Uzman çavuşun eli neyi anlattı?
Teröristin elini havada bırakan Uzman Çavuş Zihni Koç, neden böyle bir ‘jest’i reddetme nezaketsizliğini göstermiş olabilir? Tam da barış süreci rayına oturmuşken, bu ‘provokatif eylem’ nasıl izah edilebilir? Sakın o da “Analar kesintisiz ağlasın, kan oluk oluk aksın, ben de yolumu bulayım” diyen taifeden olmasın!..
Kestirmeden söyleyelim; o iğrenç görüntüleri kim içine sindiriyorsa, onda bizim bildiğimiz mideden yoktur, olsa olsa her türlü melaneti sindirebilecek çapta işkembe vardır... Ama sadece mide yetmez, ona uygun bir de beyin lâzımdır... İki organ arasında senkron tuttu mu hiç bir problem kalmaz!..
Bu canlı türleri, klasiklerden ‘algı biçimi’yle ayrılır... Kavramlara ve olaylara yükledikleri anlam diğerlerinden farklılık gösterir... Onun lügatine göre artık ‘bebek katili’ yoktur, ‘İmralı’ vardır!.. Sürecin önemli enformasyon enstrümanlarından biri haline gelen o Gazi’li Doçent gibi Apo, PKK içindeki ‘en makûl, en akılcı ve en yerli’ kişidir!.. Dolayısıyla aykırı ses çıkarıp, milletin kafasına şüphe düşüren diğerleri motivasyonumuzu bozmamalıdır!.. Nasıl ki, bir numaranın adamları, evvelce onun göğsüne iliştirdikleri ‘Zerdüşt’ rozetini, gözden sürme çalan hırsız titizliğinde çıkarıp, onu bir anda ‘çocukluğu namaz niyaz içinde geçmiş, sonradan kandırılmış ezik’le takas edebiliyorlarsa, medya ve üniversitelerdeki keşif kolu da görevini tam yapıyor!..
İşkembe-beyin uyumu sağlandı mı engeller bir bir aşılıyor... Muhatabınızın her adımı size ‘lütuf’ gibi gelmeye başlıyor!.. Sizin daha önce görevinizi tam yapamadığınız, izini sürüp kurtaramadığınız kamu personeli, âdeta egemenliğine saygı duyduğunuz bir yapı tarafından size teslim edildiğinde, bunu bile başarı olarak görebilecek algı seviyesinden hiç bir rahatsızlık duymuyorsunuz!..
Zaten karşı çıkanların sesini neyle bastıracağınız, onları nasıl savunma pozisyonunda bırakacağınız belli!.. Sanki onlar hep kan dökülsün istiyorlarmış gibi ‘savaş baronu’ deyin, ‘kandan beslenen istismarcı’ deyin, ‘anaların gözyaşından keyif alan sadist’ ilan edin, “Barış olursa varlık sebebiniz ortadan kalkacak” suçlaması yöneltin!.. Ama hiç bir zaman “Neye karşılık” sorusunu duymayın, duyarsanız da karşılık vermeyin!..
Bizim tarihimizde iniş çıkışlar, galibiyetler ve mağlubiyetler vardır... Mağlubiyetleri okumaktan daralır, her defasında sanki yeni olmuş gibi sıkılırım... Hele Balkan Savaşları ve Bulgar çetelerinin önünden İstanbul önüne kadar geri çekilme sahnesi gözümün önüne geldikçe; “Bundan daha büyük utanç olur mu” diye karşımda sanki bir Bulgar varmış gibi utanırım... Ne yazık ki kamu görevlilerinin teslimat görüntüleri tarihin o ‘utanç fotoğrafları’na bir yenisini daha eklemiş oldu... Sonra düşündüm hangisi daha alçaltıcı, bizatihi bu fotoğraf mı, yoksa bu fotoğrafa ‘jest’denilmesi mi?
Uzman Çavuşun, kan ve irin kokan eli sıkmaması bir teselli oldu bizim için... O necis elleri sıkmak için Meclis’te ve Ankara’nın ‘resmî zulaları’nda sıraya girenlere inat, şehit ve gazilerin ve büyük Türk milletinin şerefine sahip çıktı!.. Binlerce yıl önce Batı’ya doğru yolculuğa çıkmadan elini ateşle yıkayan Türk, arkadaşlarının katiline elini vermeyerek millî karakterinin gereğini yaptı... Özgürlüğüne kavuşuyor olmak başını döndürmedi... Katilin yüzündeki o pişkince sırıtışa fırlattığı bakış ‘bir gün mutlaka’ bakışıydı...
O ‘jest’ birilerini ‘mest’ etse de o bakışlar, ‘rest’i gösterdi... Hiç bir şartta duruşunu bozmayanlara ve vatanı Anadolu’ya yabancı idraklerden ‘Türkiye’ patenti aldıran ve bunu yüzlerce yıldır koruyan ruha selâm olsun...