Unutmayın, gün gelir bu askeri çok ararsınız...

Unutmayın, gün gelir bu askeri çok ararsınız...

Unutmayın, gün gelir bu askeri çok ararsınız...

Hazırlayan: Timuçin MERT

TSK'ya yapılan saldırılar sürüyor.

En son hamle, "Kemalist subaylar darbe yapabilir" tezviratı... Eski bir Balyoz mağduru asker yazdı, feveran etti, "Ne yaptı bu ordu size" sözleri ile... TSK kimseye bir şey yapmadı; milletin ordusu Anadolu'nun yoksul evlatlarını devşirdi, asker yaptı, komutan yaptı.

 

Mesele Türkiye Cumhuriyeti'ni ne idüğü belirsiz bir hale getirme kavgasında, TSK'yı 'inzibat çavuşluğu' seviyesine indirmek.

 

Ergenekon ile birinci darbe vuruldu, Kemalistler temizlenmeye çalışıldı, yetmedi;  tetikçiler, "Kemalist unsurlar darbe yapabilir" yalanı ile akılları sıra beyin yıkayarak, geride kalan ne kadar haysiyetli subay varsa temizlemek istiyor.

 

Efendiler, bu yol, yol değil, yeterince oynadınız, artık oynamayın. Peygamber ocağı bu ülkeye her zaman lazım.

Yalçın Bayer Hürriyet

***

Ah kardeşim ah; vah kardeşim vah

----------

Harun Kolçak'ın cenazesinde çekilen ve sosyal medya marifetiyle hızla yayınlanan videoyu seyrettiniz mi?

Seyretmeyin bence ama ne olduğunu anlatayım...

 

Kolçak'ın tabutunun başında duran bazı tipler cep telefonlarıyla "foto-safari" yapıyorlar...

 

Tabutun üstüne ellerini koyarak, mizansenler hazırlayarak poz üstüne poz veriyorlar...

 

Olur da fotoğraflardan memnun kalmazlar diye bir daha bir daha çekiyorlar...

 

Bu sırada kalabalığı yararak bir kadının yaklaştığını görüyoruz.

 

Tam "Yahu ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Ölüye de mi saygınız yok? Ne biçim bir mahluksunuz siz?" diyeceğini düşünürken kadının da cep telefonunu arkadaşına verişini, tabutla kadraja girme uğraşını izliyoruz.

 

Kimse uyarmıyor, kimse "Ayıptır" demiyor, telefonuna davranıp poz vermek için sırasını bekleyenler çoğalıyor.

 

"Biz ne ara böyle bir toplum olduk?" sorusuyla baş başa kalıyorsunuz büyük bir utanç hissiyle...

 

Büyük olasılıkla sosyal medya hesabında paylaşmak ve "layk" almak, "kalp kondurulmak" için yürütülen bu akılsız, bu vicdansız manzarayı "Bundan daha derin bir çukura düşemez insan karakteri" diyerek izliyorsunuz...

Karakter erozyonu

Ah kardeşim ah; vah kardeşim vah...

 

Bir toplumun yaşadığı karakter erozyonunu daha net gösterecek bir örnek daha aramaya gerek yok.

 

İnsanlığımız bozulmuş, tamiri de en azından kısa vadede mümkün değil sanki...

 

Şimdi "Yahu 3-5 dangalağın yaptığını topluma niye mal ediyorsun? Münferit bir hadise işte" diyenler çıkabilir...

 

Elbette toplumsal boyutta bir "tabutla selfie" çılgınlığı yaşanmıyor...

 

Ama bu vaka münferit değil, ilk değil...

 

Benzer manzaralar Oya Aydoğan'ın cenazesinde de yaşanmıştı.

 

Hafızalarınızın yumuşak karnının az ilerisine bakarsanız, biraz arşiv tararsanız 30 Eylül 2016'da yaşanan şu hadiseyi de hatırlayabilirsiniz...

 

Jandarma Uzman Çavuş Süleyman Güneri, Şırnak'ta şehit düşmüştü...

 

Aydın'ın Çine ilçesinde düzenlenen cenaze törenine binlerce vatandaş katılmıştı.

 

Törene katılan, hatta cenaze nakil aracında şehidin tabutuyla birlikte seyahat edenler arasında Süleyman Şen adlı bir imam da vardı.

 

Süleyman Şen'in törene katıldığını, tabutla birlikte gezdiğini nereden biliyoruz?

 

Çektiği 'selfie'lerden!..

 

 

(...)

 

"İmam selfie çekerse, cemaat foto-safari yapar" mı diyeceğiz?

 

Nereye varacağız bu kafayla?

