Ünlü hukukçu Kemal Gözler: YSK'nın kararı hukuka aykırı

Ünlü hukukçu Kemal Gözler: YSK'nın kararı hukuka aykırı

Ünlü Anayasa hukukçusu Kemal Gözler, mühürsüz oy kullanmanın ve YSK'nın kararının hukuka aykırı olduğunu söyledi.

Referandumun yapıldığı 16 Nisan pazar akşamından beri “mühürsüz oy pusulası” tartışmaları devam ederken, Anayasa Hukukçusu Kemal Gözler, http://www.anayasa.gen.tr/muhursuz.html adresinde konuyla ilgili detaylı bir değerlendirmede bulundu.

İşte o değerlendirme:

16 Nisan Pazar günü oy verme işlemi devam ederken Yüksek Seçim Kurulu (YSK), il ve ilçe seçim kurullarına ve sandık kurullarına bir duyuru gönderdi. YSK’nın resmî internet sitesinde de yayınlanan duruyu aynen şöyledir:

“Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikayetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir.

Sayım döküm işleminin buna göre yapılması gerekmektedir.

Kamuoyuna, il ve ilçe seçim kurullarımıza, sandık kurullarına ve siyasi partilere duyurulur”[1].

Ne var ki YSK, bu duyurunun dayanağı olan Kararını ancak bu duyurunun yapılmasından iki tam gün geçtikten sonra, 18 Nisan Salı günü akşama doğru resmi internet sitesinde yayınlayabilmiştir[2].

Burada YSK’nın söz konusu kararının hukuka uygunluğunu inceleyeceğiz.

I. KARAR

Önce kararın gerekçesini görelim. YSK’nın, 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı Kararının gerekçe kısmında şöyle denmektedir:

“Serbest ve demokratik seçim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No.lu Protokolün 3. maddesi ile güvence altına alınmıştır.

Ek 1 Protokol 3. madde, sadece milletvekili seçimine ilişkin seçme hakkını düzenlemekle birlikte özü itibariyle serbest seçim hakkını önemsemekte ve koruma altına almaktadır. …

Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler ile koruma altına alınan temel bir hakkın kullanılması sırasında uyulması gereken kurallara aykırı davranılması halinde, somut olayla ilgili olarak yapılacak olan değerlendirmede; hakkın özünün korunması ve normun yorumunun, gerçekleşmesi beklenilen amaçla uyumlu olması gerekir.

Asıl olan temel bir hakkın korunması olup, hakkın kullanılmasına ilişkin belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç niteliğindedir. Bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde, hakkın kullanılmasının korunmasına yönelik bir araç olan usul hükümlerinden birine aykırılığın, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir.

… Seçimlerde kullanılan oy pusulası ve zarfların sadece Yüksek Seçim Kurulu tarafından ve filigranlı olarak üretileceği, zarfların üzerinde Yüksek Seçim Kurulu logosunun yer alacağı, …ayrıntılı olarak düzenlenerek seçim güvenliği, birden çok yöntemle denetlenerek teminat altına alınmıştır.

16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşmekte olan oy verme işlemleri sırasında, münferit de olsa bazı sandıklarda, Yüksek Seçim Kurulunca gönderilen ve sahte olarak benzerlerinin üretilmesinin engellenmesi amacıyla sandık kurullarına filigranlı olarak teslim edilen oy zarfları ve pusulalarının sandık kurullarınca mühürlenmeden seçmenlere verildiği, kullanılan oy zarfları ve pusulalarının Yüksek Seçim Kurulunca gönderilen filigranlı oy pusulası ve zarfları olduğu, oy pusulası ve zarflarının mühürlenmemesinin sandık kurulunun ihmali veya hatasından kaynaklandığı, bu sorunun yaşandığı sandıkların bağlı olduğu bazı ilçe seçim kurulları tarafından Kurulumuza şifahi olarak iletilmiştir.

Münferit de olsa bazı sandık kurullarının 298 sayılı Kanunun 77. maddesinin dördüncü fıkrasındaki görevini yapmaması, netice itibariyle yukarıda özetlenen usule uygun olarak sandık kurullarına ulaştırılan oy pusulası ve zarf kullanılmak suretiyle gerçekleşen oylamada, seçmene yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen Anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmenin oyunun geçerli sayılmamasının, yönetime katılma hakkının özünü ortadan kaldıracak bir sonuç yaratacağı açıktır.

