“Üstünü çizerim”...

Bilirsiniz,  “ben yazmıştım” demek üslubum değildir. Yapım gereği hiç de hoşlanmam. Bu ifadeyi, sadece ve sadece çok önemli olaylar geliştiğinde, mutlaka gerekiyorsa, hatırlatma maksadıyla, yeni bilgilerin geçmişteki o bilgilerle bütünleştirilmesi maksadıyla kullanırım ve mutlaka tarih veririm.
Türkiye’nin değişmeyen kriz maddesi Hakan Fidan ile ilgili merak ettiğiniz son durum söz konusu olunca  geçtiğimiz Cumartesi günü YENİÇAĞ’da okuduğunuz  “Erdoğan son anda durduruldu”  başlıklı yazımın özellikle son paragraflarını bir daha hatırlatmam gerekir. (Buraya Erdoğan’ın AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’a kongrenin seçim öncesi toplanması için hazırlık yap talimatı verdiğini de not edelim.)Yazıda Erdoğan’a yakın kaynaklara dayanarak Hakan Fidan’ın milletvekili yapılmayacağını net olarak ortaya koymuştum.
Yandaş ve havuz medyasında okuduğunuz, Fidan, Davutoğlu ve Erdoğan üçgenindeki masallara da inanmayacağınız için size her zaman olduğu gibi gerçek perde arkası bilgileri aktaralım.
Ankara il başkanlığında, temayül yoklamasında Tayyip Erdoğan’ın bizzat yönettiği operasyonla façası bir güzel çizilen ve yüzüne karşı  “Erdoğan’ın istemediğini biz de istemeyiz”  denilen Hakan Fidan soluğu Umre’de almıştı. Recep Erdoğan ile Medine de görüşme imkanı bulan Fidan’a  “sen kendini ne sanıyorsun da bizim verdiğimiz görevleri beğenmiyorsun. Madem kariyer planlaması yapıyorsun neden Davutoğlu üstünden geliyorsun”  mealinde ağır fırçalar attı. Fidan da,  “Paralel ile mücadelede yalnız bırakıldım. Ailem ve benim, korumalarla dolaşmaktan çok moralimiz bozuldu. Devamlı ölüm tehditleri alıyoruz. Paralel ile mücadeleyi İçişleri Bakanlığı’nın da yapması lazım” diyip Ankara’ya dönüp evine kapandı. Ahmet Davutoğlu’na karşı kamuoyu önünde 2’nci büyük ezme harekâtını Bakanlar Kurulu’nu, Kaçaksaray’da ikinci kez toplayarak düzenleyen Recep Erdoğan da bitirici hamleyi burada yaptı. Davutoğlu ile yaptığı baş başa görüşmede son uyarısını yaptığını belirterek,  “Milletvekilli listeleri önüme geldiğinde Hakan Fidan’ın üstünü çizerim” dedi. Abdullah Gül hamlesi ile iyice köşeye sıkışmış olan Davutoğlu da direnemedi ve teslim oldu. Sonra da televizyonlarda seyrettiğiniz, Hakan Fidan adaylıktan çekildi, Davutoğlu-Erdoğan ile istişare etti vs vs.. masalları...
Artık tartışma götürmeyecek şekilde MİT’in de iktidar partisinin arka bahçesi olduğu resmen belgelendi.
Buradan devletin çivisinin tamamen çıkarıldığı bir başka yere geçmek istiyorum. AKP’nin diğer bir arka bahçesine; Diyanet İşleri Başkanlığı’na.
Yasalarımıza ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teşkilat yasasına göre cami görevlisi din adamlarımızın siyaset yapması yasak. Tıpkı cumhurbaşkanının siyaset yapmasının anayasaya göre yasak olması gibi!.. Peki durum böyle mi?.. Bunu da hâlâ imamlık yapan bir sendika yetkilisinin aktardıklarından dinleyelim;
“Diyanet camiasının üzerinde öyle bir baskı var ki, hükümet adeta buraya çöktü. Çünkü, vatandaş din görevlilerine kulak kesiliyor en nihayetinde. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı ülke genelindeki 100 bine yakın Camii, AKP’li belediyeler ile il ve ilçe teşkilatları tarafından adeta ablukaya alındı. Yetmediği yerde o yörenin milletvekili de devreye giriyor. Bazı il ve ilçelerde maalesef müftü beyler buna çoktan alet olmuş durumda. Örneğin Ç... Müftülüğü himayesinde camiye AKP yanlısı siyaseti sokan din görevlileri, cemaati daha kalabalık olan merkez camilere alınıyor, taltif ediliyor, akrabalarına müftülüklerde iş veriliyor. Ancak buralarda AKP propagandası yapmayan, engel olan kısaca camiye siyaset sokmayan din adamları ise, MHP, CHP ve paralel yanlısı propaganda yapmakla suçlanıyor. Vaazda, ‘hırsızlık kötüdür’, ‘yalan söylemek kötüdür’ diyen din adamı, AKP’yi kötülüyor suçlamasına maruz kalarak, ‘camide siyaset yaptın’ denilmek suretiyle ya köylere sürülüyor ya da yandaş murakıpların hazırladığı raporlarla ihraç ediliyorlar. Elde edilen sendika verilerine göre, şu ana kadar ülke genelinde 30 Mart Yerel Seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanı Seçimlerinde AKP’ye destek vermeyen, camiye siyaset sokmayan din adamlarından 849’unun görev yerleri değiştirilerek daha ücra yerlere sürüldü. 117 cami görevlisinin ise MHP, CHP ve paralel propagandası yapmakla suçlanarak yandaş murakıpların hazırladığı usulsüz raporlar doğrultusunda ihracı istenildi. Peki, bu sürme ve ihraç işleri neye dayandırılıyor? Din görevlilerinin siyaset yapmasını yasak eden, hatta bunu yaptıkları takdirde görevden eden Diyanet’in teşkilat yasası var. Hükümet bu yasayı istediği gibi kullanıyor. Örneğin, seçim döneminde N...’de de hükümet propagandasını yapmaya gönüllü olarak soyunan ve bunu görev bilerek yerine getiren cami görevlilerine Müftülük, yasaya aykırı davrandıkları için soruşturma açtırdı. Ancak araya AKP N... vekilleri girdi. Soruşturmanın halen akıbeti belli değil. Bunun tam tersi de var. Örneğin, Soma’da yerel seçimlerin aksine Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde az oy alınması üzerine burada hükümet propagandası yapmayan bürokratlar bir anda hedef oldu. Çünkü maden faciası yaşanmış ve AKP’ye öfke birikmişti. Bu öfkeyi eritecek din adamları bulunamayınca birden ilçede 11 cami görevlisine ‘siyaset yapıyorsunuz’(aslında yapmıyorsunuz) diye soruşturma açıldı. Soma’da cami görevlilerimizin canına okuyorlar, AKP yanlısı olmadıkları için... Nereden nereye geldik, artık siz hesap edin. AKP’nin il ve ilçe teşkilat başkanlarının komiserliğinde, din adamlarımız mengeneye alınmış durumda.” 
Tuz kokunca ne yapılacağını bileniniz var mı?..

Yazarın Diğer Yazıları