 

Ne diyeceğiz bu manzara karşısında

 

Ah kardeşim ah; vah kardeşim vah...

Kanat Atkaya Hürriyet

***

"Kahrolsun istibdat..."

--------

Cumhuriyet Gazetesi davasının dünkü üçüncü gününe savunmalara devam edildi...

FETÖ üzerine iki kitap yazmış bu yüzden hapis yatmış ancak yine FETÖ'cülükten yargılanan Ahmet Şık'ın savunması hayli ağırdı. Ahmet Şık yargıyı topa tutarken sözünü esirgemedi:

"Bugünkü yargının cemaat yargısından farkı yok" dedi mesela...

Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın sergilenen fotoğrafı ise bizzat kendisinin sözlerinden alınmıştı...

"24 Mart 2011'de Meclis'te yaptığı konu Fethullah Gülen'den "Bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymet, bilge bir insandır. Herşeyi açıktır" diye bahseden Bozdağ, 9 Haziran 2012'de de "Muhterem Hoca Efendiye Antalya'dan selamlarımı iletiyorum" mesajını Twitter hesabından paylaşan kişidir. 15 Şubat 2012'de de CNNTURK televizyon kanalında katıldığı bir programda, "Yargıda cemaat örgütlenmesi var mı?" sorusunu "böyle bir şey mümkün olmaz" diyerek yanıtlayan da Bekir Bozdağ'dır."

Ahmet Şık'ın 15 Temmuz değerlendirmesi şöyleydi:

"Fethullah Gülen'in idealize ettiği devlet, toplum ve fert modeli 15 Temmuz kalkışması sonrasında hayata geçirilmiş oldu, İşte bu nedenlerle Gülen Cemaati'nin en büyük yenilgisi olan 15 Temmuz Kalkışması, aynı zamanda en büyük zaferidir..."

Şık'ın savunmasını bitirirken kullandığı "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" ifadesi, Abdülhamit döneminin günümüze kadar yansıyan sloganıydı. Bu slogan elbet tarihimize onur getirmiyordu...

Melih Aşık Milliyet

***

Bankadan para gönderirken dikkat!

--------

Cumhuriyetçi arkadaşların gönderdiği paralar banka kanalıyla gitmiş ki ortaya çıkmış..

Pideciye..

Parkeciye..

Tamirciye kese kâğıdında para verselerdi MASAK bulamazdı..

O zaman da para sistem dışı kalacağı için vergilendirilemezdi..

***

Maliye Bakanı kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmek için, vergi ağını genişletmek için bankalar üzerinde para transferini önemsiyor..

Hatta belli miktarın üzerini zorunlu kılıyor..

Mesela bir lokantaya gittiniz, hesabı kredi kartıyla öderseniz kaçar tarafın yok..

Nakit verirseniz, fiş kesmemişse, vergi dışı..

***

Cumhuriyet çalışanlarına yapılan eften püften iddialar.. Pideciye para verdin, parkeciye para gönderdin suçlamalarının ekonomiye de yansıması olacak..

Herkes kayıt dışı ödeme yapacak..

Niye mi?

İzah edeyim..

Evinizde tadilat yaptırdınız.. Boya badana diyelim.. Parayı da banka kanalıyla ödediniz.. Bir süre sonra boyacı FETÖ'cü çıktı.. FETÖ imamı çıktı..

Yandınız!..

FETÖ'ye para aktarmaktan küt içeridesiniz; sonra anlat derdini anlatabilirsen!..

Abartma demeyin..

Hal böyle..

***

Adalet Bakanı'na bir sorum var..

Misal, otomobilime dört lastik alsam, adama ücretini banka üzerinden ödemek için iyi hal kâğıdı istemek zorunda mıyım?

Mehmet Tezkan Milliyet

***

Adalet herkese lâzım

----------

"Hüseyin Gülerce gibilerin söylediklerinin hiçbir hukuki değeri yoktur!"

Kim söylüyor bu sözleri?

Cumhuriyet Gazetesi'nin yargılandığı İstanbul 27'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı söylüyor… Çarpıcı ve çarpıcı olduğu kadar doğru bir tespit… Ancak… Hüseyin Gülerce ve onun gibilerin söylediklerine itibar edip, SÖZCÜ Gazetesi'nin imtiyaz sahibi Burak Akbay hakkında yakalama kararı çıkarılması, bu görüşle çelişki oluşturuyor! Hukuk adına, yargı adına, adalet adına üzücü, hazin bir durumdur bu… Adalet herkese, her ülkeye lâzım… Adalet olan memleketler gelişir, büyür, dünyada sözü geçen devlet olur. Bizde ise bu yok. O yüzden her işimiz aksıyor. Adalet olmayan yerde uygar bir hayat olmaz!

