Eyüp'te düzenlenmiş. Caminin önündeki meydanda koca bir duyuru... Koca kartonetlerde ustaların sözleri var. Dikkatle geziniyorum aralarında. Ahmet Hamdi Tanpınar, Bursa'da ta Orhan gazi zamanlarına götürüyor bizi.
Azıcık ötede Halide Edip şöyle sesleniyor insanın derinliklerine:
"Haksızlığa sapıp çoğu insanın seninle beraber olmasını sağlamaktansa, adaletle davranıp tek başına kalmak daha iyidir."
Birkaç adım sonra Fatma Aliye Hanım bakıyor ziyaretçiye. Ve "Seni Seviyorum"un asla eskimeyeceği üstüne, eskimeyecek bir kelam ediyor.
Cemil Meriç uyarıyor hemen yanda: "Birbirinin boğazına sarılmış bir dünyada, insanın insan öldürdüğü dünyada tarafsızlık ne demek!"
İki adım daha atıyorum. Samiha Ayverdi konuşuyor:
"Herkes bu meydana bir zafer için gelir, ben ise sana yenilmek için geldim."
Tarım Buğra da orada. Bilge bakışları eşliğinde diyor ki, "Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul."
Sait Faik şiirsel bir cümleyle sesleniyor insanlığa:
"Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz."
Ve Baki. Ve o ünlü cümle... "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş."
Cemil Meriç ise koca ağacın gölgesinden sesleniyor:
"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır."
Kemal Tahir de orada ve şöyle ikaz ediyor bizi: "Sanata en büyük sahtecilik milli kalıplara yabancı öz doldurmakla olur."
Mehmet Akif, Cahit Zarifoğlu, Yahya Kemal, Fuzuli, Safiye Erol, Şeyh Galip, Ziya Paşa... Oradaydılar.
Biraz uzaklaşıp bir daha bakıyorum ustalara. Derin bir soluk alıyorum. Gözlerim doluyor. Ve saygıyla eğilip selamladıktan sonra ustaları, karışıyorum kalabalığa...
***
BEYEFENDİ
Belediyenin hafta sonu iyiliği!
Uykusunda kolunu bedeninin altında unuttuğunu anladı, sabah sızı içinde uyandığında. Çabucak duşunu aldı, haşladığı yumurtayı kaşıklayıp üstüne bir bardak su içti. İki kayısı iyi gelir, ferahlatır düşüncesiyle hakkından geldi. Evden çıkarken unuttuğum bir şey var mı gibilerinden göz gezdirdi mekana. Her şey yolundaydı, ama içinde de kötü bir his yok değildi. Caddeye çıkmak üzereyken o his somutlaştı. Gözlüğünü unutmuştu! Nazik küfürler eşliğinde eve dönerek hışımla aldı masanın üstündeki gözlüğü. Yolda ani hareketler yaparak çalışan belediyenin temizlik işçisiyle çarpışacaktı neredeyse. İyi bir Mayıs sabahı diyecekti ki içinden bir köşeyi dönerken, belediyenin açtığı koca çukur çarptı gözüne. Çalışma alanı diye düşündü. İyi, iyi... On beş dakikalık yürüyüşün ortalarında yine belediyenin bir faaliyeti çıktı karşısına. Yol kenarları temizlenip ağaçlandırılıyordu. Ağaç iyi elbette dedi. Ama yol çamurlanmıştı ve kirlenen bez ayakkabılarına bakarken yüzünü buruşturdu Beyefendi. Suyun tazyiki kuşkuya düşürdüğü için, İSKİ sitesine daldı, akıllı telefondan. Akşama doğru su kesintisi olacaktı! Berbat dedi içinden. Ve iki üç dakika sonra yorgun bir halde metrobüs durağına vardı. Çok geçmeden anladı ki, belediye metrobüs sayısını azaltılmıştı. Ve daha seyrek geliyordu araçlar. İnsanlar Cumartesi günü bile kalabalık araçlara mahkum edilmişti. Kendini dolu bir araca attı ve sürücüye yaklaşarak bu işin nedenin sordu kibarca. "İETT İşletmesi, cumartesi ve pazar günleri şoförlere mesai vermemek için metrobüs seferlerini yüzde 40 oranında azaltıyor. Taşıma kapasitesi iki katına çıkınca vatandaş hafta sonları duraklarda ve metrobüslerde üstüste yığılıp perişan oluyor" dedi sürücü bezgin bir tavırla.
"Belediye vatandaşı her daim güç koşullarda yolculuk yaptırmak için önlemini almış yine" diye söylendi Beyefendi.
***
İŞTE O KADAR
Başardığım ne varsa ancak yalnızlığımın karşılığıdır.
Franz Kafka
***
OKUYUNUZ
Birbirimize sarılmış, duruyoruz pencerede, sokaktan bizi seyrediyorlar:
zamanı geldi artık bilmelerinin!
Taşların çiçeklenmesinin,
bir yüreğin tedirgin atmasının zamanı geldi.
Zamanıdır artık zamanının gelmesinin.
Zamanı geldi...
"Ellerin Zamanlarla Dolu" ile şölene davet ediyor bizleri Paul Celan...