Üzgünüm ve özür diliyorum
Bir süre önce ‘Türkiye solunun Kürtçü ihaneti’ başlıklı bir yazım yayınlanmıştı... O yazımda, “Kürtçü hareket, Türk solunun rahminde büyümüştür” tespitinde bulunmuş, özellikle 60’lı yıllardan bu yana var olan ilişkiyi değerlendirmiş ve sözlerimi “Maalesef Türk komünistinin dönüp dolaşıp geldiği yer ‘Kürtçü’dükkânıdır” cümlesiyle bitirmiştim... Bu yazı, medyada PKK tezlerine gizli-açık destek veren Marksist kökenli yazarları deşifre etmeye yönelik bir incelemeydi... Türk sağı ve ‘İslâmcı’ ların bu konudaki günahları yok sayılmamıştı... Ancak bu, hazırlığını yaptığım bir başka yazımın konusuydu, sıra ona da gelecekti...
Yazıma, soldan bazı itirazlar geldi... Deniz Gezmiş’lerin bu işe bulaştırılmasının doğru olmadığını öne süren itirazlardı bunlar... Oysa ilgili yazımda, THKO’nun durumunu ‘çelişkilerle dolu’ diye ifade etmiş, buna da özellikle Hüseyin İnan’ın Mart 1972’de yayımlanan ‘Türkiye Devriminin Yolu’ndaki yazısını ve mahkemedeki savunmaları dayanak yapmıştım... İnan, devletin başka hiçbir halka demokratik hak ve özgürlükler tanımadığını, bütün ulusları asimile etmeye çalışarak, Türkleri imtiyazlı duruma getirdiğini ve çözümün ‘bölgesel özerklik’ olacağını iddia ediyordu...
Aslında itirazlar hoşuma da gitmişti... Sosyalistlerin, küçük de olsa ümit veren bir kesiminin, ‘Kürtçülükle ilişki’ suçlamasının doğru olmadığını ispatlamaya ve bölücülükle araya mesafe koymaya çalışmalarından açıkçası memnun oldum... Tabii bu çok küçük bir azınlık için geçerli... Marksist sol içinde büyük bir kesimin bu hassasiyeti yok... Aksine, son seçimde PKK’nın ‘manevî çatısı’nda toplananların dışında kalan TKP bile artık arayı kapatmanın derdinde... Haziran’da yapılan 11. Kongre’nin ardından PKK’nın haber ajansı ANF’ye röportaj veren Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler, TKP’nin Kürt hareketiyle açılan arayı nasıl kapatacağını anlatıyor...
Neyse, bu itirazlara geçtiğimiz hafta Aydınlık’tan Mehmet Ali Güller, ‘Kürtçülüğün Kaynağı’ başlıklı yazıyla katıldı... Yazısında “Solculuk ayrılıkçılığın panzehiridir” diyen Güller, şöyle devam ediyor: “Avcı’nın belirttiği tarihteki Kürt kökenli solcular sol’dan ayrıştıkça Kürtçüleştiler, ayrılıkçı hareketler kurdular... Türk ve Kürt’ün birlikte solculuk yaptığı, aynı çatı altında örgütlendiği 60’larda, hatta 70’lerin ilk birkaç yılında bölücülük gibi bir sorun var mıydı? Ayrılıkçılık tersine, 12 Mart’ta sol’a darbe vurulmasının ardından ve Türk ile Kürt’ün ayrı örgütlenmeye itildiği süreçte başladı...”
Bir an düşündüm, hatamı anladım ve Güller’e hak verdim... O yüzden yazımın bundan sonraki bölümünü özür dilemeye ayırıyorum...
Özür dilerim...