Eğer çağdaş bir Türkiye olmak istiyorsak ülkemizde adaletin bir an önce tesis edilmesi gerekiyor. Burak Akbay hakkında yakalama kararı veren savcı ve sulh hâkiminin, dosyayı bir kez daha incelemesinde adalet adına büyük yarar var. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı'nın dediği gibi, Feto militanlarının dedikodu mahiyetindeki sözlerinin hiçbir hukuki değeri yoktur!

Rahmi Turan Sözcü

***

Siyasi davaların anatomisi

---------

Zulüm dönemlerinde en güç iş, siyasi davalarda savunma yapmaktır.

Mahkeme salonu, her şeyin yerli yerine özenle yerleştirildiği bir tiyatro sahnesine benzer.

Oyunda yer alanlar da, salonda dinleyici olarak bulunanlar da, duruşmayı haberlerden izleyenler de bunun bir oyun olduğunu bilirler

Kendini savunan da bilir, kararın başka bir yerde verildiğini, ne derse desin, ne kanıt getirirse getirsin sonucun değişmeyeceğini.

Bu durumda insanın ilk aklından geçen, "Senaryoyu, biliyorum, ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim, sonucun değişmeyeceğini de... Ben bu oyunda yokum, bana biçilen rolü oynamıyorum; sizden de bir talebim yoktur, ne isterseniz onu yapın!" demek geçer.

Yazgısının bu rolü üstlenmek zorunda bıraktığı kişiler içinde bu repliği bir kerecik bile olsun aklından geçirmemiş bir tek kişi bile olduğunu sanmam.

***

Ama sanık sandalyesinde oturanların hepsinin aklından geçen bu düşünce bir iki istisna dışında yaşama geçmez, her şey, sanki o sahnede adaletin tecelli etmek olasılığı varmışçasına ciddiyetle yerine getirilir, savunma yapılır, beraat ve tahliye taleplerinde bulunulur.

Böyle olması çaresizlikten veya korkudan ya da adaletin belki bu kez tecelli edeceği konusunda bir nebzecik olsun, umut kırıntısı kalmış olmasından kaynaklanmaz.

Aslında durumu doğuran, aynı salonda aynı anda bir araya gelmiş olanların aynı anda aynı mekânda ayrı zamanları yaşıyor olmalarıdır.

Savunmayı yapan geleceğe seslenmektedir. Gelecek zamanı yaşamaktadır ve o zaman derinliği içinde, yapılan savunmanın da adalet arayışının da bir anlamı vardır.

Savunmayı yapan gelecek zamanda yaşarken, aynı anda aynı mekânda bulunan "günü dün ile başlayan" başkaları da, şimdiki zamanı, hatta genelde geçmiş zamanı yaşamaktadırlar.

Algılanması çok güç, müthiş bir durum söz konusudur.

Dram aynı anda aynı mekânda iki ayrı anı yaşayan insanların ve onların oluşturduğu insanlığın dramıdır.

Ali Sirmen Cumhuriyet

***       

Türkiye sanık sandalyesinde

----------

İki gün önce İngiliz Times gazetesinin "Türkiye sanık sandalyesinde" başlıklı başyazısında Türkiye'de "basını susturma girişimleri" tartışılıyor, hapisteki 177 gazetecinin "Çin ve Mısır'da cezaevindeki toplam gazeteci sayısından fazla" olduğu belirtiliyordu.

Yalnızca "Mısır gibi darbe yönetimi olan bir ülke ile karşılaştırılmak" bile demokratik bir ülke için yeterince acıdır.

Times, "gazetelerin yayın politikası savcıların görevi değildir" vurgusunu yaparken:

"Eleştirel seslerin susturulmasına dayalı bir anlayış" sürdürüldüğü sürece Türkiye ile uzun vadeli bir ilişkinin yürütülemeyeceğini belirtiyor, "Erdoğan, araştırmacı gazeteciliğin suç olmadığını, ifade özgürlüğünün hayati önem taşıdığını bilmeli" diyordu.

Türkiye'de basının yargılanmasıyla ilgili tür yazılar Batı'da ve diğer ülkelerde bir değil, birçok gazetede yazılıyor, televizyonlarda konuşuluyor ve görüldüğü gibi "yargının hataları" Cumhurbaşkanı Erdoğan'la özdeşleştiriliyor.

Yargı, geçmişte FETÖ savcı ve hakimleri sayesinde yıllarca yaşanılan adaletsizliklerin tekrar edilmemesi için gereken özeni göstermelidir.

Güngör Mengi Vatan