Prof. Dr. Ümit Özdağ, ekim ayında kurulması planlanan yeni parti ile ilgili Hürriyet Gazetesi'nden İpek Özbey'e önemli açıklamalarda bulundu.
- Yeni parti için hazırlıkların tamamlanmak üzere olduğunu biliyoruz, peki adı üzerinde karar verdiniz mi?
Birkaç isim üzerinde duruyoruz ancak henüz netleşmedi.
- Görevlendirme yapıldı mı? Kurucular kurulu kimlerden oluşacak?
Bugüne kadar hiçbir il ve ilçede yapılmış bir görevlendirme yok. Ancak teşkilatların oluşturulması konusunda çalışacak bir komisyon kuruldu. Öte yandan kurucular kurulu ve program-tüzük çalışmaları devam ediyor. Kurucuların bir bölümü belli. Bir bölümü de önümüzdeki günlerde belli olacak.
- Tarih ne? İlk nerede göreceğiz sizi?
Ekimde inşallah Samsun’dan yola çıkacağız, çünkü Cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir yer. İstiklal Harbi’nin başlangıcı. Ve Cumhuriyet’in kuruluş esaslarına ve milletimizin değerlerine ağır saldırıların yapıldığı bugünlerde Türk milletini kucaklayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esaslarına ve aziz milletimizin değerlerine sadık kalacak, birleştirici, onarıcı bir siyasi heyet olarak Samsun’dan yola çıkmayı uygun bulduk.
- Ne diyeceğiz, merkez sağ parti mi?
Hayır, merkez sağ parti değiliz. Her şeyden önce bütün Türkiye’yi kucaklayan bir siyasi hareketiz. Kendimizi milli merkezde tanımlıyoruz. Yani, merkezde, merkezin sağında ya da solunda olan bütün vatanperverleri davet eden bir siyasi parti oluşuyor şu anda. Herkesin yaşam tarzını güvence altına alacak bir parti olacağız. Şunun farkındayız: Ne yazık ki 1913 şartlarında bir Türkiye’yi, bu iktidar gerisinde bırakarak gitmek üzere. Biz bu ağır yıkımı aşmak için Türkiye’yi kucaklayan bir heyet ve çok iyi bir programla halkın karşısına çıkmaya hazırlanıyoruz. Bizim partimiz bir anlamda Birinci Meclis’in ruhunu taşıyacak bir parti olacak. Türkiye, kuruluş felsefesi ve milli değerlerine dönmeli.
- Nedir o ruh?
Birinci Meclis’te Mustafa Kemal ve çevresinde Türk milliyetçisi kadrolar vardı. Ama tüm vatanseverler de oradaydı. Daha muhafazakâr olan vatanperverler de daha liberal vatanperverler de vardı. Bu vatanperverler bu devleti kurdular. Şimdi biz aziz devletimizin ve güzel ülkemizin ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Bunu aşacağız.
- Yol haritası belirlendi mi? Programınız hazır mı?
Seçildiğimizin birinci dakikasından 1’inci senesinin sonuna kadar hangi kurumlarda neler yapacağımızı planladık. Alternatif senaryolarla çalışıyoruz. Programımız da son şeklini almak üzere.
- Vatandaşların ilgisi, öteki partilerin yaklaşımı nasıl?
Sabah aşağı yukarı saat 10.00-10.30 gibi masaya oturuyorum. Ve akşam saat 8.00’e kadar 15’er dakikalık süreyle, elinde özgeçmişi olan grup veya kişilerle görüşüyorum. Yeni Demokrasi Hareketi’nden Vatan Partisi’ne, AKP’den CHP’ye, MHP’den Saadet Partisi’ne, BBP’ye kadar siyasi partilerden olduğu gibi şimdiye kadar hiçbir siyasi partiyle ilgilenmemiş insanlar da var. Ve oraya gelen herkes Türkiye’nin artık demokratik bir ülke olmadığını biliyor. Böyle bir mücadelenin zor olduğunu da biliyor ama ortak olarak söyledikleri bir şey var: Siz Türkiye için son umutsunuz ve biz de bu son umuda katkı vermek istiyoruz. Bu mücadelede yerimizi almak istiyoruz. Çocuklarımız ya da torunlarımız ‘Anne-baba, dede-nine o gün sen ne yapıyordun’ diye sorduğunda buna doğru bir cevap verebilmek için buradayız” diyorlar.
