Ülkücülerin dünü bugünü ve emperyalizm
GÜNÜN OLAYI
Ülkücülerin dünü bugünü ve emperyalizm
Bugün Mümtaz’er Türköne’nin mektubuna cevap vereceğiz:
Sayın Türköne;
Bir şeyin nasıl şuyu-u vukuundan önemliyse sizin Diyarbakır’a Amed ismini teklif ettiğiniz iddiası da aynı şekildedir. Sizin gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakan’ına danışmanlık yapmış bir profesör bile meramını net olarak anlatamıyor ve böylesine önemli bir konuda neredeyse bütün Türkiye tarafından yanlış anlaşılıyorsa, bunun sorumlusu herhalde başkaları olamaz. Eğer sorun gerçekte meram anlatma yetersizliği değil de, saygıdeğer eşiniz hanımefendi başta olmak üzere, toplumun her kesiminden aldığınız tepkiler üzerine çark etmek ise o ayrı bir husustur.
Gelelim ülkücülerin cehaleti ya da fikirsizliği iddialarınıza;
Doğrudur, ülkücü camia mensuplarının genel anlamda fikirsel planda donanımsız oldukları vakıadır.
Ülkücülerin kitap okumadıkları ve ülkücülüğün de soyut duygu ya da hamaset yüklü bir tepki hareketi olduğu inkar edilemez.
Yalnız bunun sorumlusu dün bu sütunumda yayımlanan mektubunuzda da belirttiğiniz gibi, Merhum Türkeş Bey’e bile gerektiğinde fikirsel tavırlar alabilen Mümtaz’er Türköne gibi ülkücü hareketten yetişip, kendi tabirinizle ulema silkinden olanlar değil midir?
Siz ve sizin gibiler bu hareket ya da Merhum Türkeş Bey’in sebeb-i vesilesi ile oluşan temiz duygu potansiyelinin günümüz realitelerine adaptasyonu için ne yaptınız? Ülkücü fikir, ya da bakışın metotlaşması için hangi çabayı gösterdiniz?
Bırakın siyasal kuramcılığı, Erol Güngör Hocamızın yaptığı türden bir hizmetiniz mi oldu?
Mesajlarınızda en acıtan husus, neredeyse koca bir camiayı tahsilatçı çete diye sunmanızdır ki, bu asla doğru değildir.
Münferit hadiseleri genele şamil kılmak, ancak kasıtla izah edilebilir.
Amacınız, eğer girdiğiniz yeni dünyaya kendinizi kabul ettirmek ise bunu ülkücülere ve ülkücülüğe hakaret etmeden de yapabilirsiniz. Biz, sizde böyle bir kapasitenin olduğunu biliyoruz. Yok eğer girdiğiniz yeni dünyada kabulünüz ve itibar görmenizin şartı geçmişinize küfür ise onu bilemem.
Evet başkaları belki bu tahsilatçığı ve mafyalığı ağzına dolayabilir de bunu Mümtaz’er Türköne sadece genel değil, özel gerekçelerle de yapamaz.
Öyle, çünkü bu ülkede, kumar ve uyuşturucu pisliğine bulaşan Susurluk Çetesinin; “Vatan için kurşun atan şerefliler” diye sunulmasına, üstelik de bunun bizatihi Başbakanlar tarafından yapılmasına Mümtaz’er Türköne sebep olmuştur.
Bir başka itham, ülkücü hareket ve onların partisi MHP’nin vizyonsuzluğudur. Bu tespite de genelde katılmamak mümkün değildir. Nitekim aynı eleştiriler bu sütunda da zaman zaman yapılmaktadır.
Bugün bu hareketin içinde ve zirvesinde olan kimilerinin yaptıkları ve yapmadıkları ile, adeta tasfiye memuru gibi davrandıkları neredeyse kesindir.
Ancak ülkücülerin emperyal vizyonsuzluğuna dikkat çekerken, CIA patentli bir yapının faaliyetlerini model gibi sunmak ise garabetin ta kendisidir.
Keza küreselleşmek gibi emperyalizmin yeni türünü, çağın yeni harikası ve insanlığın yeni kurtuluş reçetesi gibi sunmak da bir başka tuhaflıktır.
Ülkücü olma kriterlerinize gelince; bu bölümde yazılanlara anlam itibarı ile itirazımız yok ama, orada ülkücülerin Kürtleri sevmediği, Hrank Dink’i öldürdüğü, Hristiyan din adamlarına saldırdığı ve demokrasiye inanmadığı imaları, vallahi de billahi de bu camiaya yapılan bir başka haksızlıktır ki Mümtaz’er Türköne gibi, camiayı bilen birinin bunu yapması daha da acıdır. Keza Bozkurt sembolünün istismarı ve çarpıtılması da Türköne kalibresindeki bir isme yakışmamıştır.
