Sağlıklı bir uyku düzeni, genel sağlık için olduğu kadar kanserle mücadelede de önemli bir faktör olduğu biliniyor.
Dünya Sağlık Örgütü ve diğer sağlık kuruluşlarının araştırmalarına göre, uyku problemleri bazı kanser türlerinin gelişiminde risk faktörü olabilir.
Ayrıca, kanserin ilerlemesi ve tedavi etkinliği üzerinde de etkileri olabilir.
Uyku Süresi ve Kanser Riski
Uyku süresinin kanser riski üzerindeki etkisi hakkında yapılan çalışmalar çoğu zaman çelişkili.
Bazı araştırmalar, kısa uyku süresinin kolon polipleri gibi kansere dönüşebilecek durumlarla ilişkili olduğunu göstermişti.
Yaşlı yetişkinlerde, azalan uyku süresinin mide kanseri riskini artırabileceği ve tiroid, mesane, baş ve boyun kanserleriyle potansiyel bağlantılar bulunduğu belirtilmişti.
Uyku Bozuklukları ve Kanser
Uyku bozuklukları, kanser gelişimi ile ilişkili olabilir ve kanser tanısı almış kişilerde tedaviye yanıt ve iyileşme sürecini etkileyebilir.
Uyku sırasında salınan hormonlar, kanser hücrelerini etkileyebilir ve bu da kanserin agresifliği üzerinde etkili olabilir.
Uyku ve kanser arasındaki ilişki karmaşıktır ve bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu bildirildi.
Ancak, mevcut bilgiler ışığında, sağlıklı bir uyku düzeninin kanserle mücadelede önemli bir rol oynayabileceği düşünülmekte.
İŞTE UZMAN GÖRÜŞLERİ...
Uzmanlar, düzenli ve kaliteli bir uyku için gerekli adımların atılmasını ve uyku problemleri yaşayan bireylerin tıbbi yardım almalarını önermekte.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan'ın konuyla ilgili görüşleri:
Uyku bozukluklarının şiddeti ve sıklığına rağmen, toplum genelinde diğer sağlık sorunları kadar önemsenmemekte. Ancak, uyku bozukluklarının erken tespiti ve taranması, bu bozukluklardan kaynaklanabilecek diğer hastalıkların önlenmesine veya hastalıkların seyrinin hafifletilmesine yardımcı olabilir.
Uluslararası Uyku Bozuklukları Sınıflandırması (ICSD-3)'e göre uyku bozuklukları yedi ana başlık altında toplanmıştı: insomniler, uyku ile ilişkili solunum bozuklukları, hipersomni ile seyreden santral hastalıklar, sirkadiyen ritim uyku-uyanıklık bozuklukları, parasomniler, uyku ile ilişkili hareket bozuklukları ve diğer uyku hastalıkları.
Uyku Bozuklukları ve Diğer Hastalıklar
Uyku bozuklukları, tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, obezite ve depresyon gibi birçok hastalıkla ilişkilendirilmişti. Uyku bozukluğu ve uzun uyku süresi, C-reaktif protein, interlökin-6 ve fibrinojen gibi inflamasyonun sistemik biyobelirteçlerinin artışıyla ilişkili. Sistemik inflamasyon, tümör oluşumuna önemli bir katkıda bulunabilir.
Uyku bozukluğu olan ve olmayan kanser hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada, tüm kanser türleri dahil olmak üzere, özellikle meme kanseri ve yumurtalık kanseri risklerinin, uyku bozukluğu olanlar ile olmayanlar arasında önemli farklılıklar gösterdiği bulunmuştu.
Akciğer kanseri, kolorektal kanser, meme kanseri, prostat kanseri, baş ve boyun kanseri, pankreas kanseri, mide kanseri, özofagus kanseri, yumurtalık kanseri ve tüm kanserlerin ayarlanmış insidans oranları (IRR), uyku bozukluğu olan grupta, olmayan gruba göre anlamlı olarak daha yüksek. Bu çalışma, uyku bozukluklarının meme ve yumurtalık kanseri riskini etkileyebileceğini ortaya koymakta.
Melatonin ve Kanser Riski
Uyku bozukluklarının kanser riskini artırma mekanizmaları tam olarak anlaşılmamıştı.
Ancak, melatonin hormonunun uyku bozukluklarının kanserojen etkilerinde önemli bir rol oynadığı düşünülmekte. Melatonin, epifiz bezi tarafından sirkadiyen ritme göre üretilir ve antimitotik, apoptotik, immün ve antianjiyogenik yollarla kanser riskini azaltabileceği gösterilmişti.
Melatonin ayrıca, antiöstrojenik özelliklere sahip olup, aromataz aktivitesini modüle ederek lokal östrojen üretimini baskılayabilir. Uyku bozukluğu olan kadınların, muhtemelen melatonin eksikliği nedeniyle, meme ve yumurtalık kanserlerine karşı daha savunmasız olduğu bildirilmişti.
Çalışmalar, uyku bozukluklarının, özellikle meme ve yumurtalık kanseri olmak üzere diğer tüm kanser türlerinde önemli bir etken olduğunu göstermekte. Bu nedenle, var olan uyku bozuklukları hafife alınmadan taranmalı, değerlendirilmeli ve kanser için bir risk faktörü olarak düşünülmeli.