Van’daki katiller!
Bu satırları kaleme almaya başladığımızda Van’ı 7.2 şiddetinde sarsan ve Erciş’i yutan depremin üzerinden henüz 24 saat geçmemişti. Yüzlerce ölü (şehit) binlerce yaralı ve kurtarılmayı bekleyen bir o kadar da insan, moloz yığınlarının altında yatıyordu.
Van’ı yıkan ve Erciş’i yutan deprem canavarına uzaktan baktık ve katilleri
gördük:
Birinci katil: Gelir dağılımındaki adaletsizliktir. 2011’in Türkiye’si bile gelir dağılımındaki adaletsizlik bakımından OECD ülkeleri arasında ikinci sırada bulunuyor. İstanbul’da gökdelenler yükseliyor, bir avuç insan bir anda zengin olarak şehir merkezlerinde arazi araçları ile trafiği altüst etmeye başlıyorken, ülkenin doğusundan batısına hemen her şehirde gecekondular mantar gibi bitiyor, insanlar bir milyar yoksul Afrikalılar gibi kerpiç evlerde yaşamak zorunda kalıyorlar. Kerpiç ev de, en ufak bir sarsıntıda içinde oturanların mezarı haline geliveriyor.
İkinci katil: Enkazdaki katilin parmak izleri suçlulardan en azılılarından birinin “ekonomik insan” olduğunu ortaya koymakta. “Ekonomik insan” yani “Kazanmak için almayı, başkasının canını bile almayı mubah” gören insan... Enkaz haline gelmiş apartmanlar, öğrenci yurtları, devlet daireleri malzemeden ve emekten çalan hırsız müteahhitlerin ve o hırsızlara siyasi çıkar ve üç beş kuruşluk menfaat için ruhsat veren belediye görevlilerinin katiller sürüsü, taammüden cinayet işleyen organize çeteler olduğu kesin değil midir?
Üçüncü katil: Aslında cinayet şebekesinin başı; malzemeden çalan müteahhide, o yapılara ruhsat veren siyasilere ödül gibi cezalar veren sistemin bütünüdür ve bu taşı kaldırdığımızda altından yine “siyaset” çıkacaktır. Devlet eliyle ihaleler manivelasını kullanarak yandaş zengin etme, bu ahlaksız yolla zengin olanların siyaseti finanse etmeleri ve ayıplarını örtecek gazete kâğıdı lazım olduğu günler için medyayı ele geçirmeleri, Erciş’te Van canavarını kimlerin ürettiğinin, Marmara’da milyarlarca ton moloz yığınları ile on binlerce cinayeti kimlerin işlediğinin ispatı değildir de nedir?
Dördüncü katil: Cehalettir. İslâm dinini bühtan altında bırakan “kadercilik” anlayışıdır. Bir gün kafirlerden biri Musa aleyhisselâma “Madem peygamber olduğunu iddia ediyor ve Allah’tan bahsediyorsun. Öyleyse atla da şu uçurumdan, Allah, peygamberini kurtarsın, o zaman sana inanacağım” der. Musa(a.s)’ın cevabı, “Biz Allah’ı imtihan edemeyiz; bizi Allah imtihan eder” demiştir. Devesini bağlamayan bedeviye de Allah resulü Hz. Muhammed aleyhisselam, “Deveni niye bağlamadın” demiş, bedeviden, “Devemi Allah’a emanet ettim” cevabını alınca, “Deveni bağla, sonra Allah’a emanet et” ikazında bulunmuştur. Deprem fayları üzerine depreme dayanıksız evler yapan bizler; Allah’ı imtihan eden Musa dönemi cahili ve devesini bağlamadan Allah’a emanet eden çöl bedevileri gibi bir kadercilik anlayışına sahibiz. Evet, her iki durum da “kader”dir amma, sebebe sarılmayandan hesap sorulacaktır. Tabii milleti bu konuda cahil bırakanlardan da...
Beşinci katil: Depremin ilk anlarında bölgeye askeri güçlerin yetiştiğini ve enkazda çalışan Mehmetçiğin sırtında silahını gördüğümde içim cız etti. Dünyanın her tarafında depremler oluyor ve askeri birlikler kurtarma çalışmalarında en büyük görevi üstleniyorlar. Japonya’dan Çin’e ve Amerika’ya kadar tabii afetlerde görev alan askerlerin omuzlarında işte Van ve Erciş’te en büyük ihtiyaçlardan biri iş makineleri değil ve cinayet şebekesinin içinde hasta ve yaralı var demeden ateşe verdikleri, kurşun yağdırdıkları ambulanslar değil miydi? Doktorlar ve bütün sağlık çalışanları bunların namlusu ucunda bölge halkına hizmet etmek için çalışmıyor mu?
Biz Van ve Erciş’te cinayet işleyen beş azılı katili suçüstü yaptık. Sıralama kati değildir, yazı gereği, mecburiyettendir. Bu arada siyaset sisteminin devlet, millet ve hükümet işbirliği ile yara sarma çalışmalarını hükümete mal etmek için ince taktikler peşinde olduğunu görüyor, eh, pes yani diyoruz.