Vah halimize!
Yurt dışındaki Türklere hizmet veren pek çok değerli insan tanıdım. Dışişleri Bakanlığı mensupları, bakanlıkların müşavirleri, öğretmenler. Sabrın, fedakarlığın, sevginin sessiz güzel insanları öğretmenlerdir. Yad ellerde vatandaşlarına Türklük sevgisi, vatan muhabbeti ile milli şuur vermeye çalışan bu sessiz kahramanlar her yerde, her zaman saygıya ve sevgiye layıktır. Onların anlattıklarını her zaman ilgi ve istifade ile dinledim. Hepsinin ortak üzüntüsü; “Yurtdışındaki Türklerin Türkçeyi unutma kaderine mahkûm olma”larıdır. Otuz yıl Almanya’da değerli eşi, meslektaşı Günay Hanım ile büyük bir özveriyle hizmet eden eğitimci Zeki Önsöz konuya bir kez daha eğilmemi sağladı.
2011’in ilk haftasında Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu’nun başkanlığında, Ankara’da gerçekleşen Büyükelçiler toplantısı yurtdışındaki Türklere ilişkin çarpıcı gelişmeleri gündeme getirdi. Avrupa ülkelerinde görev yapan diplomatlar, buralardaki Türk çocuklarının Türkçe öğrenemediğine dikkat çektiler. Türkiye’nin yurtdışında görev yapan tüm büyükelçilerinin katıldığı toplantıda; Büyükelçilerin hemen hepsi “Acilen bir eğitim müşaviri gönderin” talebinde bulundular. Büyükelçilerimizden biri; “Yakında öyle bir noktaya geleceğiz ki, Avrupa ülkelerine atanan diplomatlarımız görev yapacakları ülkenin ana dilini bilmiyorlarsa, oradaki Türklerle sohbet edemeyecekler. Zira Avrupa’daki Türk çocukları Türkçe öğrenmiyorlar...” diyerek durumun vahametini dile getiriyor.
Alınabilecek tedbirlerin de tartışıldığı toplantıda, Büyükelçilerden gelen önerileri şu şekilde özetlemek mümkün.
Hollanda’da Türklerin gittiği 143 cami var. Bu camilerde isteyenlere amatörce Türkçe kursları da veriliyor. Milli Eğitim Bakanlığı camilerdeki bu kursları daha profesyonel hale getirmenin bir yolunu bulabilir.
Fransa’daki ilköğretim okullarında çocukların Türkçe öğrenmeleri için özel bir sınıf açılması, bunun için de en az 15 öğrenci velisinin başvuruda bulunması gerekiyor. Çoğu zaman bu sayıya ulaşmak zor oluyor.
Diyelim Türkçe sınıf açıldı. Bunun eğitim kalitesi de içler acısı. Sadece Türkçe biliyor diye bazı kişiler bu özel sınıflara öğretmen atanıyor. Ama çoğunun pedagoji formasyonu yok.
Ana dilini doğru dürüst bilmeyenin ikinci bir bir dil öğrenmesi zordur. Bu çerçevede Türkçe’nin düzgün öğretilememesi Almanya’daki Türklerin, yaşadıkları topluma katılımını da olumsuz etkiliyor. Almanya’da 500 bin Türk çocuğu ilköğretime devam ediyor. Sadece 25 bini yüksekokula gidiyor ve bunların çok azı da yüksek okulu bitirebiliyor. Almanya’daki Türklerin eğitim oranları yükselmedikçe iş bulma şansları da zayıf. Almanya’da işsizlik oranı yaklaşık yüzde 8. Oysa Türkler arasındaki işsizlik oranı bunun iki katından fazla, yüzde 16-20 arasında... Almanya’daki her beş Türk’ten biri de işsiz. Bu nedenle tersine göç de başlamış durumda. “Geçen yıl 30 bin kişi Türkiye’den Almanya’ya gidip yerleşmiş, 40 bin kişi Almanya’dan Türkiye’ye dönmüş.” Ve bu durum sürüyor...
İsveç’te yaşayan Türklerin eğitim durumu ise “Somalililerden bile kötü” olarak
tanımlanıyor.
Bu ve benzeri şikayetler devam ediyor.
Ve acı sonuç toplantı sonunda Milli Eğitim Bakanlığı temsilcisinin sözleri ile ortaya
çıkıyor.
Türkiye’de “Eğitim müşaviri” olacak vasıfta insan bulunamıyor. Yurtdışında yaklaşık
50 eğitim müşaviri kadrosu boş. Milli Eğitim Bakanlığı, yurtdışında görevlendirmek üzere mevcut koşullara uygun eleman bulamadığından kriterlerden muafiyet istiyor ve bu muafiyeti alıyor.
Yani yurtdışındaki gençlerimizin durumu tartışılırken, maalesef içeride de Eğitim Müşaviri olabilecek kapasitede eğitimci yetiştiremediğimiz gerçeği ortaya çıkıyor. Ne diyeyim, vah halimize...