Uydurduklarına inandılar

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 38. Yıldönümünü kutluyoruz. Kıbrıs Harekatı Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği ilk ve belki de tek askeri harekattır. Her ne kadar garantör devletlerden İngiltere bu harekata göz yumsa da, Türkiye’nin başına buyruk tavırları NATO’nun patronlarını rahatsız etti. Türkiye’nin kendine güven duygusunu geliştirip yıllardır bağlı durduğu dizginlerinden kurtulmasını önlemek ve yanısıra Yunanistan’ın tamamen küstürülmemesi amaçlarıyla ambargo kararı alındı. Gladyo yahut özel harp örgütlenmesi ülkemizde her ne kadar 1952’de teşkilatlansa da, 27 Mayıs’ta bir darbeyle devrilen komutanlarını dahi korumaktan aciz kalmıştı. İç tehdide karşı etkisiz kalan belki de darbecileri destekleyen özel harpçiler, şimdiye kadar en başarılı ‘Derin operasyonu’ Kıbrıs’ta gerçekleştirdi. Genelkurmay’ın gönderdiği genç subaylar sivil kıyafetlerle Kıbrıs’ta görev alarak direnişi örgütlediler. Türk Mukavemet Teşkilatı böyle kuruldu.
Keşke derin operasyonlar hep yurtdışına yönelik kalsa, esir ve mazlum durumundaki Türk ve Müslüman unsurları kurtarmak için çalışsaydı. Soğuk Savaş döneminin karanlık dehlizlerinde düşman işgaline karşı örgütlenen bu yapı iç kavgalarda sahaya sürülünce, ortaya 12 Eylül döneminin iç karartan adam boğma, insan yakma, kahve tarama, sinema baskınları, faili meçhuller vs çıktı. Memleketin iç sorunlarında işe yaramadığı ortadadır. Aksine terör örgütü elebaşlarını ‘paketleme’ ve ‘kargo’ organizasyonları dışında faaliyet göstermediği, hatta teröristi bizzat yetiştirdiğine dair iddialara sokaktaki vatandaş dahi inanmaktadır.
Derin operasyonların başarısında en önemli ayağı psikolojik harekattır. Düşmana karşı kullanılması gereken bu silah içeriye yöneltilince fitne kazanını kaynatır. 12 Eylül’den sonra 28 Şubat’ta da aynısı yapıldı. Kendi halinde dindar insanlar hakkında terörist algısı oluşturuldu. Oysa Kıbrıs gibi başarılı bir örnek vardı. Çünkü Kıbrıs’ta insanlarımızın dışarıdaki ortak düşmana karşı birarada tutulması esas alınmıştı, birbirine düşürülmesi değil...
Tarih öğretmeni Sadi Oğuz kimliğiyle 1973 yılında Magosa Mücahit Tabur Komutanı olarak atanan Oğuz Kalelioğlu, Barış Harekâtı’nda şehir halkını teşkilatlandırarak Magosa Kalesini binbir müşkülat içinde cephane eksikliğine rağmen 1 ay savunmuştu. Magosa Gazilik ünvanını bu mücadeleyle kazandı. Kalelioğlu şimdi 28 Şubat soruşturmasından dolayı tutuklu. Bir arkadaşına yazdığı mektupta durumunu anlatan Kalelioğlu şöyle diyor:
“Ben Genelkurmay Başkanlığında Psikolojik Harekat Daire Başkanı iken görev alanım Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile, iç tehdit olarak Terör örgütünün propagandasını nötralize etmek idi. 28 Şubat olayında irtica ile mücadele konusuna hiç girmedik. Onun için BÇG (Batı Çalışma Grubu) diye ayrı bir Merkez kuruldu. Hiçbir toplantısına ve çalışmasına katılmadım.
Yapılanları zaten tasvip etmiyordum. Bir yerde bizi de irticacı kabul edenler devre dışı bıraktılar. Baktığım kadro Tümgeneral olmasına, iki madalya, 60 takdirname sahibi bir subay olmamam rağmen terfi ettirmediler, ben tam bir 28 Şubat mağduruyum. BÇG’nin telefon rehberinde adımız varmış, bu suç olabilir mi? Diğer yandan 28 Şubat 1997’nin Ağustos şurasında emekli oldum. Yani Temmuz’da izinli idim, 4 aylık bir zaman geçti. BÇG’nun hiçbir planlamasında bulunmadım. BÇG’nun Eylem planını ilk defa burada gördüm. “Psikolojik Harekat uygulanacaktır” diyor. Kendi başlarına yazmış ve uygulamaya çalışmışlar, bari Psikolojik Harekatı’nın ne olduğunu bilseler, bu rezillikler yaşanmazdı.”
Psikolojik Harekat Dairesi eski Başkanı böyle diyor: “Psikolojik harekatın ne olduğunu bilseler bu rezillikler yaşanmazdı.” Evet yaşanmazdı. Düşman yahut işgal edilmiş ülkelerde uygulanabilecek yöntemleri kendi ülkenizde uygulamaya kalkarsanız memleketi perişan edersiniz. Nitekim ettiniz de. Kendi memleketinizde yapacağınız şey düşmanın psikolojik harekatına engel olmaktır. Medya kanalıyla yürütülen klasik Beşinci Kol faaliyetlerini seyredenler ellerindeki iftira körüklerini sağa sola doğrultarak memleketi yangın yerine çevirdiler.
Psikolojik harekat zehirli gaz gibidir. Bu benzetmeden yola çıkarsak, bizimkiler zehirli gaz kullanıp gaz maskesiz olaya müdahale eden itfaiyecilere benziyor. Bir süre sonra uydurduklarına kendileri de inandılar. NATO’nun “sağ-sol devri bitti şimdi laik-islamcı olarak kamplara ayrılacaksınız” talimatını bin yıl sürecek bir operasyon gibi algıladılar. Şimdi doğruyu yanlıştan ayırabilene aşk olsun. Kurunun yanında yaş da yanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları