Varlık Fonu ya da Langırt Köy Sandığına...
Ucube bir fon oluşturdu AKP Hükümeti, Türkiye'nin en büyük fonu olan ve çalışanların paralarının biriktiği işsizlik fonunu devretti bu fona ivedilikle, yatırımların ve "mega" projelerin finansmanında kullanacakmış... Turistik bölgelerdeki araziler de bu fona aktarıldı...Ve daha neler neler, en baba kuruluşlar da bu fona...
Hani halk arasında bir söz vardır: "Hep içine, tep içine"... Bunlar da tepip durdular:
Ziraat Bankası, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri AO, PTT, Borsa İstanbul ve Türksat'ın sermayelerinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı, Türk Telekom'un yüzde 6.68 oranındaki Hazine'ye ait hissesi ile Eti Maden ve Çaykur'un TVF'ye aktarılmasına karar verildi. Yetmedi: Özelleştirme Yüksek Kurulu'nca özelleştirme kapsam ve programında bulunan THY'nin yüzde 49.12, Halkbank'ın yüzde 51.11 hissesinin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu'na devredildi.
Sayıştay denetimi yok, keyfi olarak at, sat, kullan...
Daha da ilginci ülkeyi uluslararası ekonomik tetikçilerin eğitim alanı haline getiren AKP, bu Varlık Fonu'nun ekonomik tetikçilerle mücadele için kurulduğunu söyleyip ekonomik milliyetçilik taslıyordu televizyonlarda... AKP Milletvekili Mehmet Metiner'in iddiası bu idi (06.02.2017 CNN Türk-Ahmet Hakan'ın programı)...
Fakat Metiner gibiler ne derse desin, bu Varlık Fonu'nun bu ülkede karşılığı "Langırt Köy Sandığı'na" deyimidir.
Nedir o deyimin öyküsü anlatalım:
Anadolu köylerinde şark kurnazı birisi muhtar seçilir. Mazbatayı alıp göreve başlar başlamaz, hemen bir buyrultu hazırlar, ihtiyar heyeti ve kendisi de imzaladıktan sonra "köy sandığı" adını verdiği bir sandığın üstüne bunu yapıştırır. Bu buyrultuda şunlar yazılıdır:
1- Köy sınırları içinde köylünün bulacağı tüm para, altın, define, her türlü kıymetli eşya, sahibi aranmaksızın muhtara teslim edilecektir.
2- Bu buluntular köy sandığına atılacak, atılırken de muhtarın duyacağı biçimde "Langııırt köy sandığına" diye bağırılacaktır.
3- Sandık dolduğunda muhtar tarafından açılacak, içindekiler muhtarlık ganimeti olarak muhtarın olacaktır.
Böylece muhtar, oluşturduğu bu varlık ya da langırt fonu ile geçinip gitmiş...
O geçinmiş ya bizimkilerin pek geçinecekleri yok, bu işin sonu yabancılara peşkeşe gider, hayatında bakkal dükkânı bile yönetmemiş "Jöleli" ile yürümez bu iş.
Bu yıl -yayınevi bulursam- yayımlatmayı düşündüğüm "Ekonomik Milliyetçilik" kitap dosyamdan birkaç çarpıcı ayrıntı buraya eklersem, bizim ekonominin gerçek fotoğrafı çıkacaktır ortaya, uzun lafa gerek yok.
İç savaşla harap ve bitap olan Suriye, 2015 yılında, 215 bin ton zeytinyağı üretimi gerçekleştirirken, Türkiye 143 bin ton zeytinyağı üretebilmiş. Bu bir utanç tablosu değil mi?
Ve bir başka katı gerçek: Filistin davasının simge isimlerinden Leyla Halid: "Suriye direnebildi, borç batağında olan bir ülke değildi, ekonomik olarak da görece özgürdü. Amerikalıların ilk yaptırım kararlarının ardından Esad, özellikle tarım ve hayvancılık alanlarında gerekli önlemleri aldı. Zaten devlet halkını besleyecek güçte idi. Dört yıllık et stokları mevcuttu, ithalat yapmasına gerek yoktu. Böylelikle uluslararası baskılar ve imha politikaları karşısında yıkılmadı" dedi.
O yıkılmadı, direndi, biz ise çözülüyoruz...