Uyan! Yeni bir dünyadayız!

Milliyetçilik, vatanseverlik, yurtseverlik, ulusalcılık, ulusçuluk... Hepsi bir kapıya çıkması gerekir. Ama Türkçede her birine farklı ideolojik anlamlar yüklenmiştir. "Vatan" Arapça, "yurt" Türkçe... "Milliyet" Arapça, "ulus" Türkçe.

Ülkücü Hareket içinden gelene "ulusalcıyım" dedirtemezsiniz; "Milliyetçiyim.", "Vatanseverim." dedirtebilirsiniz. Komünist hareketlerin içinden gelene "milliyetçi" dediğin an irkilir. Ama "Yurtsever misiniz?" sorusuna memnuniyetle başını keker. (Yozgat ağzı. "Evet" anlamına baş işareti.) Ya "Ulusalcı mısınız?" derseniz, biraz düşünür, "Beni yurtseverlikte bırakın." der. Yeni zamanda komünist hareketlerden gelen bazı kesimlerin, "milliyetçi" çizgiyi benimsediğini söyleyebilirim. (Doğu Perinçek örneği... "Ulusal" kavramını terk etmiş, "milliyetçi" kavramını kullanmaya başlamıştır. "Ulusal"dan vazgeçen, sınırlamaları da kaldırmış demektir. Ülke birliği için kim kapı aralarsa, "bizim"dir. Geçmiş hesaplar içinde kaldığımız an, nereye varacağımızı bilemeyiz. Elbette çok acı yaşandı. Acıları en aza indirmeliyiz. Geçmişi bilenler, ne demek istediğimizi de çok iyi anlayacaklardır. Partizan tavırlar, bizi bir yere götürmez.)

"Geçmiş hesaplar" dedim de... Bir köşe yazarı "Haftanın Notu"nu "Üzülmemek elde mi?" başlığı altında düşmüş. Ürkütücü bir yazı:

"12 Eylül'de Barış Derneği davasından hapis yatan, yılların Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen'in köşeyazısında, 'Soğuk Savaş döneminde Sovyetler'deki dikta rejimi...' diye başlayan bir tümce okursanız, siz de benim gibi üzülmez misiniz?/ İlerici, demokrat kimlikleriyle tanınan kimi yazarlarda böyle bir 'dil sorunu' var. Örneğin daha önce de Emre Kongar'ın 'Demirperde ülkeleri' nitelemesini çok yadırgamıştım. / Bizim demokrat kalemlerimiz, dünya gericiliğinin diliyle, yani 'antikomünist jargon'la konuşmaktan vazgeçmeli..." (Attila Aşut, Birgün, 26 Kasım 2018).

Yazar kusura bakmasın... "Hâlâ aramızda 'fosiller' var mı?!" dedirtecek bir yazı yazdığının farkında değil herhâlde. Böyle yazı yazanlara belki Kuzey Kore'de vatandaşlık verirler. Olmasa Küba'ya gidebilirler! Yukarıdaki satırları yazana sorarsanız mutlaka "Ulusalcıyım." diyecektir. En azından "yurtseverlik"te karar kılacaktır. Yazar, üzülmesin, Ali Sirmen de, Emre Kongar da eski tabiatlarını terk etmiş değiller. Aynı gazetede "millî çizgi"de yazan Bartu Soral'a, söylemediklerini bırakmadılar.

Yazar, Ali Sirmen'e Barış Derneği'ni niçin hatırlatıyor, biliyor musunuz? Moskova'ya bağlı TKP'nin yan kuruluşu Barışseverler Cemiyeti'nin uzantısı olan bu Barış Derneği, tamamen Sovyetler'in güdümündeydi. Barışla falan ilgisi yok. Sovyetler, Avrupa'nın, Amerika'nın silâh ve asker gücü karşısında zayıf kalacağını düşündüğü için, güya "barış" istiyordu. Daha birçok ülkede böyle "güdümlü" dernekler kurdurmuş ve Sovyetçi-Rusçu komünistlere gösteriler düzenlettirmiştir.

"Demirperde ülkeleri", çoğu Balkanlarda, 2. Dünya Savaşı'nda Stalin'in işgal edip kendisine bağladığı ülkeler.

Attila Bey'e göre, Sovyetler'i, Demirperde ülkelerini savunursanız, kısaca komünist diktatörlüğü savunursanız "ilerici" ve "demokrat" oluyorsunuz!

Kızmamalıyız. İkinci Dünya Savaşı'nın bittiğinden haberi olmayan Japon askerine anlatıldığı gibi, "savaş"ın bittiğini bu yazarımız ve gibilerine tane tane anlatmalıyız.

Sözü Prof. Dr. A. Baran Dural'ın yeni çıkan "Batıda ve Türkiye'de Kuramsal Milliyetçilik" kitabına getirecektim. (Bilge Kültür-Sanat Yayınları, 400 s.). Önemli bir çalışma ve yukarıda anlattıklarımla ilişkili... Yarın.

Yazarın Diğer Yazıları