Vakıflar Kanunu Lozan’a aykırı mı? Evet (2)
Sözü tekrar Lozan’a getirelim. Cemaat vakıfları bakımından Lozan, 1935 Vakıf Kanunu ile ekindeki 1936 beyannamesi demektir. Cemaat vakıfları için en hayati hukuki düzenleme budur. Türkiye 1926-1935 yılları arasında, dünyanın tanınmış hukukçularıyla 9 yıl çalışarak, Lozan’daki cemaat vakıflarını, modern devlet yapısına uygun hale getiriyor. Tabii, bunu yaparken, Lozan tutanakları üzerinde inceden inceye duruyor.
Madem ki, Lozan’da “var olan” vakıfları kabul ettik, yükümlülüğümüzü sürdürelim. Bu vakıflar cemaat statüsüyle hayatlarını sürdürebildikleri kadar sürdürsünler. Devlet düzeninin bir istisnası olarak kalsınlar denilmiş. Ancak bir sorun var. O da, Padişah Fermanı veya Mahkeme kararıyla, yani kanuna göre kurulmuş, tüzel kişiliğe haiz cemaat vakfı yok denecek kadar az. Çoğu, bir kilise topluluğu veya dini ve hayri cemaatler halinde bulunuyor. Nitekim, bunların “Biz vakıf değiliz, vakfiyemiz de yok” itirazlarına rağmen, 1936 Beyannamesi ile hepsine vakıf statüsü verilip, tüzel kişilik kazandırılıyor. Aksi yapılsaydı, bugün sayıları 161 olan cemaat vakfı olmayacaktı. Sembolik sayıda kalacaklardı. Yine, bu cemaat vakıflarından mal beyanında bulunmaları isteniyor. Malum vakfedilen yoksa, vakıf da olmaz. Burada bir sıkıntı daha çıkıyor, sahibi olduklarını iddia ettikleri taşınmazlara ait ellerinde belge yok. Şu kanalla, bu kanalla ele geçirdikleri taşınmazları kullanıyorlar. Evet belki kullanıyorlar ama, gerçek sahibi olup olmadıkları belli değil. Malum Osmanlı’nın son döneminde, azınlıklar üzerinden ağır dış baskılar var, neyin ne olduğu birbirine karışmış. İşte bu kargaşa içinde, gerçekten sahibi oldukları belirlenen taşınmazlar cemaat vakıflarının üzerine kaydediliyor. Sahibi belli olmayan, geçmişte başka gerçek veya tüzel kişiliklere ait iken, varisi kalmayan taşınmazlar ise, Hazine veya Genel Müdürlüğe intikal ettiriliyor.
Bu şekilde özetlenebilecek bir düzenleme ile cemaat vakıfları, Lozan’daki durumlarıyla donduruluyor, vakfiyelerinde yazmıyorsa, yeni mal edinemiyorlar. Ancak 1948’den itibaren, Marşal Yardımı döneminde, ABD vatandaşı Athenegoras, hile ile Patrik yapıldıktan sonra, “bağış-veraset” gibi yollarla mal ediniyorlar. Yargıtay’a kadar gelen davalarda, bu edinimlerin Lozan ve 1935 Vakıf Kanunu’na aykırı olduğu kesinleşiyor. Ayrıca halen, bir kısmı kesinleşmiş, sahte nüfus kayıtlarıyla, yani gerçekte olmayan kişiler üstünde gösterilen taşınmazlara ait davaların çoğu devam etmektedir. Demek ki, gerçek sahipleri ve varisleri tarafından, bazı cemaat vakıflarının evrak sahtekarlığı yaparak mal edindikleri iddiasıyla, açılmış davalar var ve devam etmektedir.
Uzatmadan imzada bekleyen yeni Vakıflar Kanunu Lozan’a neden aykırı söyleyelim:
- Sahibi kalmadığından hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal etmiş ne kadar taşınmaz varsa hepsinin, ’bu da o dini cemaatin vakfıdır’gibi hukuk dışı bir gerekçeyle, mevcut cemaat vakıflarına verilmesine,
- Statülerinin değiştirilmesine, hayri ve dini bir kuruluş olan cemaat vakıflarını; siyasi, ticari bir kuruluş haline getirilmesine, diledikleri alanlarda faaliyet göstermelerine,
- Yabancıların Patrikhane ve kiliselere yönetici olabilmelerine, Patrikhane’nin egemen/-yönetim merkezi haline getirilmesine,
- Eski vakıf türleri fiilen yeni mal edinemezken, sadece cemaat vakıflarına bu hakkın tanınmasına, hem de sınırsız şekilde,
- Eski vakıflardan, sadece cemaat vakıflarının, yurt dışından ve içinden sınırsız fon almalarına,
- Bu fonları diledikleri kişi, kurum ve partiye aktarmalarına,
- Medeni Kanuna tabi vakıflar üye kaydedemezken, cemaat vakıflarının üye kaydetmelerine, yurt içinde ve dışında temsilcilik ve şube açmalarına,
- Eski vakıflardan sadece cemaat vakıflarının, sınırsız şekilde şirket ve işletme kurmalarına,
- Bu kanuna göre veya Medeni Kanuna göre kurulan vakıfların nasıl sona ereceği düzenlendiği halde, sadece cemaat vakıflarının nasıl sona ereceğinin belirlenmemiş olmasına,
- Kurumsal misyonerliğin önünün açılmasına,
- Yurt dışında ve içinde her çeşit parti ve kuruluşlarla işbirliği yapmalarına,
- Cemaat vakıflarının, Medeni Kanuna göre kurulmuş vakıflarla eşitlemesine, hatta daha imtiyazlı hale getirilmesine,
- Medeni Kanuna tabi vakıflar ciddi şekilde denetime tabi tutulurken, cemaat vakıflarının böyle bir denetimin dışında tutulmasına,
İmkan tanıdığı için bu kanun Lozan’a ve Anayasamıza aykırıdır.