- Şaşıracağımız isimler olacak mı?
Hem de çok şaşıracağınız isimler olacak. Tanıdığınız ama daha önce siyasette görmediğiniz isimler. Bazıları Türkiye’nin tamamının tanımadığı ama kendi alanlarının çok seçkin isimleri olacak. “Demek o da bu tehlikeyi görmüş ki, buraya katılıyor” diyeceğiniz siyasi isimleri de göreceksiniz. İş dünyasından önemli katılımlar var.
- AK Parti’den katılım var mı?
Bütün siyasi partilerden katılım var. Biz bundan mutluyuz.
- MHP’den…
Referandumda evet diyen MHP’lilerin yüzde 20’si kopar,gelir diye düşünüyorum.
- Gençlerin ilgisi…
Ülkemiz nasıl bir sarsıntı içinden geçiyorsa ne yazık ki gençliğimiz de böyle bir sarsıntı içinden geçiyor. Gençliğimizin bir bölümünün kindar gençlik projesine kurban düştüğünü ne yazık ki görüyoruz. Ama bunlar sayısal olarak gerçekten çok azlar. Gençliğin büyük bir bölümü hangi partiye oy verirse versin çok temiz, saf, hem Türkiye’nin hem de kendi gelecekleriyle ilgili güzel umutlar içinde olmak isteyen insanlar... Ama gerçekten bu güzel umutlar içindeler mi, hayır. Dışarıya büyük bir sermaye ve beyin göçü gerçekleşiyor. En iyi üniversitelerimizden mezun olan çocuklar bir an önce yurtdışına çıkıyor. Anneler-babalar yurtdışında master’ını bitiren çocuklarına “Türkiye’ye geri gelmeyin” diyor. Ama çok ilginç şekilde gençlik politikayla da yakından ilgileniyor. Somut olarak da gözlemliyorum. Gençler bilgi almaya geliyor.
- Peki kadınlar?
O muazzam. Liderimiz kadın bir kere. Türk siyasetinde büyük gelişme yaratacak bir etki olduğu görünüyor. Bu partide kadınlar önde olacak.
- Bugün bir erken seçim olsa nasıl bir sonuç alırsınız?
Şu anda bizimle ilgili olarak partimizin genel başkanı Sayın Meral Akşener ve benim dışımda bilinen pek bir şey yok. Henüz parti programımızı açıklamadık. Bunları yaptıktan sonra kamuoyu bizimle ilgili gerçek bir değerlendirme yapacak. Şu anda bize gelen değişik kuruluşların yapmış olduğu anketler, bugün Türkiye’de seçim olursa iktidarın değişeceğini gösteriyor. Ve şunu söyleyebilirim. Parti kurulur kurulmaz Meclis’te grubu olacağını tahmin ediyoruz.
- Size göre de ‘Türkiye’nin son umudu’ musunuz?
Evet, 16 Nisan referandumuyla birlikte ne yazık ki Türkiye’de artık sandık da ortadan kalktı. 16 Nisan’a kadar Türkiye’de demokrasinin adım adım tasfiye edildiğini, devletin taşıyıcı kolonları olan bütün müesseselerin nasıl bir yıkım içine sokulduğunu gördük ama herkes şunu söylüyordu: Bunu sandıkta değiştiririz. Ama 16 Nisan’da gördük ki Türkiye’de sandık ve sandık güvenliği kalmamıştı. Onun için yapmamız gereken ilk şey tekrar sandığı ve sandık güvenliğini sağlayacak şekilde yola çıkmak.
- Bunu nasıl yapacaksınız?