Mümtaz’er Bey’in yazdıklarına özetle bu cevapları verdikten sonra söyleyeceğimiz şudur:
Nasıl ülkücülükten geçinmek yanlış ise (ki bunu yapanlar bir derya misali çoktur) ülkücülerin üstüne basarak, onları aşağılayarak statü ya da imaj yapmak da bir başka yanlıştır.
Ülkücü fikriyatın, yani milli bakışın metotlaştırılması ve siyasete dönüştürülmesi elzemdir. Mümtaz’er Türköne’nin mektubunu yayınlama gerekçem, hem cevap hakkına saygı, hem de haklı olan bazı eleştirilerine karşı, ülkücü camiayı uyarmak içindir.
+++++
FOTOĞRA BELLİ...
Siyasal çözüme adım adım!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ABD seyahati, Washington tarafından Ankara’ya PKK bağlamında siyasi bir çözümün dayatıldığını gösteriyor. Gül ve Erdoğan her ne kadar bunu yalanlasalar da fotoğraf böyle bir şeyin varlığını gözler önüne seriyor. Nitekim Gül’ün Bush’la yaptığı görüşmede, siyasi çözümün konuşulduğu dillerdedir. Öyle ki Beyaz Saray’daki basın enformasyonunda da bunların konuşulduğuna dair ipuçları vardır.. Aslına bakarsanız, bunun böyle olacağı da, ABD’nin PKK’yı hedef alması ve düşman diye bütün dünyaya sunması ile ortaya çıkmıştır. Öyle ya, yıllar yılı PKK’ya dolaylı destekler veren Washington, bugün ona düşman noktasındaysa, bunun bir anlamı elbette vardır.. Anlamı da şudur: ABD, Kürt mes’elesinde K.Irak’ı içerecek şekilde siyasi çözüm bağlamında Türkiye yöneticilerinden söz ya da teminat almıştır... Efendim Başbakan’ın malum beyanı var demeyin. Gizli anlaşmaların olduğu daha önce kanıtlanmadı mı? Mesela K.Irak’a operasyon yapmayacağız diye Ali Babacan, birkaç milyar dolar karşılığı teminat vermedi mi? Bu bilgi Türk kamuoyunun malumu değil mi?
+++++
Mustafa Akyol’un cevabı
Star Gazetesinde yazar olan Taha Akyol’un oğlu Mustafa Akyol Güriş Holding Patronu Tevfik Yamantürk’ün sütumuz aracılığıyla ilettiği sorulara cevap gönderdi. Buna göre: 1) Soros Vakfı ya da herhangi yabancı bir kurumdan fon ya da burs almadım. 2) Cumhuriyet döneminde Kürtlerin asimile edildiğini ve inançlılara baskı yapıldığını söylediğim doğrudur. Kitabımda Kürtlerin asimilasyonuna dair örnekler var... Mustafa Akyol bu arada, dedesinin kardeşi ya da babası Taha Akyol’un amcası olan Hulusi efendinin Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı olayında şahitlik yapmasına dair olan yazımızdaki bilgiler için doğru ya da yanlış demedi, sadece Hulusi Efendinin Birinci Meclis’de mebus olduğunu kaydetti.
+++++
NİHAİ HEDEF...
Özerklik tanımayan Başbakan!
Anavatan lideri Erkan Mumcu, Tayyip Erdoğan için “Kendini sultan zannediyor, o psikozda” değerlendirmesini yapmıştı. Vallahi Erdoğan’ın psikolojisini bilmem ama tavır ve tutumları sultan gibi.. Örnek mi? Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması olayı... Diyeceksiniz ki Merkez Bankası özerk bir kurum, hem Başkanı da İstanbul’a taşınmayı istemiyor. Başbakan ne karışır... Dediğiniz teorik olarak doğru da burası Türkiye ve Başbakanlıkda da Tayyip Erdoğan oturuyor. Erdoğan için özerklik ve Merkez Bankası Başkanının taşınmayı istememesi önemli değil... O kararı verdi ve uygun gördü ya, mes’ele bitmiştir.. Söyler misiniz bu hal gerçekten de Mumcu’nun söylediği gibi, kendini ülkenin tek hakimi ya da Sultan gibi görme hali değil mi?.. Peki ama Erdoğan’daki bu taşınma ısrarı ve emri niye mi? Başbakan’ın nihai hedefi İstanbul’u başkent yapmaktır. Merdivenleri adım adım çıkıyor.