Utanır "kalem" dediğin...

Cumhuriyet gazetesi "olağan ve olağanüstü durumlarda ilk dokunulanlar yazar, yayıncı ve gazeteciler oluyor" ve bu gerçek hiç değişmiyor diye bir tür "şeref listesi(!)" yayınladı geçenlerde.

Çok tartışıldı.

İçinde, 19. yüzyılın ortalarından bu yana tutuklanmış, hapsedilmiş, öldürülmüş, sürgün edilmiş yazar, çevirmen, yayıncı, karikatürcü ve gazeteci olduğu iddia edilen kişilerin "dökümü" var.

***

Gazete bu listeyi oluşturabilmelerini sağlayan "şuur(!)"u şöyle özetledi:

"Onlar siyasi nedenlerle tutuklandılar ama biz onların yazar, yayıncı, gazeteci olduklarını biliyoruz ve listemizde o nedenle yer alıyorlar."

Cumhuriyet'e göre "FETÖ" denilen yapıyla ilişiği olduğu iddia edilerek tutuklanan eski Zaman yazarı, akademisyen Mümtaz'er Türköne gazeteci ama listede olmadığına göre "Silivri kumpası" kapsamında aşağı yukarı 1,5 yıl tutuklu kalan, halen de odaTV davasında yargılanan Müyesser Yıldız limoncu demek ki;

Sulu ve ekşi olsunlar diye limonlara sirke enjekte ederken gözaltına alındı ve o yüzden tecrit edildi; tek başına hücre hayatına mahkûm edildi -daha suçlu mu değil mi anlaşılmadan, yargılaması tamamlanmadan-.

Kemal Burkay "yazar" ama Necdet Sevinç listede olmadığına bakılırsa tesisatçı;

Musluğunu iyi tamir edemediği ev sahibi tarafından kurşunlandı; "yazıları" değil de contası, vanası filan sanıktı!

***

Gerçi...

Haksızlık olmasın...

"Bu listenin bir hayli eksik olduğunun farkında" olduklarını da belirtmiş gazete yöneticileri.

Ama bakın neden?

Liste eksikmiş çünkü "konuyla ilgili haber ve yazılar basında fazla yer bulmuyormuş."

Liste eksikmiş çünkü "özellikle 1915 olayları sırasındaki tehcir ve öldürülmeler üzerine birkaçı dışında neredeyse hiç yayın yok"muş!

Şimdi anlaşıldı, yine Silivri kumpası dahilinde en verimli döneminde hapsedilen Mehmet Perinçek'in neden listede yer almadığı;

Rus arşivlerini didik didik edip "Kürt isyanları" ve "Ermeni meselesi"nin perde arkasına dair ortaya çıkardıkları; onca kitap, makale "yayın"dan, Perinçek de "yazar"dan sayılmıyor demek ki!

***

Bu liste yayımlandıktan sonra çoğu kimse "neden Necip Fazıl var" diye yüklendi Cumhuriyet'e;

Ben isterdim ki -hani madem devlete sızmış illegal yapılarla mücadele ediyoruz hararetle-;

İdeolojisi ne olursa olsun "Neden Hikmet Çiçek yok" diye sorsunlar! Silivri kumpasında tutuklandı ve aşağı yukarı 5 yıl cezaevinde kaldı. Cumhuriyet'in o dönemki kendi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay'la mesela aynı zulümhaneleri paylaştı.

***

İsterdim ki;

"Bu listede neden Deniz Yıldırım yok" diye sorsunlar.

Gencecik bir gazeteciydi; nerede yazıyor, yazdıkları kimi mutlu kimi mutsuz ediyor önemli değil sadece konjonktürel öteki olduğu için hepimizin gözlerinin önünde eritti onu Silivri!

***

Başta da andım adını;

Karısına dışkı atan Sevan Nişanyan'ı gazetecilik faaliyetinden tutuklu sayıyorsunuz da, içeride-dışarıda bütün meslek birliklerinin "gazetecilik faaliyetinden ötürü" yargılandığında hem fikir olduğu Müyesser Yıldız'ı hatırlamıyorsunuz ve biz de bunun tek nedeninin onları gündeme getirecek yeterli sayıda yayın olmadığı gerekçesiyle ikna olacağız ha!

Hadi oradan!

"Bir kedim bile yok" feryadını yayınlamayan gazete mi kaldı?

Siyasiler ayaklanmadı mı?

Konuşmayı unutmamak için duvarlarla konuştuğunu, yemek yemediğini öğrendiğimizde hepimizin içi cız etmedi mi?

Bırakın yayını Yıldız cezaevinden birçok gazeteciye, siyasiye, diğer cezaevlerindeki "dava arkadaşlarına" yolladığı mektuplarla kendini hatırlatmadı mı, gözümüze sokmadı mı?

***

Ben isterdim ki biri de çıkıp -bizim mahalleden değil ama- kendi mahallelerinden biri de çıkıp "Bu listede Necdet Sevinç neden yok" diye sorgulasın;

Antidemokrasiye karşı demokrasi,

Haksızlığa karşı hak,

Hukuksuzluğa karşı hukuk ise mücadelesi verilen sahiden de;

Neyin "öteki"si, neyin "önyargı"sı, hangi kafanın "benim gazetecim" soyutlaması hâlâ?

Dürüst olun, samimi olun, hepsini geçtim "gazeteci" olun da, Türkiye'nin hakkında en çok dava açılan gazetecilerinden, hakkında yüzlerce yıl mahkûmiyet istenen gazetecilerinden, Asliye Ceza'da da, Ağır Ceza'da da, DGM'de de, Sıkıyönetim'de de yargılanan, 12 Mart'tan sonra da, 12 Eylül'den sonra da tutuklanan, "yazarını kurşunlatan", "sanık yazılar"ın sahibi Necdet Sevinç'in neden o listeye konmadığını söyleyin bana!

Bayrampaşa'dan, Paşakapısı'ndan, Silivri'den Daday, Tercan'ın cezaevlerinin dili olsa hepinizi utandıracak duvarlarının altında kalmaktan utanır "kalem" dediğin...

***

Yorum farkı

----

Bir polisin şehit olmasına bir polisin de yaralanmasına yol açan trafik kazasının faili Rüzgar Çetin'in aşağı yukarı 9 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmesiyle başlayan tartışmaya "hukuki" yorum getiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu amiyane tabirle zurnanın zırt dediği yeri özetledi:

Ceza konusunda karar vericiye çok geniş bir marj verilmiş olması.

Trafik kazası sonucu bir kişiyi öldürdünüz, bir kişinin de yaralanmasına sebep oldunuz; alacağınız ceza 2 yıldan başlıyor üst sınır 15 yıl. Kazanın aslında çok da "kazara" olmadığı bilinçli taksirle yapıldığına kanaat getirildi diyelim; alacağınız ceza yine 2 yıldan başlıyor üst sınır 22.5 yıl! Arada 20 yıllık bir "yoruma tabi" ceza dilimi var.

Sahi;

Kime göre? Neye göre?

Yazarın Diğer Yazıları