Birçok somut önerimiz olacak. Arkadaşlarımız kapsamlı olarak çalışıyor. AKP’ye şunu söyleyeceğiz: “Biz adil bir seçim istiyoruz. Eğer bunlara karşı çıkarsanız siz Türkiye’de adil ve güvenli bir seçim istemiyorsunuz demektir.” Bunu bütün Türk halkı ve dünya kamuoyu görecek.
- Kırmızı çizgileriniz…
Cumhuriyetimizin kuruluş ilkeleri bunun başında geliyor. Sonra aziz milletimizin değerleri, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü…
- Türkiye’de bir muhalefet boşluğu olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Sayın Akşener çok uzun zamandır Türk siyasetinde başarıyla mücadele yürütmüş bir politikacı. Son süreçte bir meydan okumayla çıktı. Bunu bir siyaset bilimci olarak söylüyorum. Bu meydan okuma, muhalefet eksiğini bir anda kapattı. Dedi ki “Başbakan olmak istiyorum”. Vatandaşın bunu doğru okuduğunu düşünüyorum.
Genel başkanın Meral Akşener olacağını açıkladınız. Buna nasıl karar verdiniz, neden siz değil de Sayın Akşener?
Ben bir Türk milliyetçisiyim. Milletimi kendimden çok seviyorum. Evet, siyasette bazı taleplerim oldu. Sayın Akşener ile de belirli bir süre MHP içinde çalıştık. Çok takdir ettiğim bir siyasetçidir. Kongre sürecinde rakip olduk. O süreçte de takdir ettiğim bir siyasetçiydi. Ancak 16 Nisan sonrasında artık bir parti kurmak lazımdı. Sayın Akşener’in siyaset deneyimi, kitlelerle iletişimi de benim etkileşimimden daha fazla. Doğrusu burada bana düşen bir tek şey vardı. Sayın Akşener’e elimden gelen ölçünün son noktasına kadar destek olmak. Şimdi onu yapıyorum. Biz birbirimize güvendik ve öyle yola çıktık.
- Kurulacak partinin finans sorunu var mı?
Bizim partimizi halk kuruyor. Meselenin mali boyutunu da halkla çözmeyi esas alıyoruz. Hukuk düzeni içerisinde bütün kurallara uyuyoruz. Geniş bir üyelik kampanyası başlatacağız. 1 milyon üye hedefliyoruz. Üyelerimizden kanunların el verdiği bağış ölçüleri içinde bağış talep edeceğiz. Kurucu üyelerimiz de bağışta bulunacak. Tabii il ve ilçe teşkilatlarının kuruluşunda oradaki arkadaşlarımız bunu üstlenmiş olacaklar. Partimizin ekonomik olarak ciddi bir sorun yaşamayacağını görüyoruz.
- Partimizi halk kuruyor, dediniz… Bu, değişen dünyanın yeni siyaset biçimi mi? Fransa’daki Macron modeli örneğin…
Tam da o noktaya geliyordum. İşte burada karşımıza yaratıcı zekâ çıkıyor. Referandumda ‘Türk Milliyetçileri Hayır Diyor’ platformu olarak yola çıktık. İnanılmaz küçük bir bütçemiz vardı. İktidarın kullanmış olduğu kaynaklarla mukayese edildiğinde, bize yönelik engellemeler buna eklendiğinde biz bir kampanya yapmadık ama buna rağmen referandumun belirleyici ve sonuç alıcı gücünü teşkil ettik.
- Nasıl oluyor bu?
Halk bizi sevdi. Bizim verdiğimiz mücadeleye destek verdi, hak verdi. Çünkü Türk halkı mağdur edilenin yanında duruyor, mağduriyetin ne olduğunu biliyor ve mağdur olmasına rağmen hukukun içinde kalarak ve vatandaşı kucaklayarak mücadele edene de destek oluyor. İşte biz şimdi o temel üzerinde bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Programımız ve kadrolarımız kucaklayıcı. Göreceksiniz partiyi kurduktan sonra başlayacak ve bütün Türkiye’yi dolaşacağımız yaratıcı zekâ üzerine kurulu propaganda çalışmasıyla iktidarın ulaşamadıklarına da ulaşacağız.