Oy kullanma işleminin; oy güvenliğini sağlamaya yönelik ve sahte oy kullanılmasını engellemek amacıyla getirilen kontrol mekanizmalarına uygun olarak, Yüksek Seçim Kurulunca üretildiğinden kuşku bulunmayan oy pusulası ve zarf kullanılarak gerçekleşmesi halinde, sandık kurulunca mühürleme işleminin yapılmaması tek başına seçmenin oyunun geçersiz sayılması için yeterli değildir. Aksine bir uygulama, bu hakkı korumak için getirilen ve araç niteliğinde olan usul kurallarından sadece birinin ihlalinin, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde uygulanması sonucunu doğurur ki; bu sonuç, beklenilen amaca aykırıdır.

Bu nedenledir ki, Yüksek Seçim Kurulunca geçmiş yıllarda istikrarlı olarak, Yüksek Kurul tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile seçmene kullandırılan oyların geçerli olduğu kabul edilmiştir.

Sandık seçmen listesinde yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunmaktadır. Anayasanın 67 ve 90/5. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No.lu Protokolün 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır” [3].

Şimdi bu kararın değerlendirmesini yapmaya çalışalım.

II. KARARIN HUKUKÎ DEĞERLENDİRİLMESİ

Hukuken Sorun Ne?- Konu hakkında kamuoyunda pek çok spekülasyon yapılıyor. Ancak hukuken mesele, teknik bir meseleden ibarettir. Dolayısıyla YSK’nın söz konusu kararında yaptığı yorumun da, bu makalede yapılan analizin de belirli bir siyasî görüşle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Gerek YSK’nın kararında, gerekse bu makalede tartışılan teknik mesele şundan ibarettir:

Mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerliliği sorununa hangi hukuk kuralları uygulanacaktır? Diğer bir ifadeyle hangi hukuk kuralına dayanılarak, mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerli olup olmadığına karar verilecektir? Görüldüğü gibi bu soru, olaya uygulanacak olan hukuk kuralının tespiti sorunundan başka bir sorun değildir.

A. BİZİM CEVABIMIZ

“Mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerliliği sorununa hangi hukuk kuralı uygulanacaktır” sorusunun kanımızca basit bir cevabı vardır. Sorunun çözümünde kullanılacak tek bir kural vardır ve bu kural da 26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 8 Nisan 2010 tarih ve 5980 sayılı Kanunla değiştirilmiş 101’inci maddesinde bulunmaktadır. Bu maddede aynen şöyle denmektedir:

“Madde 101 – …

3. Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan,

… oy pusulaları geçerli değildir”.

Bizim için mesele bundan ibarettir. Hukuken daha fazla bir şeyi tartışmaya gerek yoktur. Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan bir oy pusulasıyla kullanılmış bir oy geçersizdir; çünkü 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesi bu oylar geçersizdir demektedir. Hepsi bu.

B. YSK’NIN CEVABI

Hâliyle YSK, 298 sayılı Kanunun “arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … oy pusulaları geçerli değildir” diyen 101’inci maddesi hükmünü bilmiyor değil. Tersine, burada incelediğimiz 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı Kararının üçüncü sayfasının altıncı paragrafında konuyu düzenleyen hukuk kurallarını sayarken açıkça bu maddeyi de zikrediyor.

Ancak YSK’ya göre, sorun bu 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesine göre değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesi ve Anayasanın 67’nci maddesine göre çözümlenmelidir. Yani YSK’ya göre, 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesi ihmal edilmeli, olaya AİHS 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesi ve Anayasanın 67’nci maddesi uygulanmalıdır.

Belirli bir konuda uygulanma ihtimali olan birden fazla hukuk kuralından birisi ihmal edilip diğerinin uygulanabilmesi için, bunların arasında çatışma olması gerekir. Böyle bir çatışma var ise, lex superior, lex posterior ve lex  specialis ilkelerinden biri uygulanarak çatışma çözümlenir; yani kurallardan biri ihmal edilir; diğeri uygulanır. 

