Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Unutulan Dokuz Işık

Türk milliyetçileri Meşrutiyet yıllarından beri Türkçülüğü bir fikir sistemi hâline getirmeye çalışmışlardır. Bu çalışmalardan biri de Alparslan Türkeş’e aittir. 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin başına geçen, 1969’da da partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştiren Türkeş, Türk milletinin önüne bir program koymuş ve bu programla milliyetçiliğin ilke ve hedeflerini göstermiştir. Dokuz Işık adı verilen programın dokuz ilkesi şunlardır:
1) Milliyetçilik, 2) Ülkücülük, 3) Ahlakçılık, 4) Toplumculuk, 5) İlimcilik, 6) Hürriyetçilik, 7) Köycülük, 8) Gelişmecilik ve Halkçılık, 9) Endüstricilik ve Teknikçilik. 
Dönemin önde gelen Türkçüleriyle istişare edilerek hazırlanan, ancak bizatihi Türkeş’in kaleminden çıkan Dokuz Işık’ta milliyetçiliğin tarifi şöyledir:
“Türk milliyetçiliği, Türk milletine karşı duyulan derin sevgi, bağlılık ve onu güç durumdan kurtarıp kuvvetli, her çeşit korkudan, baskıdan uzak, şerefiyle yaşayan, müreffeh, mutlu ve modern uygarlıkta en ön safa geçmiş bir hâle getirmek isteği ve bu isteğin yarattığı duygudur.”  (Alparslan Türkeş, Milli Doktrin Dokuz Işık, Ergenekon Yayınları, İstanbul 1974, s. 11).
Bu tarifteki “modern uygarlık” vurgusuna dikkat çekmek isterim. Aynı vurgu, ikinci ilke olan ülkücülüğün tarifinde de vardır:
 “Ülkücülüğümüz; Türk milletini en kısa yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak, mutlu, müreffeh hâle getirmek, bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır.” (s. 13).
“Modern uygarlıkta en üst seviyeye çıkmak” ülküsü, Dokuz Işık’ın diğer ilkelerine de sinmiştir. Ahlakçılık ilkesinde “Türk milletinin ruhuna uygun olmak, Türk milletinin geleneklerine, âdetlerine ve inançlarına uyg un olmak” yanında “tabiat kanunlarına uygun olmak” şartının da bulunmuş olması; “Türk ahlakının Türk milletinin yükselmesi, yaşaması ve korunmasını sağlamaya yarayacak esasları içinde toplaması... Türk milletinin yaşamasına zararlı olacak kaidelerin Türk ahlakçılığının içinde yer alamayacak” olması düşünceleri (s.16) “modernist” yaklaşımın yansımalarıdır.
İlimcilik, gelişmecilik, endüstricilik ve teknikçilik ilkeleri ise zaten doğrudan doğruya modern uygarlığın gerekleridir. 
“Bütün olayların muhakeme edilmesi, incelenmesi, hiçbir peşin hükme, hiçbir ilim dışı zihniyete yer verilmeksizin, sadece ilim mantalitesiyle ilim esaslarına göre yapılması.” İlimcilik ilkesinin başında yer alan bu ibare tam bir “modernizm” ifadesidir. İlke, şu cümleyle sona eriyor: “Yalnız ve sadece ilmi, müsbet ilmi önder kabul edeceğiz.” (s. 22).
Gelişmecilik ve Halkçılık ilkesindeki “tabiat kuvvetlerinin tahakkümünden kurtulma, tabiat kuvvetlerine hükmetme, tabiat kuvvetlerini kendi yararlarına olarak kullanma”  (s. 30) ifadeleri, modern düşünceyi yaratan aydınlanma hareketinin en temel yaklaşımıdır. 
Kendilerini “milliyetçi” olarak ifade edenlerden çoğunun bugün hatırladığı maalesef ilk üç kavramdan ibarettir: İçi doldurulmamış veya yanlış doldurulmuş “milliyetçilik, ülkücülük, ahlakçılık” kavramları. Sadece “muhafaza etmek”, hatta sadece kendi anlayışlarına göre dine uygun kabul ettikleri şeklî unsurları muhafaza etmek. Bugünkü milliyetçilerin çoğunda daha ötesi yok. “Ülkü” kavramının içinde bulunması gereken geleceğe dönük “hedef” ler yok, bilimin önemine vurgu yok, tabiata hükmetme fikir ve duygusu yok, bütün bunları ifade eden “modern uygarlık” kavramı yok. Bu zihniyetlerini değiştirmedikçe milliyetçiler başarılı olamazlar.  

Yazarın Diğer Yazıları