YENİ BİR PARTİ KURUYORUZ, ÇÜNKÜ…
“ Türk Milletinin tekrar bir millet olduğunu hatırlamak, imha edilen devlet kurumlarını liyakat esasında inşa etmek, yüzde 51 değil, yüzde 100’ü temsil etmek ve kucaklamak, hukuk devletini ve kuvvetler ayrılığını tekrar tesis etmek, dış politikada başarısız kavgacı değil, başarılı etkin bir model geliştirmek, reel sektörü ekonominin itici gücü haline getirmek, üretim çarklarını döndürmek, geliştirilmiş bir parlamenter demokrasiye dönmek için kuruyoruz.
İÇSAVAŞ TEHLİKESİ
Ortadoğu içsavaşı büyük bir yıkım ile devam etmektedir. AKP, Ortadoğu içsavaşını doğru okuyamamış ve Türkiye’deki AKP iktidarının kardeş partisi olarak gördüğü Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmek üzere çalışmalara başlamış, iç çatışmaları körüklemiştir. Bu süreçte Libya, Sudan, Yemen, Irak ve Suriye parçalanmıştır. Erdoğan’ın cuma namazı kılmak istediği Şam’da Esad iktidarda kalmaya devam ederken, PKK ve IŞİD Suriye-Türkiye sınırında devletsel yapılar oluşturmuşlardır. Artık Suriye ayrışma süreci içindedir. PKK, Suriye’de devletleştikten sonra sıra içsavaşı Türkiye’ye taşımaya gelecektir. Bütün bunlar olurken, iktidar Türk halkını ayrıştırmak için adeta özel bir program uyguluyor. Ülkemizin bir içsavaşa sürüklendiği uyarısını büyük tarihçi Halil İnalcık 2007 senesinde Taha Akyol’a yazdığı mektupta yapmıştı. Ünlü düşünce kuruluşlarının yapmış olduğu gelecek senaryolarında Türkiye içsavaşın kıyısında bir ülke olarak tanımlanmakta. 2017 Temmuz ayında Amerikan Harp Akademileri’nin yapmış olduğu gelecek 10 yıl senaryo çalışmasında Türkiye’de iç çatışma beklentisi ön plana çıkarılıyor. Özetle, AKP’nin yanlış politikaları başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’da bölünme süreçlerini ve Türkiye’ye düşman oluşumların ortaya çıkmasına neden olmakta, ülkemizi bir içsavaş sürecine itmektedir. Son günlerde statlarda başlayan alçakça tahrikler çok önemli. Yugoslavya’da içsavaş stadyumlardan çıkarıldı. Türkiye Yugoslavya olmaz ancak dikkatli olunmalı.
FETÖ: BİN YILIN EN BÜYÜK İÇ DÜŞMANIDIR
Bizim durduğumuz yerden FETÖ, son 1000 senede Türk devletinin en büyük iç düşmanıdır. Daha büyük bir iç düşman olmamıştır. Hiçbir iç düşman devletimizin içine, kılcal damarlarına bu kadar sızmamıştır. FETÖ, sadece bir terör örgütü değil, bir casusluk örgütüdür. Biz bugün FETÖ ile yapılan sözde mücadeleyi aslında Erdoğan’ın günlük intikam duygularına terk edilmiş bir mücadele olarak görüyoruz. Oysa FETÖ ve benzeri terör örgütleriyle yapılan mücadele, stratejik bir plana sahip olmalı, fikri bir temel üzerine oturmalı. FETÖ ile mücadele Tayyip Erdoğan’a bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. FETÖ tasfiye edilirken, bugün yapıldığı gibi aslında hizmet edecek şekilde bir mağdur alanı yaratılmamalı.
