuk devleti"ni arayan siyasileri izlerken, daha şimdiden prangalar koyu gölgeleriyle çullanmışken "hak"larımıza, hayalini kurduğum gibi "Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır..." diye bitiremiyorum.
Ama en azından, bugün, Türk devletinin bekasına dair, her şeye rağmen "bir ihtimal daha" diyebilecek mecalimiz kaldıysa, işte onu borçlu olduğumuz bir avuç insanı anmadan koymak istemiyorum noktayı:
İlk andan itibaren sabır ve sağduyu manifestosu yazan CHP Genel Başkanı ve bütün teşkilatlarına Türk Milleti adına teşekkür ediyorum...
Gece gündüz, 7/24 Türkiye'yi gezen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na,
İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal'a,
Ümit Özdağ'a, Yusuf Halaçoğlu'na, Sinan Oğan'a, Koray Aydın'a, Meral Akşener'e,
Dünden bugüne Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanları Suat Başaran'a, Hakan Ünser'e, Ulvi Batu'ya, Azmi Karamahmutoğlu'na, Alişan Satılmış'a, Servet Avcı'ya, Atila Kaya'ya, Harun Öztürk'e,
Hayır'lı Konvoy yolcularına; Ali Türkşen'e, Semih Çetin'e, Ahmet Tatar'a, Ahmet Yavuz'a, Atilla Kezek'e, Mehmet Ali Çelebi'ye,
Adeta bir "karşı devrim" yapan İstanbul'a,
Toroslar'da dumanlarını söndürmediklerini kanıtlayan o Yörük çadırlarına,
Serhat boylarına,
Ve bir gün kıymetinin anlaşılacağını umut ettiğim bu gazeteye;
"Öğrenilmiş çaresizlik" belasının panzehiri oldukları ve inananlar için "imkansız" diye bir şeyin olmadığını kanıtladıkları için çok teşekkür ediyorum.