TİP’in öncülüğünde 1967-69 yılları arasında Diyarbakır, Batman, Urfa, Ankara, Silvan, Siverek, Kozluk, Muş, Ağrı, Tunceli gibi yerlerde yapılan ve sosyalist Kürtçülerin “Kürt aydınlanması ve bilinçlenmesinde önemli rolü olan ilk kitlesel muhalefet eylemlerimiz” dedikleri meşhur Doğu mitinglerinin içyüzünü bilmediğim, onların gerçekte tütün ve buğday taban fiyatlarına tepki mitingleri olduğunu anlayamadığım için üzgünüm!..
Haznesinden ‘solcu Kürt’ alıp, ağzından ‘Kürtçü’ püskürterek enjeksiyon makineleri gibi çalışan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun aslında aile-bezik-briç salonu olduğunu süzemedim!..
“KAWA’dan Rızgari’ye ne kadar bölücü örgüt varsa yöneticileri Türkiye sosyalist hareketlerinden çıkmadır” derken, o örgütlerin aslında bölgesel kalkınmaya önem veren ‘tarımsal birlikler’ olduğunu fark edemedim!..
Gözüm o kadar kararmış ki, 1980’lerin sonunda ilk etnik Türkiye haritasını basan 2000’e Doğru dergisinin bu ‘hizmet’ ini fitne olarak değerlendirmiştim... Oysa kuşe kağıda basılı bu haritayı ‘milli birliğimizin timsali’ olarak üç kere öpüp bayrağın yanına asmalıymışım!..
Ya Bekaa ziyaretleri?... Meğer günaha girmişim!.. O ziyaretlerin teröristlere ‘Kemalizmi anlatmak’ yolundaki fedakârlıklar olduğunu fark edememişim!.. Kemalizmi muhatabın kafası almayınca gidenin günahı ne değil mi?
Bekaa yolcusunun önceki bir partisinin ‘bölücülük’ten kapandığını işitmiştim ve inanmıştım... Halbuki Ramazanlarda sahura kadar kaçak tombala oynatmaktan dolayı kapatılmış!.. Öğrenince gerçekten içim burkuldu, kendimden bir daha utandım!..
Kürtler için ‘kendi kaderlerini tayin hakkı’nı savunan ve “Türk ordusu Kıbrıs’ta ve Kürdistan’da işgalcidir” dedi diye lafın gerçek sırrını çözemeyenlerin iftirasına uğrayan kişiyi de M. Ali Güller ‘yakından’ tanıyor mu acaba? Tanıyorsa duyuruyorum, bühtanda bulunduğum için onunla helalleşmem lâzım!..
Gelelim Türkiye’deki en büyük bölücü terör örgütüne... Burada da çok kötü çuvallamışım... Öcalan, Türkiye solunun içinden değil, Yeşilay gibi bir hayır kurumundan çıkmıştır!.. PKK’yı Fis köyünde kuranlar ve daha sonra Merkez Komite’de bulunanlar, hatta bugün hâlâ örgütün tepe noktasında görevli ‘devrimci halk savaşçıları’ Murat Karayılan ve Duran Kalkan’lar sosyalist örgütlerden değil, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Zirai Donatım Kurumu gibi kurumlardan yetişmişlerdir!.. Ama ideolojik saplantım beni objektiflikten uzaklaştırdığı için bunları göremedim!..
80’lerdeki sürgün yıllarında Türkiyeli komünistlerle bölücüler arasında kurulan Faşizme Karşı Birleşik Cephe ve Güç Birliği Eylem Platformu’nun futbol takımı taraftar birliği olduğuna ayıkamadım!..
1991’de PKK’yı Meclis’e taşıyarak, tarihî bir kırılma noktası meydana getiren SHP’yi yani bugünkü CHP’yi bizim merkez solcularının partisi zannetmiştim... Meğer o da Tanzanya kökenliymiş!..
Zaten aynı gaflete son seçimde de düşmüştüm... PKK’nın himayesinde Meclis’e girenlerin Türkiyeli değil, Şilili sosyalistler olduğunu öğrenince, içimdeki art niyet dolayısıyla kendimden utandım!..
Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm ve özür diliyorum!..