FETÖ YERİNE BAŞKA ÖRGÜTLÜ YAPILAR
Ülkemizin çevresi bir ateş çemberi iken, milli birliğimiz sarsılmak istenirken, TSK, Polis, Jandarma, MİT bir ağır krizden geçmektedir. Ordumuz İstiklal Harbi’nde Eskişehir-Kütahya muharebelerinden bu yana bu kadar ağır bir kriz geçirmemiştir. AKP’nin müdahaleleri ile önce FETÖ’cü yapılanma, 15 Temmuz sonrasında KHK’lar emir-komuta zincirini kırmıştır. Ordunun can damarı olan silah arkadaşlığı yıkılmıştır. TSK’da SADAT eli ile AKP’lileşme sağlanmak istenmektedir. Oysa Türkiye’yi ancak milli bir ordu koruyabilir. Jandarma, polis, MİT ve Dışişleri’nde durum farklı değildir. Deneyimli diplomatlar kızağa çekilirken, parti mensupları büyükelçi olarak atanmaktadır.
AKP, TSK ve yargı ile birlikte Emniyet Genel Müdürlüğü’nü de FETÖ’nün arka bahçesine çevirdi. Şimdi ise FETÖ tasfiye edilirken, onun yerine başka örgütlü yapıların yer almaya başladığını görüyoruz. Oysa, polis sadece devletin ve yurttaşın polisi olmalıdır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nü müsteşarlığa dönüştürmek ile ilgili bir incelememiz var. Polis içinde polisten başka bir yapıya müsaade etmeyeceğiz.
TÜRK YARGISI AÇISINDAN UTANÇ DÖNEMİ
Bağımsız yargı tamamen tasfiye edilmiştir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı, hukuk devletinin tasfiye edildiği yerde bağımsız yargının olması mümkün değildir. Yargı ile ilgili bildiklerimi, yargının geçmişi ve geleceğine, yargı kavramına duyduğum saygıdan dolayı paylaşmamayı tercih ederim. Bu dönem Türk yargısı açısından bir utanç dönemi olacaktır. Amacımız “Adalet mülkün temelidir” ilkesini tartışmasız yaşama geçirmektir.
HAYAT TARZININ SAVUNMAK ZORUNDA KALINMADIĞI BİR TÜRKİYE
Yurttaşların parti programlarına değil, yaşam tarzlarını savunduğunu düşündükleri partilere oy vermelerinin nedeni hayat tarzlarını tehdit altında görmeleridir. Kimsenin türbanına da mini eteğine de kimseye müdahale ettirmeyiz. Bizim partimiz hem türbanlının hem mini eteklinin partisi olacak. İnsanlarımızın hayat tarzlarını savunmak zorunda kalmadıkları bir Türkiye arzu ediyoruz.
KÜRT MESELESİ: ÜLKEYİ BÖLDÜRMEYİZ
Türkiye’nin bölünmesine izin vermeyiz. Türkiye’de bir tek millet yaşıyor, o da Türk milleti. Değişik mezhepler, etnik gruplar var ama bunların hepsi Türk milletinin bir parçası. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin hukuk devleti içerisinde eşit haklara sahip olduğu, bu eşit hakların liyakat seviyesinde kullanıldığı bir ülke arzu ediyoruz. Ancak Türkiye’yi bölecek, etnik zeminli yapılanmalara karşıyız.
EĞİTİM SİSTEMİ CEHALETİN ÖRGÜTLENMESİ
Eğitim sistemimizin çöktüğü bir dönemden geçiyoruz. Dünya 4. Sanayi Devrimi’nde hızlı ilerledi, içinden geçiyor ve 1., 2., 3. sanayi devrimlerinden çok daha hızlı 4. Sanayi Devrimi’nin sonuçları çıkacak. Bu ülke bunu kaçırırsa 21. yüzyılın paryası olur. Bizim buna niyetimiz yok. Onun için ilkokul birinci sınıftan başlayarak eğitimi, 4. Sanayi Devrimi’ni örgütleyecek şekilde yola çıkartacağız. Şu andaki eğitim sistemi cehaletin örgütlenmesidir. Mesele eğitime para aktarmak değildir. Sonuçlar ortada. Okuduğunu anlama sorunu olan bir gençlik yetişiyor.
