Vatan savunmasına "sivil" freni
Dün kaldığımız yerden devam edelim:
Azerbaycan'da konuştuğumuz "yetkili"/ "yetkisiz" herkes aynı görüşte. "Karabağ'a bir gecede gireriz" diyorlar;
"Ermeni işgali altındaki 7 rayonu da 1 günde temizleriz."
"Ama..."
İşte tam orada, yani "İşgalci Ermenistan ordusu unsurlarının bulunduğu Laçin, Kelbecer, Cebrail gibi illerden oluşan "çember" temizlenip de sıra, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in her fırsatta "Bir gün bayrağımızı dalgalandıracağız" dediği Şuşa, Hankendi gibi Ermeni sivillerin yerleştirildiği köylerin bulunduğu bölgeye geldiğinde ne olacak?"
Irak'ta milyonlarca sivilin katlini görmezden gelmiş hatta parçası olmuş; Afganistan'da aynı şekilde, Suriye'de öyle, dön geriye İkinci Dünya Savaşı'nda sivilleri atom bombasıyla katletmiş, Vietnam'da, Kamboçya'da, Guatemala'da savaşı geçtim, tarihin en trajik insanlık suçlarına imza atmış "dünya devleri" nazarında -Azerbaycan vatanında, işgalci durumunda yaşıyor olsalar bile- bir tek Ermenistan vatandaşının kılına zarar gelecek bir müdahale "meşru müdafaa hakkı" sayılır mı sanıyorsunuz?
Daha o dakika "insan hakları" çığırtkanları eşliğinde çullanmazlar mı Azerbaycan'ın üzerine? Ermenistan'ın bir gecede haritadan sildiği Hocalı'daki "Türk soykırımı"nı insanlık adına utanç verici bir sessizlik içinde izledikleri halde hem de!..
Bakmayın siz İnsan Hakları Evrensel Beyannameleri'ndeki "din, dil, ırk ayırt etmeksizin" sıralanan "eşitlik" kriterlerine;
Bir Türk ile bir Ermeni hiçbir zaman eşit olmadı, hiçbir zaman da olmayan "küresel oyun kurucular"ın gözünde!
Bir Müslüman ile Hristiyan hiçbir zaman eşit olmadı, hiçbir zaman da olmayacak!
"Karabağ Irak gibi olsaydı, Suriye gibi olsaydı biz oraya bomba yağdırırdık ve kimse de ses çıkarmazdı; ama orada Ermeniler yaşıyor..."
İşte bu manidar cümle tek başına özetliyor Azerbaycan'ın Karabağ'daki çıkmazını... Biliyorlar ki, "Türk soykırımcısı Ermenistan'la açılım" uğruna, soykırıma uğrayan Azerbaycan Türkleri'nin kutlu emaneti olan Azerbaycan bayrağının, katil Sargisyan rahatsız olmasın diye çöp kutularına atılabildiği Türkiye bile -hani tek millet oldukları- sahip çıkmaz/çıkamaz "öz kardeşi"ne...
"Tam müstakil" değil en nihayetinde; her şeyden önce NATO'yla bağlı...
Azerbaycan'ın, kendi topraklarının bir bölümündeki etnik temizlik ve nüfus değişimi dolayısıyla içine sürüklendiği bu "eli kolu bağlı olma" hali Türkiye için tam bir "kıssadan hisse"...
Bir de anlayabilse...
Anlayabilse ve Kerkük'ün Türksüzleştirilmesine karşı duracağı yerde bunun müsebbipleriyle ittifaklar kurmasa keşke.
Anlayabilse ve Telafer'in, Musul'un Türksüzleştirilmesine kör, sağır, dilsizleşmese.
Anlayabilse ve Türkmen Dağı'ndaki etnik temizliğe izin vermese.
Anlayabilse ve Ayn'el Arap'ın Kürtleştirilmesinin doğuracağı sonuçları görebilse.
Anlayabilse ve Güneydoğu'daki etnik kümelenmenin haritadaki karşılığının temellerini atmasa elleriyle.
Elinde silah olanla çarpışırsınız, savaşırsınız. Peki ya elinde silah olan, silahsız-sivil vatandaşları kalkan yaptığı vakit kendisine?..
"Karabağ" yürek sancımız, kalp ağrımız olduğu kadar bir "ders" de aslında -anlayabilene-....
