Ülkücüler dışarı, Osman'lar içeri…
Geçmişte hemen her darbe metninde şu cümleye benzer bir cümle vardır:
"En kısa sürede demokrasiye geçilecek ve seçimler yapılacaktır…"
Yani, darbelerin ilk vurduğu hedef, demokrasi…
Çünkü, demokrasi rafa kaldırıldıktan sonra işleyebiliyor ancak darbe hukuku…
Darbelerin tabiatında var, millî irâde ne derse desin, darbecilerin dedikleri muhakkak doğrudur ve muhakkak devlet için en muteber yolu ancak darbeciler bilirler… Millî irâde kendi kendine karar veremez, verse de muhakkak yanlış karar verir, oysa darbeciler millî irâdenin aslında ne istemesi ve ne istememesi gerektiğini millî irâdeden yani milletten daha iyi bilirler…
Demokrasi milletin önüne sandığı koyar ve seçimlerin önünü açar, millet de irâdesini o sandıkta tâyin eder ve vekâlet verir yönetim için…
Oysa darbeciler milletin seçtiklerinin yanlış olduğundan emindirler, kimin yönetmesi gerektiğini ancak onlar bilirler…
Darbeciler sandıktan haz etmezler, sandık sonuçlarından ürkerler, darbeciler için en güzel sandık anneannelerinin naftalin kokulu çeyiz sandığıdır… Çünkü naftalin kokulu çeyiz sandıklarından oy çıkmaz, çıksa çıksa kanaviçe yastık kılıfları, Maraş işi sarma masa örtüleri, iğne oyası birkaç servis örtüsü çıkar ve belki de sararmış birkaç siyah beyaz fotoğraf… Onlar da millî irâdeyi değil, geçmişin ayak izlerini belirleyen hâtıralardır, tehlikesizdirler…
Seçim demek seçmene saygı duymak demektir… Demokrasinin olmazsa olmazıdır… Seçmenin tercihlerine saygı duymak demek milletin aslında kendisini yönetecek olanlara verdiği süreli vekâlete saygı duymak demektir…
Darbeciler saygı duymazlar, tercih hakkı tanımazlar, onlar mâruz bırakırlar…
Demokrasilerin vazgeçilmez unsuru siyâsî partilerdir, iktidar olmak ve ülkeyi yönetmek iddiasındaki siyâsî partiler…
Darbeciler ilk olarak siyâsî partileri kapatırlar, ikinci bir emre kadar, demokrasiye geçecekleri zamana kadar… Yani millete şunu derler, "Siz seçmeyi bilmiyorsunuz, siz seçmeyi öğrenene kadar sizi biz yöneteceğiz…"
Ve demokrasiye geçilene kadar da astıkları astık, kestikleri kestik, çaldıkları düdüktür…
Yaptıkları sual edilemez, yaptıklarına muhalefet edilemez, onlar lâ yüsel'dirler, itiraz edilemezler…
Ve darbelerin ve dahi darbecilerin hukukla pek araları iyi değildir… Hukukun üstünlüğü gibi kavramlarla kavgalıdırlar çünkü onların adına 'darbe hukuku' dedikleri bir özel hukukları vardır… Bu 'darbe hukuku' denilen ayrıcalığın etinden, sütünden, derisinden, kemiğinden, tüğünden, sakatatından sonuna kadar faydalanırlar…
Lâkin gelin görün ki efendim, ister yürütmenin başında olsun, isterse muhalefette olsun millî irâde dediğimiz şey hancıdır, darbeler ve darbeciler ya da darbeden faydalananlar yolcu… Yolcular gidicidir, han ve hancılar kalıcıdırlar… Hanın sâhibi hancılardır efendim, işgâlciler ya da yolcular değil…
Sâhi, bendeniz ne yazacaktım da bunları yazdım acaba? Yaşlanıyor ve unutuyor muyum ne!
Dışarısı neresi, içerisi neresi, ülkücüler neden dışarıda, Osman kim Allah aşkına!
Eskiler zihnî teşevvüş derlerdi, zihin karışıklığı yani anlayacağınız…
En iyisi mi siz aziz kârîlerim bu başlığı ve yazıyı zihin karışıklığı olarak telâkkî edip okuyunuz, hatta okumayınız bile bu yazıyı…
Osman kim yâ hû!