Suudi yönetimi öncülüğünde 6 ülkeden oluşan Arap ittifakı, Katar'ı siyasi ve ekonomik yaptırımlarla kuşatmalarının ardından bu defa Kuveyt Emiri aracılığıyla sunulan 13 maddelik ültimatomun 10 günlük süresi 3 Temmuz'da yani yarın doluyor.
Taraflardan şimdiye kadar gelen açıklamalara bakıldığında tansiyonun düşmeyeceğini göstermektedir. Ültimatomda dayatılan şartlar arasında; Katar'daki Türkiye üssünün kapatılması, İran'la diplomatik ilişkilerini sonlandırması, terör örgütleri olduğu iddia edilen Müslüman Kardeşler, Hamas, El Kaide, Hizbullah ile ilişkilerini kesmesi ve bunu resmi olarak dünyaya ilan etmesi, Al Jazeera TV'nin kapatılması. Bu ve diğer talepler 10 gün içinde kabul edilmezse talep listesi geçersiz olacaktır. Kabul edildiği takdirde ilk yıl için aylık denetimlere razı olunacak, ikinci yılda her çeyrekte ve takip eden 10 yılda ise yıllık denetimler yapılacaktır. Yani müstemleke.
Ültimatom uluslararası hukuk açısından değerlendirildiğinde çok farklı yorumların yapılacağı kesin olmakla birlikte krizin arkasında liderlik pozisyonu taşıyan ABD'nin her iki tarafa mavi boncuk dağıtarak "anlaşarak çözüm" önerisinde bulunması ve her iki tarafa silah satmaya devam etmesi düşündürücü değil mi?
Diğer bir husus, Arap ittifakı dışındaki özellikle Körfez İş Birliği üyelerinden Kuveyt, Oman gibi ülkeler başta olmak üzere diğer bazı Arap ülkelerinin tarafsızlıklarını korumaya çalışmalarıdır. Yani Körfez ülkeleri içerisinde de bir bölünme olacağı ihtimali vardır.
Türkiye, her ne kadar iyi niyetli olduğuna dair açıklamalarda bulunsa da üs ve tutumu dolayısıyla ara buluculuk kartı da elinden alındı ve krizin aktif bir tarafı oldu. Krizin farklı neticeler vereceği dikkate alındığında Ankara'nın bu krizde böylesine taraf olması gerekir miydi?
Suriye'de taraf olduk. En ağır fatura bize çıkarıldı. Şimdi de Mısır yönetimi Katar'a uyguladıkları yaptırımın aynısını Türkiye'ye uygulamayı talep etmektedir. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı; "Katar'ın önünde 2 seçenek vardır; ilki talep listesini kabul etmesi ya da boşanmaya varacak kadar daha fazla yaptırımlarla karşı karşıya kalmasıdır." demiştir.
Diğer taraftan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı; "Taleplerimiz müzakere edilemez." diye tweet atmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ise Katar'a yönelik taleplerin bir kısmının karşılanmasının zor olduğunu ifade ederken Katar'ın da talep listesini incelemeye aldığını belirtti.
Katar ültimatomu kabul edip etmeyeceğini veya şartların yumuşatılmasını talep edecektir. Diyelim ki Katar dayatmalara boyun eğdi. Bu durumda kendi aralarında hiçbir şey olmamış gibi her şey eskisi gibi olacak. Ancak yalnız ve yalnız sıkıntıya giren Türkiye olacaktır.
Katar, listenin yumuşatılması talebinde bulunduğu takdirde TSK'nın askeri üssünün Katar toprağında bulunması dışındaki tüm maddeler üzerinde görüşüp anlaşabilirler.
Katar talepleri tamamen reddettiği takdirde daha fazla yaptırım uygulanmasından söz edilmektedir ki bunların arasında Suudi Arabistan'ın Katar'a olası bir saldırısı ve sonucunda Katar'ı işgali söz konusu olabilir. Dikkat edilirse bu film farklı bir şekilde 1990'da Irak - Kuveyt krizinde oynandı. Neticede Irak'ta güvenli bölge kuruldu ve 3 bölgeye ayrıldı.
Bu durumda TSK ne yapacak? ABD hangi tarafta yer alacak? Ankara "biz bölge ülkelerinin güvenliğini sağlamak için oraya asker gönderdik." diyor. Arap ittifakı ise TSK'nın kesinlikle ne Katar'da ne de başka bir Körfez ülkesinde bulunmasını istememektedir. Tarihte bunun aynısı 8 Haziran 1916'da yaşanmıştır.
Batı ile Suudi - Mısır ittifakı arasındaki sorunlar artarsa Türkiye'nin siyasi ilişkileri daha da sorunlu hale gelebilir.
Neticede amaç Körfez ülkeleri dahil bölgede birbiriyle çatışma halinde bloklar yaratmak mıdır acaba yoksa Ortadoğu'da farklı bir düzen mi kuruluyor?