Peki ama bizim olayımızda, 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesi, AİHS 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesi ve Anayasanın 67’nci maddesi arasında bir “çatışma” var mıdır?

1. 298 Sayılı Kanun, m.101 ile AİHS, 1 Nolu Ek Protokol, m.3 Arasında Çatışma Var mıdır?

298 Sayılı Kanunun 101’nci maddesi hükmünü yukarıda gördük. Şimdi  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesi hükmünü görelim. Bu maddede aynen şöyle denmektedir:

“Madde 3.- Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler”.

Görüldüğü gibi, AİHS 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesi, sözleşmeci devletlere ve bu arada Türkiye’ye, yasama organının oluşumu için, yani milletvekili seçimi için, gizli oyla serbest seçimler yapma yükümlülüğü getirmektedir. Madde metninde, mühürsüz oy pusulalarının geçerliliğine veya geçersizliğine ilişkin bir hüküm yoktur. Keza madde metninde oyun geçerliliğinin şartlarına ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Maddenin istediği tek şey, oyun gizli olması, seçimlerin serbest yapılması ve seçimlerin makul aralıklarla tekrarlanmasından ibarettir. Dahası, bu madde, bu şartları, referandum için değil, yasama organının seçilmesi, yani milletvekili seçimleri için aramaktadır.  

Nereden bakarsanız bakın, AİHS 1 Nolu Ek Protokolünün 3’üncü maddesinde mühürsüz oy pusulalarının geçerliliği sorununa ilişkin şöyle ya da böyle bir hüküm yoktur. Çatıştığı iddia edilen iki kuraldan birisinde, o konuda hüküm yoksa, ortada bir çatışma yoktur. Dolayısıyla böyle bir durumda çatışma çözme kurallarına da dayanılamaz. Yani uygulanması söz konusu olan hüküm, başka bir hükümle çatıştığı için ihmal edilemez.

Kaldı ki, bir çatışmadan söz edilebilmesi için çatışan kuralların her ikisinin de birbirinden bağımsız olarak olaya uygulanabilecek derecede sorunu somut olarak düzenliyor olması gerekir.

Bu nedenle, YSK’nın, mühürsüz oy pusulalarının geçerliliği sorununu çözmek için, uygulanacak apaçık ve somut bir kural (298 sayılı Kanun, m.101) var iken AİHS 1 Nolu Ek Protokolün 3’üncü maddesine dayanması hukuken yanlıştır. Çünkü bu Protokolün bu maddesinde söz konusu sorun hakkında bir hüküm yoktur. Böyle bir hüküm olmadığına göre, ortada bir çatışma da yoktur. Olaya uygulanabilecek tek bir hüküm vardır; o da 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesidir.

2. 298 Sayılı Kanun, m.101 ile Anayasa, m.67 Arasında Bir Çatışma Var mı?

YSK’nın 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı Kararında Anayasanın 67’nci maddesine de dayandığı görülmektedir. YSK,

“Anayasanın 67 ve 90/5. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No.lu Protokolün 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır”

demektedir[4].

Ne var ki, YSK’nın kararında mühürsüz oy pusulası ile kullanılan oyun geçerliliğinin nasıl olup da Anayasanın 67’inci maddesine dayandırıldığına ilişkin bir açıklama yoktur. Acaba neden yoktur? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 Nolu Ek Protokolün 3’üncü maddesine pek çok paragraflık yer ayıran YSK, acaba neden, kararın gerekçe kısmında, 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesinin Anayasamızın 67’nci maddesine aykırı olduğunu açıklamaya girişmemiştir? Nedenini biraz sonra açıklayacağım. Ama önce Anayasamızın 67’nci maddesini görelim:

“Madde 67.– Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.

Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. …

Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir (…)”

Görüldüğü gibi yukarıdaki maddede mühürsüz oy pusulalarıyla kullanılan oyların geçerliliğine veya geçersizliğine ilişkin bir hüküm yoktur. Keza maddede oy pusulasının nasıl olacağına ilişkin bir hüküm de yoktur. Zaten 67’nci madde bunları düzenlememiş, bunların kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır. Yani 67’nci madde, kendisinin düzenlediği konular dışında kalan konuları düzenleme yetkisini kanun koyucuya vermiştir. Kanun koyucu da bu düzenlemeyi 298 sayılı Kanunla yapmıştır.