SURİYELİ ÇOCUKLAR MAFYANIN / TERÖR ÖRGÜTLERİNİN PENÇESİNE DÜŞEBİLİR
Suriye’deki içsavaşın en önemli nedenlerinden biri ne yazık ki, AKP’nin Müslüman Kardeşler’i Suriye’de iktidara getirme politikası, onları iktidara getirirken Şam’da cuma namazı kılacağız şeklindeki inancıdır. Ne yazık ki bu sürede evlerinden, barklarından kaçan 4 milyona yakın Suriyeli mülteci Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. İçsavaşlar iç kazananı olmayan savaşlardır. Sadece dış kazananları vardır. Allah kimseye Suriyeli dostlarımızın başına geleni yaşatmasın. Hiçbir milletin mensupları evini, barkını, ülkesini terk edip, kolunda bebeğiyle başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalmasın. Ben Gaziantep milletvekiliyim. Şehrimde 400 bine yakın Suriyeli var. Yine hemen Şanlıurfa, Hatay, Kilis ve Adana’da nasıl bir Suriyeli yığılması olduğunu, bu bölgenin adeta Afganistan Pakistan arasındaki Peşaver bölgesine nasıl benzediğini biliyorum. Bir milyonun üzerinde okul çağında çocuk var. Bunun 600 bini okula gitmiyor. Ve bunların yüzde 33’ü klinik depresyondan geçiyor. Türkçe bilmiyorlar, kendi aralarında Arapçanın alt lehçelerini kullanıyorlar. Topluma entegre olamıyorlar. Yarın bu insanlar, bu eğitimsizlik, bu işsizlik içerisinde olabileceği bir tek şey var: Bütün Ortadoğu’ya uzanan sınır ötesi bir mafyanın elemanları ya da Türkiye’de oluşacak yeni terör örgütlerinin elemanları veya Selefi cihatçı terör örgütlerinin intihar bombacısı olabilirler. Bunun altyapısını oluşturuyorlar. Yapılması gereken: Türkiye’nin Suriye’ye barış ihraç etmesidir. Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye’nin de desteğiyle rol alabileceği bir süreci şekillendirmesidir. Ülkelerine güven içinde ve Türkiye’nin dostu olarak dönmelerini sağlamak gerekir. Biz bunun için çalışmalar yapıyoruz.
AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK YALAN
Türkiye, Batı bloğunda kalmalı. Kalırken de Türkiye’nin milli çıkarları göz önünde tutulmalı, istikrar zeminine çekilmeli. Türkiye-AB ilişkileri bugün durmuş bir ilişki modeli. AB, ağır bir krizden geçiyor. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, bugün için gerçekçi bir hedef değildir. Kim Avrupa’da “Türkiye tam üye olacak diyorsa bize yalan söylüyordur ya da Türkiye’de bir siyasetçi aynısını söylüyorsa biliniz ki yine yalan söylüyor. Eğitimimi Avrupa’da yaptım, o kültüre büyük saygım var. Türkiye ve AB ilişkilerinin de dostluk zemininde gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün içine girilen hayal kırıklığı ve gerginlik zeminindeki süreçten çıkıp, Türkiye-AB ilişkilerini gerçekçi bir zeminde, her iki tarafın da menfaatini gerçekleştirecek, ilişkilerin önünü açacak, güçlendirecek şekilde konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
EKONOMİ LALE DEVRİ’NİN SONUNU YAŞIYOR!
Ekonominin reel sektör merkezli yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Reel sektör genel ekonomi içinde sadece yüzde 16’ları temsil ediyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bu rakam yüzde 30-40 arasına oturmuş. Yüzde 16’lık üreten kesimle, bir ülkenin, hele Türkiye gibi bir ülkenin ayakta kalması mümkün değildir. Zaten ayakta kaldığı da söylenemez. Bugün dış borca dayalı, milli varlıklarımızın tasfiye edilerek satılmasına dayalı Lale Devri’nin son günlerini oynayan bir ekonomiyle karşı karşıyayız.