Uzak yerin somunu, Sarı Turan'ın salavatı ve yazdıklarım...

Sözü bezeli ve sanatsal severim, buna bir ömür vermişim neredeyse... Vermişim, severim ya, bir atasözü var ki, onu düşününce, bana yurda ve Bayburt'a sevdalı olmayı öğreten rahmetli babama hak veririm. Anılarıyla, sözleriyle hep yaşayan babacığım "Oğlum, uzak yerin somunu büyük olur" derdi.

Uzak yerin somunu gerçekten büyük mü olur? Büyük olanı vardır ama küçüğü de çoktur... Ne ki, bu halk, kendi mahallesinde, ilinde, ilçesinde pişen ekmeği ekmekten saymaz, hep uzak yerlerin somunlarını; o somunun hamurkârını, pişiricisini över. Davet de eder onları, herkese fırın yakmayı, hamur yoğurmayı, somun pişirmeyi anlatsın diye...

Babamdan duyduğum bu atasözü benim yaşamakta olduğum Kocaeli ve İzmit için yüzde yüz geçerlidir, her gün onlarca kez bunu yaşıyorum. Yaşıyorum ve üzülüyorum, kızıyorum, ama elimden bir şey de gelmiyor şimdilik ama ilk fırsatta ömrüm vefa ederse o uzak yerlerde bir fırın açacağım ve bu görgüsüz, bu ağızlarının tadını bilmeyen bu güdük kafaların haline bakıp bakıp eğleneceğim...

Peki ya Bayburt?.. Bayburt bağlamında ise bir başka atasözümüz girer devreye, "Ev danası öküz olmaz". Bayburt öz evlatlarını küçümser. Bu öz evlatlar hangi alanda doruklara tırmanmış olursa olsunlar, bugünün Bayburt'unda fazla bir değerleri yoktur. Siyasette güç ve erk sahibi değilse, yani iktidar olup ona bir çıkar sağlayamayacaksa ve din'in bir yerinde bir şey değilse (ilahiyatçı, müftü, hoca, şeyh vb gibi)... Bu iki grupla ilişkisi sağlamdır Bayburtlu'nun, gerisini görmez, bilmez, saymaz, o yönde bir idraki ve bilgisi yoktur. Günü yaşar, çıkarını gözetir.

Sarı Turan'ın salavatı

Din'in kesin ve tartışılmaz egemenliği altında olan ülkemde, din adına kahramanlık edip, bilgiçlik taslayanları gördükçe, aklıma hemen Erzurumlu Sarı Turan geliyor. Rahmetli Sarı Turan, ben Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesinde okurken bizim fakültenin kantinini işletirdi eski millî güreşçi Avrupa şampiyonu Nihat Kabanlı ile birlikte. Sarı Turan eski boksörlerdendi. Fakat asıl ünü boksörlük değil palavracılıktı, çok tatlı palavralar atardı, Teyo Pehlivan ile aynı ilçedendiler (Hasankale) gelgelelim Teyo ünlenmiş, onun hakkı yenmişti. "Gelin Bizi Ayırt Edin Ulan" adlı öykü kitabımda Sarı Turan'a ait bir öyküm vardır, meraklısına tavsiye ederim.

İşte bu Turan Abi bir gün bize demişti ki "Uşahlar Almanya'da çalışırken bir gün kafayı çektim, gettim böyüüük bir gafateryaya, dizimi yere goydum Erzurum usulü bir nağara bastım: 'Olaaan Müslüman olmayanın!' Uşahlar o gafateryadakinlerin hepsi selavat çekmeye başladılar."

Bir arkadaş saf saf sormuştu: "Abi Almanlar ne biliyorlarmış salavatı?"

Cevaba bakınız: "Ola annamadın mi, orda oturanların hepsi Türk işçisi benim kimin..."

Yazdım da ne oldu?

Diyorlar ki bunca yazdın, yazı ve kitap, ne oldu? Sonuç?.. Olur diyeyim, bir dörtlükle:

Ya zar'ım, ya dar'ım oldu

Yazdıkça zararım oldu

Tek var'ım ar'ım oldu

Arsızlarla savaşma kararım oldu

Yazarın Diğer Yazıları