RÖPORTAJ: Mayıs Alizade
Türk resim sanatına yaptığı katkılarla kültür hayatımızda haklı bir yere sahip olan ressam Ahmet Güneştekin 3 Kasım''da İzmir''de açılacak sergisi için son hazırlıklarını tamamlarken Yeniçağ''ın sorularını yanıtlayıp sanat anlayışı ve ilham kaynaklarını anlattı.
Yeniçağ: Salvador Dali "Ben her zaman başkalarının görmediğini gördüm, başkalarının gördüğünü ise ben göremedim" diyor. Buradan yola çıkarsak, başkalarının göremediği neleri siz görebildiniz? Başkalarının gördüğü neleri siz göremediniz?
Güneştekin: Salvador Dali seçtiği herhangi bir şeyi istediği bir yerde görme konusunda gizemli bir yeteneğe sahip. Altı yaşındayken, bu yetisiyle herkesi hayrete düşürürmüş. Eski bir duvarın rutubetli noktasında gördüğü hayali görüntülerin giderek belirginleşmesini izlemek çocukluğunda en sevdiği oyunlarından biriymiş. Bulutların sürekli değişen biçiminde neredeyse her istediği şeyi görebiliyormuş. Onun sürrealist üretkenliği için görüş kaynağı burası. Benim görüş kaynağım da aynı yaşlarda belirmeye başlamıştı. Önce çocukluğumun geçtiği evde daha sonra da dış dünyada karşılaştığım nesnelerdeki biçimler ve imgeler, beni mitolojileri modern çağ için yeniden icat etme arzusuna ulaştıran görüş kaynağı oldu. Onları izleyerek hayallere dalardım. Etrafımdaki bu renk ve form yoğunluğu hikâye anlatıcılarından dinlediğim masallarla birlikte bilinç altıma o zaman yerleşti. Bazı şeyleri diğerlerinden daha çok görme eğilimindeyiz, bir nedenden, göreceğimize inandığımız şeyleri görüyoruz çoğu zaman. Bu yüzden hepimizin görüşü başka ve kendine özgü. Bazen benzer şeyler görebiliriz ki bu çok doğal, ama çoğu zaman farklı şeyler görürüz. Bu da bizi şeylerin gücünü ve gizli yasalarını anlamak için kendi yorumlama alanımıza ulaştırır.
Yeniçağ: Nereden ve hangi dönemde bakılırsa bakılsın konu dönüp, dolaşıp sanatçının yönetimle ilişkilerine geliyor. Siz mümkün olabildiğince özgür kalmayı uygun prensip edinmiş ve bu özelliğinizden dolayı Batı''nın ilgi merkezindeki sanatçılardan birisiniz. Türkiye''de sanatçının bağımsız kalabilmesinin hangi olumlu yanları ve bağımsız kalamamasının hangi olumsuz yanları vardır?
Güneştekin: Sanatçı gücünü nereden alır? Dayandığı iktidar yapılarından ve sanat kurumlarından mı, kabul görmüş estetik biçimleri üretmekten mi, yoksa iç özgürlüğünden mi? Bu soruları yanıtlamaya çalıştığımızda "bağımsızlığın" olumlu ve olumsuz yanları görebiliriz. Güncel ve çağdaş sanat ortamına bakalım. Bir kuruma ya da onun yarattığı sistemlere karşı gördüğümüz eleştirel sanat pratikleri, bizzat kurumun ya da ona bağlı yapıların teşvikiyle himaye altında üretilebiliyor. Diğer taraftan özgürce hareket ettiklerine inanan sanatçıların propaganda için yararlı araçlar olabilmesi de mümkün. O halde sanatçılar olarak himaye altında değilsek tümüyle özgür müyüz, elbette değiliz. Öğrendiğimiz bilgi rejimleri yoluyla düşünüyor ve üretiyoruz. Kültür endüstrisinin dışına çıkmak mümkün görünmüyor olabilir, çünkü bu anlamda bir dışarısı tanımı yok, ama bu olmayacağı anlamına da gelmiyor. Yine de sanat sisteminin belli başlı estetik değer yargıları, seçim kriterleri, dahil etme ve dışlama kurallarıyla çalıştığını biliyorum. Bütün bunların özerk olmadığını da. Peki tüm bu yapı içinde sanatçı kendisini nereye konumlayacak ve gücünü oluşturan özerkliğini nasıl sağlayacak? Benim için düğüm noktası burası. Düşünme ve çalışma biçimlerime müdahale edilmesine izin vermiyorum. Sadece sanatsal ifadelerimde değil, günlük yaşamımda da özgürlüğüme düşkün biriyim. Sanat dünyasında kurum ve değer yargılarıyla ilişkilenme ölçüsünde, bazı imtiyazlara sahip olmak mümkün ama bunlar açık ya da örtülü olsa da hiçbir zaman karşılıksız değil, yine de öyleymiş gibi davranılması gerektiğine dair bir algının sürdürülmesi gerekiyor.
