Van’daki rezilliğe bak 17 Ağustos’u hatırla!
23 Ekim 2011 tarihinde, ülke Van’dan gelen acı bir haber ile sarsıldı.
Merkez üssü Erciş olan ve 7.2 şiddetindeki depremin daha ilk anlarından itibaren iktidar sahiplerinin adeta elleri ayaklarına dolaştı. Ne yapacaklarını şaşırdılar.
‘Yanlış tahminler’ ile başlayan tartışmalar, bölgeye gönderilen ‘çadır sayısı’ ve ‘yardımlar’ üzerine devam etti.
Can ve mal kayıpları yüzünden büyük bir acı yaşayan bölge halkı, çuvallayan iktidar tarafından adeta ‘kaderine’ terk edildi.
‘Barınma’, ‘ısınma’, ‘gıda’, ‘sağlık’ ve ‘eğitim’ gibi en temel ihtiyaçları bile karşılanamayan vatandaşlar, bastıran kara kışla birlikte iyice perişan oldular.
Aradan 3 ay geçmesine rağmen, insanlar hala ‘çadırlarda’ yaşamaya devam ediyor.
Çadırlarda çıkan yangınlarda, çoğu çocuk toplam ‘11 kişi’ feci bir şekilde can verdi.
12 Mart 2005 tarihinde Bingöl’de meydana gelen depremden sonra ortaya çıkan manzara da bugünkünden pek farklı değildi.
Kış ortasındaki depremden günler sonra gönderilen çadırların ‘yazlık’olduğu ortaya çıkarken,TOKİ tarafından yapılan 4 bin küsur bina aradan tam ‘3 yıl’ geçtikten sonra ancak hak sahiplerine teslim edilebildi.
***
Her ne zaman ‘deprem’ lafını duyuversek, hemen 17 Ağustos1999 tarihini
hatırlarız.
Takvimler 17 Ağustos 1999’u, saatler gece yarısı 03.02’yi gösterdiğinde, Türkiye’nin can damarı olarak bilinen kocaman bir bölge, ‘7.4 büyüklüğünde’ ölçülen ve yaklaşık ‘45 saniye’ süren korkunç bir deprem ile sarsıldı.
Tam 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti.
100 binden fazla bina yıkıldı.
675 bin kişi, evsiz kaldı.
Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan deprem, Türk ekonomisinin hayat damarları sayılan İstanbul, Bursa, Sakarya, Bolu, Düzce, Eskişehir ve Zonguldak gibi büyük sanayi merkezlerini de vurduğu için 20’nci asrın en büyük doğal afetlerinden biri olarak kayıtlara geçti.
Depremde İstanbul’un bir ilçesi olan Avcılar’da yaklaşık 1100 kişi can verdi.
Ancak, Avcılar’a en yakın yerleşim bölgeleri olan Bakırköy ve Florya’da oturan vatandaşlar bile depremin sonuçlarını pek fazla hissetmediler.
Çünkü, hemen harekete geçen hükümet, insanları ‘korkuya’, ‘telaşa’, ‘paniğe’ sevketmeden yaraları sarmaya koyulmuştu.
Çünkü o dönemde bir ‘bakan’ vardı:
Koray Aydın.
***
Anında bölgeye intikal eden ve icraatları ile adeta bir ‘mucizeye’ imza atan Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın, Türkiye’nin en başarılı bakanlarından biri olarak tarihe geçti.
Bölgede yapılan hasar tespit çalışmalarında bizzat hazır bulundu, günlerce gözlerine uyku girmedi, gün oldu ‘makam arabasının içerisinde’ sabahladı.
İnsanları sokakta bırakmamak için hiç vakit kaybetmeden ‘çadırkentler’ kurdu.
Ardından ‘prefabrik’ konutları devreye soktu.
Söz verdiği gibi, yüzbinlerce ‘kalıcı konutu’ zamanında tamamlayarak, hak sahiplerine teslim etti.
Binaların enkazları bir ay içinde kaldırıldı, yollar yapıldı, elektrik, su, kanalizasyon şebekeleri onarıldı.
Depremin açtığı yaralar, kısa sürede
sarıldı.
İnsanlar ‘yeni bir umut’ ile hayata
tutundu.
Yeni bir ‘ekonomik seferberlik’
başlatıldı.
‘Enkaz yığını’ haline gelen yerleşim birimleri, iki yıl içerisinde ‘hiçbir şey olmamış gibi’ yeniden ayağa kalktı.
Öyle ki, depremin merkez üssü olan Kocaeli, 2002 tarihinde Türkiye’de ‘üretimi’ ve ‘refah düzeyi’ en yüksek olan ilk 10 il arasına girmeyi başaracaktı.
***
Bir tarafta ‘on binlerce’insanın hayatını kaybettiği, ‘sanayi tesislerinin’ çöktüğü bir bölgeyi, iki yıl içerisinde yeniden ayağa kaldıran ‘efsane’ bir bakan.
Öte tarafta yerel nitelikteki depremlerde bile eli ayağına dolanıp ‘hasar tespiti’ dahi yapamayan ‘beceriksiz’ bir iktidar.
Peki suç kimde?