Ülkücüler Belgeseli

Milliyetçiler söz konusu olduğunda onların aleyhine tek kale maç gibidir sinema ve televizyonculuk alanı... Son zamanlarda özellikle televizyon dizilerinde bu gerçeğe açıkça şahit olduk...
“Hatırla Sevgili”yle başlayan, “Bu Kalp Seni Unutur mu?”yla zirve yapan ve “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”yle devam eden yerli dizi filmlerle artık eskide kaldığını zannettiğimiz bir düşmanlık vizyona sokuldu... Daha önceki bir yazımda da ifade etmiştim: Şehir efsaneleriyle beslenmiş marjinal sol palavralar ‘tarihî gerçek’miş gibi işlenirken, 1980 öncesi ülkücülerin en önemli vasıfları ‘katliam sanığı’ olmaları gösteriliyor...
Anti-amerikancı, tam bağımsızlıkçı, yurtsever, sermayeye karşı halktan ve emekten yana idealist solcu gençler!...
Buna karşılık, cani ruhlu, zaman zaman rejimin kullandığı, işbirlikçi, rantçı, mafyacı ülkücüler!..
Vurgulamaya çalıştığımız anlayış, belki bitmek bilmeyen bir kan davasından alınan ilhamla, belki de inandıkları ideolojinin 20. Yüzyıl’ı bile tamamlayamadan yerle bir olmasının verdiği husumetle televizyon dizilerine dönüştürülüyor... Bu açıdan bakıldığında önceki hafta 12 Eylül duruşmalarında şahit olduğumuz ‘intikamcı ve fırsat kollayıcı’ atmosferin çok da sürpriz niteliği taşımadığı daha iyi anlaşılıyor... Sanki içlerinde tutamadıkları büyük bir kin var ve kusmak için sürekli fırsat kollanıyor...
Filmlere konu olan senaryolara, adalet, barış ve kardeşlik özlemi içinde bir gelecek duygusu değil, ideolojik körlük ve bağnazlık yön vermektedir... Anlaşılan, marksizmin çökmesi ve milliyetçilerin büyük bedeller ödeyerek verdikleri mücadelelerinde haklı çıkmış olmaları, bunlara ‘soğuk savaş dönemi dili’ni unutturmaya yetmemiş...
Fakat kabul etmek gerekir ki, milliyetçi hareket kendini ifade etme konusunda medya alanında olduğu gibi sinema alanında da açık ara mağluptur... Bunun bir çok sebebi olabilir... Sermaye eksikliği, bu alanlarda çöreklenmiş yapıların tahammülsüzlüğü, bu sektörün hareketteki öncelikler sıralamasında yukarılarda yer bulamaması, milliyetçi yapılarda yazar ve düşünürlerden beklenen ‘saray şairi’ olma şartının sanatçı ve yazarları yapı dışına kaçırması gibi pek çok faktörden söz edebiliriz...
Şimdi bunun bedelleri ödeniyor sinemalarda ve televizyonlarda... Bu karamsar tabloyu değiştirmeye yönelik bir şeyler yapılmak zorunda... Aksi halde yetişen yeni nesiller, bu en önemli propaganda araçlarından birisi olan sinemacılık yüzünden yakın tarihi haksız rekabet ortamı içinde yalan ve yanlış öğrenecekler...
Öylesine entegre bir sistem kurulmuş ki, senaryoyu yazanlar, filme çekenler, oynayanlar, sinemalarda oynatanlar, gazete köşelerinde reklamını yapanlar, festivaller düzenleyenler, bu festivallerde jürilik görevinde bulunanlar, ödül verenler, ödül alanlar hep aynı eksenin insanları... Bir nevî kendi aralarında paslaşma düzeni!..
Bu komplike sistemde ‘başkası’ olarak var olmak ve ayakta kalmak elbette kolay değil... İşte bu açıdan bakıldığında yeni vizyona giren ‘Ülkücüler Belgeseli’ni karın altından inatla başını kaldıran bir kardelen gibi görmek durumundayız... Bu filmin başarılı olması, bundan sonraki çalışmaların da önünü açacak, müteşebbislere cesaret verecektir...
Siyah Türk Medya’nın yapımcılığında, Bilal Kalyoncu ve Halil Sarı’nın yönetmenliğinde hazırlanan bu belgesel filmin akıbeti bundan sonra daha büyük bütçeli çalışmaları gündeme getirebilecektir... Bu zor sektörde her türlü sıkıntıyı, ambargo baskısını ve ticari riski göze alıp ‘biz de varız’ diyen yapımcı firmayı yürekten tebrik etmek lazım... Yakın tarihin destansı mücadelesi sinema sektöründe yetim kalmayacaksa eğer, bu tür yapımcı ve yönetmenlerin gayretiyle olacaktır...
Bugün milliyetçi hareketin doğru dürüst görsel arşivi yoktur... Kişilerde ve kurumlarda var olan görüntüleri tek elde toplayarak bir arşiv oluşturma iradesi bile konmamıştır bugüne kadar... Böyle bir ihtiyacın şimdiye dek hissedilmemiş olması, medyada ve sinema sektöründeki bu açık ara geri kalmışlık karşısında yakınmanın ne kadar boş olduğunu gösteriyor adeta...
Dileriz, ‘Ülkücüler Belgeseli’ hem gişe başarısı yakalayarak gelecekte çok daha büyük projelerin önünü açar, hem de gencecik vatanseverlerle 15-20 yıl içine bir çağ sığdıran hareket adına dokümantasyon merkezi kurulması için ilham vermiş olur...

Yazarın Diğer Yazıları