Yeniçağ: Uluslararası çaptaki galeri ve müzelerin dikkatini çekmeniz sanatınızın hangi özelliklerinden ileri gelmektedir?
Güneştekin: Unutulmayan, hafızaya kazınan işler nasıl yapılır kimse bilmiyor, gerçekten. Demek istediğim unutulmayan, sizinle özdeşleşen işler yapıyorsunuz, ama onları yaparken bunu bilmiyorsunuz çünkü bir formülü yok. Ama şunu biliyoruz, yapabilenler, olaylara benzersiz bir bakma biçimine ve bu bakışı ifade etme ve iletme konusunda öznel bir düşünüşe sahip olanlar. Ürettiğimiz her şey düşünceye açılan patikaları keşfetmek için değil mi? Küresel sanat platformlarında ya da yerel düzeyde sahip olduğunuz düşünme araçlarıyla bunu nasıl yapacağınız sizi anlatan şey ve diğerlerinin sizde gördüğü şey olacak. Kendimize dair kurduğumuz yaşam öyküleri sayesinde var olabiliyoruz. Ben uzak geçmişten gelen hikâyeler etrafında çalışıyor ve bu anlatılara yönelen araçları kullanıyorum. Mitoslar aynı sanat gibi geçmişi ve bugünü sentezleme kapasitesine sahipler ve bu eski hikayeler anlatı açısından hayal ürünü olsa da günlük insan deneyimlerinden çok uzak değiller. Pek çok disiplinde mitoslara sürekli olarak geri dönülmesi ve klasik zamanlardan çağdaş zamanlara kadar sanatlarda etkisini devam ettirebilmesi bunu doğruluyor.
Yeniçağ: Türkiye''de ve dünyada bir hayli yol almışken sizden sonra gelenlere neleri tavsiye etmek isterdiniz?
Güneştekin: Hiç, bir dürbünle bir nesneyi gözlemlemeyi denediniz mi? Çok yaklaşırsanız görüntü bulanıklaşır, karmakarışık rüyalarınıza benzer. Aynı nesneyi uzaklaşarak tekrar gözlemlemeye çalıştığınızda, onun şekillendiğini ve netleştiğini görürsünüz. Farklı bir görüşe ulaşırsınız. Her şey belirsiz görünürken size zor görünen şey sadece o an için ulaşılamaz olur. Dürbünü nasıl kullanacağınız görünürken size zor görünen şey sadece o an için ulaşılamaz olur. Öğrendiğinizde hayal gücünün bir tehdit olmadığını ve farklı görüşlere açıldığını anlarsınız. O yüzden düşünmeyi öğrenmek çok önemli. Nasıl düşüneceğinizi size en iyi temel bir felsefe eğitimi verebilir. O şunu öne sürmüş, bu bunu iddia etmişten öte, düşünme üzerine düşünmeyi öğrenmekten bahsediyorum. Kendi dünyalarımızda sahici olan şey bu görüşe ve sese ulaşmak olmalı.