Ulusum korkma
Adı Meclis olan mekânda, yolsuzlukları aklama çabaları, beklendiği gibi tam bir tiyatro. Böyle bir oturumu ancak geri kalmış ülkelerde görebiliriz. Uygar ülkelerde bırakın milyonları, bin dolar, 500 dolar için, adamlar önce mahkemeye gidip aklanır sonra görevlerine devam eder. Tabii onlarda, bizimkiler gibi, dokunulmazlık zırhları yok.
İç siyaset tiyatrosuyla kafanızı şişirmeyeceğim. Ancak bugün, Türkiye’ye geldiğimden beri dikkatimi çeken çelişkilerden, bir kısmına değinmek istiyorum. Hani bildiğiniz, ama haberiniz yokmuş gibi davrandığınız olaylardan. Önce iğneyi kendimize batıralım, yani basına. Basında tembellik, gördüğüm kadarıyla, artık akıl almaz boyutta. Anadolu Ajansı haberlerini alıp, takla attırarak, yayınlıyor basın. Eskiden olduğu gibi muhabirlerin, kaynak peşinde koşup, özel haber çıkarma gibi bir sıkıntıları yok. Bu muhalefet yapan yayın organlarında da aynı. Sanki çaresizlikten veya minimum para harcamak için, AA’nın bir devlet organı olduğunu unutup, görmezden geliyorlar.
Gazete ve televizyonlarda cehalet, inanılmaz boyutta. Sabah sabah gördüğüm “Erdoğan, Alman Başbakanı’na randevu vermedi” haberi. Aniden Merkel ne zaman Türkiye’yi ziyaret etti de benim haberim olmadı diye aklımdan geçiyor. Sonra merakla okuyunca, görüşme talep edenin Almanya’da bir eyaletin başbakanı, yani uluslararası normlara göre bir vilayetin valisi olduğu ortaya çıkıyor. Yani İstanbul valisi gitse Obama’dan randevu istese, randevu verilir mi? Tabii ki verilmez. Ama bu haberle, çaktırmadan, basın Erdoğan’a yağ çekiyor.
Sokakta halk, bir yalan içinde yaşamaya devam. Enflasyondaki artış, Türkiye’ye girdiğim dakika beni çarpmıştı. Afyonlanmış millet, durumun farkında bile değil. Belki de farkında ama uyuşmuş durumdalar. Neyse ki, resmi rakamlar da beni doğruladı, ancak her zaman olduğu gibi onların enflasyon rakamları, bizimkilerden ufak. Halk işin ucunu iyice bırakmış, günlük yaşamı kurtarma peşinde. Ancak bu arada ülkenin geleceği gidiyor.
Geleceğimiz, yani çocuklarımız. Bir kere çocuk ölümleri kayıplar ve çocuklara yapılan sarkıntılık akıl almaz boyutlarda. Bence bu durum, bir zihniyetin yeşerttiği bir tutum. Kız çocukları bunların üzerinde. Yasa çıkaracaklarmış. Emniyet kemeri için de yasa çıkardınız ama beni emniyet kemerini kontrol için durduran polis, yanından geçen motosiklet üzerindeki kaskı olmayan sürücüleri durdurmuyor. Yasa var, uygulama yok. Her şey kurallarla çelişiyor. Uygulanmayan yasa çıkarmışsınız, ne yazar.
Gelelim, tüm kanallarda, sabah akşam tartışılan Cumhurbaşkanlığı seçimine. Bu kandırmaca da, sanki bana Erdoğan’ın Gül’ün seçimi sırasında sahneye koyduğu senaryoyu tekrarlıyor izlenimi verdi. Sanki Erdoğan, son anda adaylıktan çekilip Gül’ün bir dönem daha, işi sürdürmesini isteyecekmiş havasını aldım. Yanılmış olabilirim ama partisinin başında olmadan seçime gitmesinin, AKP’nin sonu olabileceği de düşünülüyor. Bence açıkça Erdoğan Çankaya’ya çıkmayacak, zaten orada.
Yerel seçimler sırasında, büyük şehirlerin mahallesine dönüşen, köyler ve köylüler, yedikleri kazığın farkında değiller. Düşünsenize, bugüne kadar vergi vermedikleri tarlaları, beş yıl sonra emlak vergisine tabi olacak. Yani Erdoğan’a oy veren eller, kendi aleyhlerine bir vergilendirmeye onay vermiş olacak. Peki, beş yıl sonra Türk köylüsü daha mı zengin olacak da, emlak vergisi vermeye başlayacak. Hayır, canım beş yıla kadar, kim öle, kim kala, her şey değişebilir mantığı, bugün avantamızı alıp oy verelim, beş yıl sonra, belki başka avanta veren çıkar umudu.
Kafanızı dışarı çevirdiğinizde ise, AKP’nin ülkeyi sürüklediği Suriye krizinde, Esad kuvvetlerinin, adım, adım, temizlik yaparak sınırımıza yaklaştığını görüyoruz. Her halde Suriye kuvvetleri sınırımıza dayandığında, o sınırda Türk bayrağını değil de, PKK’nın bayrağını görecek. Komşuları PKK’lılar olacak. Bugün güney sınırlarımızı artık teröristler kontrol ediyor.
Bu arada bir zamanlar, Cumhuriyetin temeline dinamit koymak için mazeret olarak kullandıkları ve bugün sırtlarını döndükleri AB de, Türkiye hariç, 19 ülkeye karşı vizeleri kaldırıyor. Ülkenin ufukları simsiyah, ama belki ben değil sizler, o kara bulutlar arasından bir umut ışığı görebiliyorsunuz.