Vatan-millet-Gökalp
Türkiye'de "milliyetçilik" deyince, Ziya Gökalp ana duraktır; yanınızda bitiverir.
Gökalp "millet"i şöyle tarif eder:
"Millet, ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafi, ne siyasî, ne de iradî bir zümre değildir. Millet; lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir..."
Devamında şu örneği verir:
"Memleketimizde vaktiyle dedeleri Arnavutluk'tan yahut Arabistan'dan gelmiş millettaşlarımız vardır. Bunları Türk terbiyesiyle büyümüş ve Türk mefkûresine çalışmayı itiyat etmiş görürsek, sair millettaşlarımızdan hiç tefrik etmemeliyiz. Yalnız saadet zamanında değil, felaket zamanında da bizden ayrılmayanları nasıl milliyetimizden hariç telakki edebiliriz. Hususiyle bunlar arasında milletimize karşı büyük fedakârlıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmetler ifa etmiş olanlar varsa, nasıl olur da bu fedakâr insanlara "Siz Türk değilsiniz," diyebiliriz. Filhakika, atlarda şecere aramak lazımdır, çünkü bütün meziyetleri sevk-i tabiîye müstenit ve irsi olan hayvanlarda da ırkın büyük ehemmiyeti vardır. İnsanlarda ise, ırkın içtimaî hasletlere hiçbir tesiri olmadığı için şecere aramak doğru değildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hâl câiz olmadığından "Türk'üm!" diyen her ferdi Türk tanımaktan; yalnız, Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur." (Türkçülüğün Esasları, Haz. Nargiza Sattarova, Bilge Kültür Sanat Yayınları, s. 32-33).
Gökalp yeri gelir "ümmet"i ve "millet"i bir arada kullanır.
Gökalp'ın İslâmcı yönünün ağır bastığını söyleyebilirim. Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak" makaleleri bir tarafa asıl İslâm Mecmuası ve Küçük Mecmua'daki makalelerine bakılmalı. ("Gökalp'ın 'İslâm' Konulu Makaleleri" yayınlanmıştır. Toplu hâlde bu kitapta bulabilirsiniz. Bilge Kültür Sanat Yayınları.)
Gökalp'ta "vatanperverlik" ("vatanperver" olarak) bir yerde geçer. O, "vatanî ahlâk"tan bahseder. Vatanî ahlâkla millî hassasiyeti ayırmaz:
"Millî tesanütü kuvvetlendirmek için her şeyden evvel vatanî ahlâkı yükseltmek lâzım geliyor. Fakat vatanî ahlâkı yükseltmek için ne yapmalıyız?
'Vatan, millî harstır [kültürdür],' demiştik. Demek ki vatan; dinî, ahlâkî, bediî güzelliklerin bir müzesidir, bir sergisidir. Vatanımızı derunî bir aşkla sevmemiz bu samimî güzelliklerin mecmuu olduğu içindir. O hâlde, millî harsımızı bütün güzellikleriyle ne zaman meydana çıkarırsak, vatanımızı en çok o zaman seveceğiz ve bu kadar şiddetle seveceğimiz o sevimli vatan uğruna şimdiye kadar yaptığımız gibi yalnız tehlike zamanlarında hayatımızı değil, sulh ve sükûn anlarında da bütün şahsî ve zümrevî ihtiraslarımızı feda edebileceğiz. Görülüyor ki, millî tesanütü kuvvetlendirmek için, ilk iptida, millî harsı yükseltmekle mükellef olan münevverlerin bu işi çabuk başarmaları lâzım.
Millî tesanütün birinci temeli, 'vatanî ahlâk' olduğu gibi ikinci temeli de 'medenî ahlâk'tır. Vatanî ahlâk, kendi milletimizi mukaddes tanımaktan ibaret olduğu gibi, medenî ahlâk da milletimizin fertleriyle onlara benzeyen sair fertleri muhterem tanımaktan ibarettir. Cemiyet, mukaddes olunca, onun fertleri de mukaddes olmaz mı?
O hâlde vatanımızı, milletimizi nasıl seviyorsak, millettaşlarımızı da öylece sevmeliyiz. Bütün millettaşlarını sevmeyen bir adam, milletini de sevmiyor demektir." (s. 88-89).
Kısaca; Batı örnekleri bize teşmil edilemez!