Utanç görüntüleri
Gazeteci Kadri Gürsel'in kelepçe takılarken çekilen fotoğrafını görünce içim sızlamıştı. Kadri Gürsel, elbette insanî olarak hak etmediği bir muameleye tâbi tutulmuştu ama ben asıl memleketim için çok üzülmüştüm. Türkiye, dünyada o görüntüyle anılacaktı.
Cumhuriyet gazetesi davasında, diğer gazetecilerle birlikte aklı zorlayan "Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım ettiği" iddiasıyla tutuklanmış, 11 ay hapiste kalmış, 2,6 yıl ceza almış, denetimli serbestlik uygulamasıyla serbest bırakılması gerekirken, gel hapse gir denmiş o da kalan "cezasını" çekmek için adliyeye gitmiş. O anki görüntü hakikaten acı vermişti bana.
Kadri Gürsel'le fikren çok uzak noktalardayız. Bir defasında gazetecilerle ilgili toplantıda dinlemiş, öfkemi zor tutmuştum.
FETÖ-Cumhuriyet bağı?! Kalan cezalarını çeken diğer Cumhuriyet gazetesi yazarları da adaletin sınırları zorlanarak hapsedilmişlerdir.
Kelepçeli fotoğraf bütün dünyada Türkiye'nin "adalet manzarası" delili olacak. Yazık...
Bir başka örnek: Emniyetçi Sabri Uzun'un hapsedilmesi... Bu polis, 1997-2006 yılları arasında üç defa istihbarat daire başkanlığı yapmış. Sonra "İn" diye kitap yazmış, Cemaat'in polis teşkilâtına nasıl nüfuz ettiğini anlatmış.
İki suçlamayla tutuklandı: "Cumhurbaşkanı"na hakaret ve "FETÖ"ye destekten... "Cumhurbaşkanı"na hakaretten kurtulmuş ama "Örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek, isteyerek yardım etmek ve terör örgütü propagandası yapmak"tan tutukluluğu devam ediyor. İddianame bir "yandaş" gazeteye sızdırılmış: S. Uzun FETÖ'yü görmüş ama devleti ikaz etmemiş!
Ergenekon kumpasında hapsedilen ODATV yazarı Müyesser Yıldız soruyor: "Varsayalım ki, Sabri Uzun 'FETÖ tehlikesini tespit etmesi gerekirken, etmedi'... Peki, 'FETÖ tehlikesini görmesi gerekirken, görmeyen' Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanlarına ne diyeceğiz?!"
İroniyle bakar mısınız?!
Ekrem İmamoğlu, mahalle mahalle geziyor, kendisini anlatıyor. Bir yerde, "bir genci tokatladı" diye hemen bir video servis edildi. Videonun bütününe baktığınızda gencin agresif tavrında ısrarına rağmen, Ekrem İmamoğlu kendisini anlatmak için büyük çaba gösterdiğini, ayrılırken gencin yanağını okşadığını görüyorsunuz.
İçişleri Bakanı çıkıyor, genci tokatladığını söyleyebiliyor. Madem tokatladı, polisini gönderip, Ekrem Bey'e kelepçe taktırsaydı bir de!
Bunları yazarken Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un, çok tartışılan şu sözleri aklıma geldi: "Önce 23 Haziran'ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar ederek yanlışlarımızdan kurtulacağız. Ama kızgınlıkla, küskünlükle, kusura bakmayın hiç kimsenin de CHP'nin adayını oraya getirip oturtturmak gibi bir lüksü olamaz."
İçlerinde en aklı başında Numan Bey'i bilirdim. Nasıl böyle bir söz edebilir! Seçimi kazanmak izin her şey mubah! Aklınıza gelen bütün iftiraları atın, seçimden sonra, "Allah nasıl olsa bizim partimizin Allah'ı! Tövbe istiğfar ederiz, bizi bağışlar!" demeye gelen söz edin!
İhtiras insanı şirazeden çıkarıyor!