Üzülüyoruz!
Birilerinin gücü üniversite kapılarında bekleyen ve yarışmalarda birincilik kazanan başörtülü kızlara yetiyor amma kimi üniversitelerde devlet bütçesinden ilmi araştırmalar yapılması için aktarılan paralarla mutfak giderlerini karşılayan, her tarafından Haç sarkan yöneticilere gücü yetmiyor.
Yine birilerinin bir devlet kurumu TRT’de çalınan Yahudi marşlarına gücü yetmiyor amma o güç, THY uçaklarında çalınan Türk Tasavvuf Musikisine tebelleş olabiliyor. Evet, birileri kendini PKK’nın canlı bombası haline getirip onlarca masum insanı katleden teröristleri “şehit” ve “milli kahraman” ilan eden kimi belediyelere parmak dahi uzatamıyor amma iş başörtülü birkaç İmam Hatip öğrencisinin Halk Eğitimi salonunda ilahi söylemesine gelince, bunu onların burnundan fitil fitil getirmeyi başarabiliyor. Kahramanlık türküleri ve mehterden rahatsız olanlar, tutuyor milli bayramlar ve şehirlerin düşman işgalinden kurtuluş yıldönümlerinde bu toprakları işgal edenlerden tango ve vals icra ederek adeta, “İşgal edip bu topraklarda bu kültürü hakim kılamadınız amma, üzülmeyiniz, sizin yapamadığınızı biz yapıyoruz, artık bizi seversiniz değil mi?!” türünden kompleks sinyalleri göndermeyi Atatürkçülük sayıyor, sanabiliyor. Bürokratın başı kapalı eşini, rejim ve devletin birlik ve bütünlüğü için tehlike gören kimileri, iftar sofrasında içki içmekle devleti ve rejimi koruyup kolladığına inanabiliyor.
İran’la doğal gaz anlaşması yapmayı ve Suudi Arabistan’a müteahhitlik hizmeti vermeyi Türkiye’nin geleceği için tehlike görüyor da İsrail uçaklarının Türkiye’nin göbeği Konya’da savaş eğitimi yapmasını çağdaş uygarlığın bir gereği olarak algılıyor, pazarlayabiliyor. Acı olan şu ki, bütün bunlar Atatürk sütresine sığınılarak yapılıyor.
Oysa biz O’nun ortaya koyduğu eseri Türkiye Cumhuriyeti’ne, dünya ve komşularla uyguladığı politikaya baktığımızda Atatürk bu Atatürk değil, asla değil ve dolayısıyla bunlar da Atatürkçü değil, asla değil diyoruz. Çünkü Atatürk ne yaptı ise milleti ile birlikte yaptı, bunlar neye teşebbüs ettilerse, “millete rağmen” teşebbüs ettiler ve onun için pek bir şey yapamadılar, yapamadıkları gibi bugün gelinen nokta, ellerine verilen emanetin, elden ha çıktı ha çıkacak noktaya gelmesinden başka bir şey değil.
Hiç kimse din realitesini göz ardı ederek bırakınız çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmayı, bu ülkeyi mevcut haliyle bile elde tutamaz. İnsanımız boğazına kadar din dışı işlere ve günaha batmış olsa bile dinine saygılı, dinine saygı gösterene saygılı, ona tavır alana mesafelidir. İyi ki de böyledir ve bugün bu milleti çağdaş Haçlı tuzağından kurtaracak işte bu güçtür. Bugün ABD ve Avrupa, Irak’a yaptıklarını Türkiye’ye yapamıyorlarsa, işte bu yüzdendir. Mesela Türkiye’nin felâketi olacak olan 1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmediyse,, gerçek sebep budur.
Hatta iyi bilinsin ki, “Ilımlı İslam” ve “Büyük Ortadoğu Projesi” kılıfı altında servise verilen Sevr senaryoları bu coğrafyada hayat bulamadı ve PKK terörü Filistin’deki gibi bir intifadaya dönüştürülemediyse, bu da, işte bu milletin genlerindeki doğru İslâm kodlar sebebiyledir. Öyleyse devletin herhangi bir makamında Türkiye için bir şeyler yapmak isteyenler, bu kodları incitmemeli, milletteki bu hazineye saygılı olmalıdır. Eğer birileri bu ince noktayı yakalayıp beklediğimiz hassasiyeti sergilerlerse Türkiye’de hiçbir siyasi akım İslâm’ı siyasete âlet ederek iktidar koltuğuna oturamaz ve hiçbir cemaat ve tarikat ’devlete rağmen’ varlığını idame ettiremez. Ama, “Ben devletim” diyenler aksini yaparsa, işte o zaman bugün olanlar olur, din de elden gitme noktasına gelir, vatan da, rejim de..
Yani bir bakıma bu milletin dini olan İslâm’dan rahatsız olanlarla milletin ve Allah’ın dini olan İslâm’ı dünyevi ve siyasi hırslarına âlet edenlerin dünyasına Zatı İlahî işte böyle tecelli eder, ediyor.
Velhasıl diyoruz ki, Batı’daki muadilleriniz Hıristiyan’a ne kadar saygı duyuyorsa sizler de Müslüman’a o kadar saygı gösterin yeter, yani, kimseden fazla(dan) bir şey beklendiği yok.