Anayasanın 67’nci maddesiyle 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesi arasında bir çatışma yoktur. 298 sayılı Kanunun “arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … oy pusulaları geçerli değildir” diyen 101’inci maddesi hükmünün aksine bir hüküm Anayasamızın 67’nci maddesinde bulunmamaktadır.

Kaldı ki, bir an için, 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesi ile Anayasamızın 67’nci maddesi arasında bir çatışma olduğu kabul edilse bile, değişen bir şey olmaz. Çünkü bizim hukuk sistemimizde bir Kanun hükmü ile bir Anayasa hükmü arasındaki çatışma konusunda karar vermeye yetkili tek makam vardır; o da Anayasa Mahkemesidir. YSK’nın bir kanun hükmünü, Anayasaya aykırıdır deyip onu iptal etme veya onu ihmal etme gibi bir hak ve yetkisi asla ve kata yoktur. YSK, kendisi tarafından Anayasaya aykırı görülen kanun hükümleriyle de bağlıdır. Anayasa Mahkemesi, 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesi hükmünü iptal etmedikçe, bu Kanun hükmü yürürlüktedir ve bağlayıcıdır. YSK bu Kanun hükmünü uygulamak zorundadır.

YSK, kendisinin kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisine sahip olmadığını hâliyle biliyor. Söz konusu kararında, 67’nci maddenin sadece ismin zikredilmesinin ve 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesinin Anayasanın 67’nci maddesine aykırılığı yolunda YSK’nın daha fazla bir açıklama yapmamış olmasının nedeni de budur. Eğer YSK, 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesi hükmünün Anayasanın 67’nci maddesi hükmüne nasıl aykırı olduğunu açıklamaya girişseydi, ona, “iyi güzel de, YSK, Anayasa Mahkemesi değil ki” denecekti.

Görüldüğü gibi YSK’nın 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı Kararının dayanağı Anayasanın 67’nci maddesi de olamaz.

Sonuç olarak, YSK’nın kararının dayanağı olarak ileri sürdüğü iki kural (AİHS, 1 Nolu Ek Protokol, m.3 ve Anayasa, m.67) da, mühürsüz oy pusulalarıyla kullanılan oyların geçerliliği sorununa uygulanamaz. Dolayısıyla YSK’nın 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı Kararının geçerli bir hukukî dayanağı yoktur. Diğer bir ifadeyle söz konusu kararın hukukî bir gerekçesi bulunmamaktadır. Vakıa şudur ki, örnek olayda, YSK uygulamak zorunda olduğu 298 sayılı Kanunun 101’inci maddesini uygulamamıştır.

III. KARARDAKİ YERİNDELİK GEREKÇESİ

Yukarıda kararın hukukî bir gerekçesinin olmadığını göstermiş bulunuyoruz. Ancak kararın hukukî olmasa da kendine göre bir başka gerekçesi var: “Yerindelik gerekçesi”!

Muhtemelen YSK da hukuken doğru çözümün, başka bir tartışmaya girmeksizin, 298 sayılı Kanunun “arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … oy pusulaları geçerli değildir” diyen 101’inci maddesini uygulamaktan ibaret olduğu biliyordur. Ancak bu çözüm uygulandığında, hiçbir günahı olmayan seçmenlerin kullandığı oylar, sandık kurullarının hatası yüzünden geçersiz hâle gelecektir. Muhtemelen YSK, bu sonucu içine sindirememiş ve soruna iyi niyetle çözüm aramıştır. Ancak bunun böyle olması, YSK’nın soruna çözüm ararken hukukun dışına çıktığı gerçeğini değiştirmez. Zira YSK’nın bulduğu çözümün yukarıda açıklandığı gibi, bir hukukî dayanağı yoktur. YSK’nın çözüm ararken yaptığı değerlendirme bir hukukî değerlendirme değil, tipik bir yerindelik değerlendirmesidir. Sandık kurullarının hatası yüzünden seçmenin oyunun heba olmasını YSK yerindegörmemiştir. Hepsi bu!

