Ekonomist Atilla Yeşilada 2022 yılına ilişkin dolar yatırımcısına uyarılarda bulundu.
Para Analiz''deki yazısında "Fed 2022 yılı içinde en az 2 kez 25 baz puan faiz artırımı yapacak." diyen Yeşilada, "Bu durumda Euro/dolar düşer, diğer koşullar sabit kalmak şartıyla da Dolar Endeksi 102-105 aralığına yükselebilir." ifadelerini kullandı.
"ENFLASYONUN PATLAYACAĞINI BİLE BİLE..."
Yazısında Türkiye''deki ekonomik duruma değinen ekonomist Atilla Yeşilada, "Pek, ya Türkiye derseniz? Demeyin, çünkü artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok. Ama, nezaketen bir iki cümle ekleyeyim: Enflasyonun patlayacağını bile bile, zorla ihracatçılara döviz kredisi veren bankalar kredi maliyetleri yükselirse döviz borçlarını yeniler mi?" sorusuna dikkat çekti.
İşte Atilla Yeşilada''nın o yazısı:
"Fed ve AMB’nın uzun süredir sıkı sıkıya sarıldığı “enflasyon geçici, kasmayın” söylemi, Salı gecesi Jay Powell’in Senato’da yaptığı sunumdan sonra tarihin tozlu raflarına kalktı. Eğer Omicron tüm dünyayı evine kapatıp, ülkeden-ülkeye mal ve insan trafiğini engellemezse, Fed 2022 yılı içinde en az 2 kez 25 baz puan faiz artırımı yapacak. Bu durumda Euro/dolar düşer, diğer koşullar sabit kalmak şartıyla da Dolar Endeksi 102-105 aralığına yükselebilir. Bu gelişmelerin 3Ç2021 itibarıyla $296 trilyona şişen dünya borçları üstünde yaratacağı olumsuz etkiyi tartışmak lazım.
Bu konu Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Biz dış borç yeniden finansmanı GSYH’ye oranı en yüksek ülkelerden biriyiz. Ek olarak, özel sektör de burnuna kadar borçlu. Fed’in para politikasını sıkılaştırması, kredi akımlarını ne ölçüde etkiler?
Dünya ekonomisini az-çok takip edenler, “Yahu, ortada baba gibi Omicron var, daha etkisinin boyutları belli değil. Kışın tüm dünya evine kapanırsa, Fed yine geri adım atmak zorunda kalmaz mı?” diyecekler. Bu görüş kıraathane sohbetinden bir replik de değil. Dünyaca tanınmış uzmanlar da (Mesela Rubini) küresel borç yükünün Fed’in faizleri fazla artırmasına izin vermeyeceği öne sürer. Teorik çalışma yapan ekonomistler (başkan Erdoğan hariç) daha da ileri giderek, dünya borçlarının çevrilebilmesi için çok uzun süre reflasyon ortamında kalınılması gerektiğini iddia eder. Yani, dünya ekonomisi hem hızlı büyümeli (Hazineler borcu ödeyecek vergi, şirketler nakit akımı edinsin), hem de yüksek enflasyon üretmeli ki (nominal faizi sabit borçların reel değerini düşer), bu devri daim çarkı dönsün. Naçizane ekleyeyim, reel faizlerin de çok uzun süre sıfır veya çok düşük artı düzeyde seyretmesi de borcun yeniden çevrilebilmesi için gerekli.
Tüm bunlara katılırım da, düşüncem, Fed’i korkutanın manşet enflasyonun enflasyon beklentilerine sızma hızı derim. Yani, artık çalışanlar daha yüksek ücret istiyor. Konut ve borsa balonları şişti. Tüketici güven anketlerinde hane halkının 1-3 yıl vadede enflasyonun düşmesini beklemedikleri ortaya çıkıyor. Fed enflasyon beklentileri hedefin üstünde kemikleşirse, çekirdek enflasyonu düşürmenin Erdoğan’ı iktidardan indirmek kadar zor olduğunu biliyor elbette. Bu yüzden onu gözleyen üç beladan kendi modellerine göre en az öldürücü olanı seçmiş olacak.
Dünya borç istatistikleriyle sizi yormak istemiyorum. Borçlar, ekonomik büyüme ve iflas-temerrüt döngüleri arasında empirik gözlemleri sıralamakla yetineceğim. Henüz GSYH’ya oran olarak tanımı pek de yapılmamış “yüksek borçluluk” (Bakınız: Miller Modigliani kuramı) bir noktada hep mali balon ve ardından kriz ve Hazine’lerin dış borç morataryumuna gitmesi sonucunu doğuruyor (Bakınız: Carmen Reinhgart ve Kenneth Rogoff, “Fuck you, Miller-Modigliani, 2011”. Yüksek borçlanma ve bütçe açığı dönemleri sonunda hep yıllar süren ekonomik durgunluğa neden oluyor. “Neden?” diye sorarsanız iki cevabı var. İlkin, kreditörler borç metrikleri ortalamaların çok üstüne fırlayan ülkelere borç vermekte nazlanıyor. Yani yüksek borçluluğun olumsuz geri-bildirimi var. İkincisi, borç tarihte hiç bir zaman ihracat ve verimlilik artırıcı alanlara akıtılmamış.
Devletler borcu alıp (bizde olduğu gibi) altyapı ve rezidanslara gömmüşler, ya da fakir-fukaraya harcamışlar. Şirketler bir noktaya kadar dış kaynak/öz kaynak oranlarını yükselterek yüksek karlılık elde ediyor. Ama, ekonominin tümüne baktığımızda, Hyman Minsky’nin tezinin hemen her zaman doğru çıktığını görüyoruz. İstikrarlı dönemler her zaman, borcu ödemek için borçlanma dönemiyle sonlanmış.
Dünya 2008 Büyük Finansal Krizinden bu yana hızla borçlanıyor, çünkü kendi ülkelerini kurtarmak için rezerv para merkez bankaları sürekli para basıp, kredi notu ne olursa olsun her ülke ve şirketin şuursuzca borçlanmasının önünü açmış. Bir süre sonra borçlanıp karı artırmak artık faaliyet verimliliği ve pazar payı büyütme yöntemi gibi temel karlılık kriterlerinin önüne geçmiş.