*
Yüzü kızaracak bir rektör aranıyor
Azerbaycan'daki devlet üniversitelerinden birinde okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenci anlattı:
- Derse girenlerin nereden geldiği hakkında malumat sahibi olmak isteyen hocamız yoklama kağıdına bazı bilgileri de not etmelerini istedi sınıftakilerden. Baktık ki, Türkiye'den gelen öğrencilerin bir kısmı "Rojka", "Amed", "Wan", "Şırnex", "Çolemerg" diye bildiriyor memleketlerini. Rektöre gittim. Bu kağıtla birlikte yanımda götürdüğüm Türkiye haritasını da açtım ve 'Hocam, bakın bakalım Türkiye'de böyle şehirler var mı?' dedim. Rektörüm kağıdı elimden aldı; sınıfa gitti. Türk şehirlerini 'Kürdistan'a ait' varsayan o öğrencilerin gözlerini önünde kağıdı yırtıp attı. Üniversitede "etnikçiliğe", "bölücülüğe" izin vermeyeceğini net bir dille belirtti..."
Hemen her gün Türkiye'deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin paylaştığı "PKK kampına dönmüş amfi, kampus, yemekhane, kantin vs" fotoğraflarını hatırlayınca, Azerbaycanlı rektörün duruşunu milletim adına gururla ama ülkem adına utanarak dinledim.
Özellikle aktarmak istedim ki; başında bulundukları üniversiteler terör yuvasına döndüğü halde kıllarını kıpırdatmayan, ihmalleriyle Fırat gibi pırıl pırıl gençlerin katline zemin hazırlayan rektörler belki azıcık utanırlar da, üst düzey makamlarına kuruldukları bu devlete, hiç değilse Azerbaycan'daki mevkidaşları kadar sahip çıkarlar!
*
Bakü'de bir buruk veda...
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve ekibiyle birlikte Bakü ziyaretimizin asıl sebebi dün de belirttiğim gibi Azerbaycan milli tiyatrosunun abide sanatçısı Cihangir Zeynalov'un 150. doğum günü dolayısıyla düzenlenen etkinliklerdi. Dedesi Cihangir Zeynalov ve yine ülkede efsaneleşen sanatçılardan biri olan annesi Nesibe Zeynalova gibi tiyatro sanatçısı olan, Çukurova Üniversitesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanı Cihangir Nevruz'un dedesinin anısına sahneye çıktığı "Cihangir'den Cihangir'e" gecesi için bulunduğumuz Azerbaycan Devlet Milli Dram Tiyatrosu Salonu benim için buruk bir tesadüfe de mekan oldu. Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu Hasan Sultanoğlu Zeynalov ve eşi de, yakın dost oldukları Cihangir Hoca'yı yalnız bırakmamışlar, oradaydılar o gece. Ayaküstü sohbetimiz sırasında öğrendim ki Büyükelçi olarak Türkmenistan'a atanmış Sultanoğlu.
Üzüldüm.
Tam bir Türk, Türklük aşığıydı. 2009 yılında, Ermenistan sınırını açmaya kalkışan zihniyeti protesto etmek üzere gittiğimiz Kars'ta tanıştığımız günden bu yana ülkülerinden de, temsil ettiği devlet ve mensubu olduğu milletin menfaatlerinden de zerre ödün verdiğini görmedim. Bu nedenle hem Kars'taki hem İstanbul'daki görevi sırasında defalarca hedef gösterildi. "Hepimiz Ermeniyiz" korosunun saldırısına uğradı. Ama bir gün olsun yılmadı. En bıçak sırtı zamanlarda, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine gölge düşmemesi için adeta çırpındı. "Bayrak krizi" dahil Türkiye'deki onca "kardeşlik hukuku"nu ayaklar altına alan gelişmeye rağmen bugün zora düştüğümüzde ilk destek yine Azerbaycan'dan geliyorsa, Sultanoğlu gibi "tek millet" olduğumuz gerçeğini hiç unutmayan "devlet adamları" sayesinde...
Bakü'de karşılaşınca, "helalleşmek için aradığını fakat ulaşamadığını" söyledi; Gerek röportajları, gerek mücadelesiyle bu sayfaya defalarca konuk ettiğim Sultanoğlu'yla helalleşmek için en uygun yer yine bu köşe bence. Sadece "haber değeri"nden dolayı değil, insani yönüyle de çok değer verdiğim böylesi kıymetli bir insan nasıl uğurlanır bilemedim; Varsa bir hakkımız helal olsun, geçmişse bir hakkı helal etsin...
"Neresinde bir Türk varsa yeryüzü küresinin/Sınırı orada başlar bozkurt mefkuresinin";
Türkmenistan da bizim, yollarımız bir gün yeniden kesişir dilerim...