Şüphesiz, YSK’nın bu düşüncesi yerinde olabilir; ama hukukî değildir. Bir sorunun hukukîliği başka, yerindeliği başkadır. Hukukî değerlendirmede yerindelik mülahazalarına yer yoktur. Hukukta sorunlar, hukuk kurallarının ne dediğine göre çözümlenir. Hukuk kurallarına göre ulaşılan sonucun iyi mi kötü mü, topluma yararlı mı, zararlı mı olduğu hukukun sorunu değildir. Hâkimler, yerindelik denetimi yapmazlar; hukukîlik denetimi yaparlar. Nitekim, Anayasamızın 125’inci maddesi hâkimlerin yerindelik denetimi yapmasını açıkça yasaklamaktadır.

298 sayılı Kanunun 101’nci maddesi “arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, … oy pusulaları geçerli değildir” diyerek bu konuda YSK’ya bir takdir hakkı tanımamıştır. Belki böyle bir takdir hakkı tanınmasında yarar olabilirdi. Ancak YSK’ya böyle bir takdir hakkı verip vermeme yetkisi münhasıran yasama organına, yani TBMM’ye aittir ve TBMM’de 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesini 8 Nisan 2010 tarihli ve 5980 sayılı Kanunla değiştirirken, böyle bir takdir hakkı vermemeyi uygun bulmuştur. Madde metnine bakılırsa bu noktada en küçük bir tereddüdün olmadığı görülür. Maddenin birinci fıkrasında 11 bent hâlinde geçersiz sayılacak durumlar liste usûlünde sayılmış, ikinci fıkrasında ise bir usûlsüzlük olmakla birlikte oyun geçersiz sayılmayacağı hâller ayrıca sayılmıştır. Eğer kanun koyucu, sandık kurulunun mührünün olsa da olur, olmasa da olur diye düşünüyor olsaydı, bunu birinci fıkrada değil, ikinci fıkrada sayardı. Keza madde metninde YSK’ya verilen tek takdir yetkisi, son fıkrasındaki şu hükümdür: “Muhtarlık seçimlerinde, bu maddede belirtilen geçersizlik sebeplerinin dışında oy pusulalarının hangi sebeplerle geçersiz sayılacağı Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir”.

Eğer mühürsüz pusulayla oy kullanılmasının geçersiz sayılması bir sorun olarak görülüyorsa, bu konuda değişiklik yapma yetkisi, norm koyma yetkisi, YSK’ya ait değil, kanun koyucuya, yani TBMM’ye aittir.

IV. YSK'NIN KANUNA AYKIRI ESKİ KARARLARI EMSAL TEŞKİL EDER Mİ?

YSK 560 sayılı kararında bir ek gerekçe olarak şu cümleye de yer vermiştir:

“Yüksek Seçim Kurulunca geçmiş yıllarda istikrarlı olarak, Yüksek Kurul tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile seçmene kullandırılan oyların geçerli olduğu kabul edilmiştir”[5].

YSK’nın kararında atıf yapılan “geçmiş yıllardaki” kararların hangi kararlar olduğu belirtilmemiştir. Ancak yine aynı günlerde YSK’nın sitesinde, mühürsüz oy pusulalarıyla kullanılan oyların geçerli sayılmasına ilişkin beş adet eski YSK kararı yayınlanmıştır. Bunlar tarih sırasıyla şu şekilde sıralanabilir:

- 1 Nisan 1984 tarih ve 272 sayılı karar[6]

- 2 Nisan 1994 tarih ve 334 sayılı karar[7]

- 8 Nisan 1994 tarih ve 6890 sayılı karar[8]

- 2 Mayıs 1999 tarih ve 1114 sayılı karar[9]

- 3 Nisan 2004 tarih ve 935 sayılı karar[10]

1. Öncelikle belirtelim ki, bir mahkemenin hukuka uygun olan ve istikrar kazanmış eski kararlarını sürdürmesinde yarar vardır. Ancak bunun için söz konusu kararın hâliyle hukuka uygun olması gerekir. Hukuka aykırı bir eski karar hiçbir zaman içtihat teşkil etmez. Suimisal emsal olmaz. Kanunun açık hükmü karşısında, bir yargı merciinin eski kararının hiçbir emsal değeri olamaz.

2. İkinci olarak yukarıda görüldüğü gibi YSK’nın emsal olarak gösterdiği kararlar, 2010 öncesi kararlardır. 298 sayılı Kanunun mühürsüz oyların geçersizliğini öngören 101’inci maddesi 8 Nisan 2010 tarih ve 5980 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Bu kanundan önce verilmiş kararlar, bu karardan sonra içtihat teşkil edemezler. Araya TBMM’nin iradesinin girmesi, YSK’nın eski kararları emsal değerini kaybettirir.

3. Kaldı ki, 2010 yılından sonra aksi yönde, yani mühürsüz oy pusulasıyla kullanılan oyun geçersiz olduğuna yönelik kararlar da olduğu  anlaşılmaktadır. Basına yansıyan bir karar şöyledir: 30 Mart 2014 yerel seçimlerde Bitlis Güroymak yapılan belediye başkanlığı seçimlerine AKP mühürsüz pusula ile oy kullanıldığı iddiasıyla itiraz etmiştir. Bitlis İl Seçim Kurulu, Güroymak’ın Yeşilova Mahallesinde 250 seçmenin oy kullandığı bir sandıkta mühürsüz pusulalarla oy kullanıldığını tespit etmiş, bu oyların geçersizliğine ve dolayısıyla Bitlis Güroymak belediye seçimlerini iptal edilmesine karar vermiştir. Bu karar üzerine yeni seçimler 1 Haziran 2014’te yapılmıştır[11].

4. Nihayet, belirtelim ki, YSK’nın 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı kararıyla, bu kararı gerekçelendirmek için atıf yaptığı eski kararları arasında iki önemli fark vardır:

a) Bu eski kararların hepsi, referanduma ilişkin değil, yerel seçimlere ilişkin alınmıştır. Geçerliliği tartışılan oylar bir belediye başkanı seçimi veya il genel meclisi üyesi seçimi için kullanılmış oylardır.

b) Bu eski kararlar, birer ilke kararı, bir genel karar değil, seçim yapıldıktan, oylar sayıldıktan sonra, belirli bir yerdeki belirli bir sandıkta kullanılmış oylar için yapılan itiraz sonucu alınmış kararlardır. Bu kararlar, sonucu bütün ülkedeki veya bütün ildeki veya bütün ilçedeki oylar değil, sadece belirli bir numaralı sandıkta kullanılmış oylar geçerli sayılmıştır. Oysa tartışma konusu 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı karar, itiraz süreci sonucunda alınmamıştır; bu karar, seçim daha bitmeden, oylar daha sayılmadan, bütün oylar için alınmış genel bir karardır. YSK’nın 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı kararıyla, eski kararlarında olduğu gibi belirli bir sandıktaki oylar değil, Türkiye’deki bütün sandıklarda kullanılan bütün mühürsüz oylar geçerli sayılmıştır.

YSK, bu genel kararı almasaydı, mühürsüz pusulalarla kullanılan oyların geçerliliği hakkında itirazlar, somut iddialarla, ilçe ve il seçim kurullarına yapılacak, bu kurlar kurullar da sandık numarası belirterek somut kararlar verecek ve bu kararlara da itiraz edilmesi hâlinde, neticede YSK’nın önüne gelecek ve YSK’da sandık numarası belirterek bir karar verecekti. Bu durumda ise bugün ortaya çıkan spekülasyonlar ortaya çıkmayacaktı. İşin normal mecrası ve usûlü buydu. Bu usûl işleseydi biz bugün veya izleyen günlerde kaç adet mühürsüz pusulayla kullanılan oyun geçerli sayıldığını bilmiş olacaktık ve bir spekülasyona mahal kalmayacaktı. YSK, bunu yapmamış, daha seçim devam ederken, AK Parti YSK Temsilcisi Recep Özel tarafından YSK’ya verilen dilekçe üzerine bu genel kararı almıştır.

Normalde geçersiz sayılması gereken kaç adet oyun YSK’nın bu kararı sayesinde geçerli sayıldığını bugün bilmiyoruz. Muhtemelen tartışmasız bir şekilde bunu bilme imkanımız da hiç olmayacak. Bu karar sayesinde kaç adet oyun geçerli sayıldığına ilişkin kamuoyunda çeşitli spekülasyonlar vardır. Ben bu spekülasyonlara burada girmek istemiyorum. Bu benim üzerime vazife değil.

İlgili Haberler