Ülke bölünürse beraber yaşayabilecek miyiz?
İki fotoğrafı yan yana koyarak düşünelim... Birinci fotoğraf Kandil’den... ‘Suikast’ ve ‘ağır silahlar’ ağırlıklı eğitimi başarıyla bitiren teröristlere Karayılan diploma dağıtıyor... Fotoğraflar da, mesaj yüklü haber içeriği de PKK’ya ait... Zaten servis eden terör örgütünün ajansı ANF...
Mesajlar çok açık: 1- Ayaktayım, büyüyorum ve hiçbir şekilde silah bırakmıyorum... 2- Herkes adımını denk alsın, ‘suikast’ eğitimi veriyorum... 3-Artık örgüt gibi değil, ağır silahlarla ‘devlet’gibi savaşa hazırlanıyorum... 4-Düzenli ordu ve profesyonelleşme aşamasındayım...
PKK, ‘çözüm ortağı’ muhatapları gibi gak-guk etmiyor... Çünkü onların uyutmak zorunda oldukları halkları yok... Gizleme ihtiyacı bu tarafta!.. Çift kişilikli davranmak durumunda olanlar devleti yönetenler...
İmralı’daki ‘masa arkadaşları’na soramıyorlar bile “Bu ‘suikast’ve ‘ağır silah’ mesajları neyin nesi?” diye... “Halka bırakacağınızı söylediğimiz silahlar neden devletin şakağına dayandı?” diyemiyorlar... Çünkü bütün misyonları ve mesaileri ‘iç kamuoyu’nu aldatmayla sınırlı... Oysa ANF’nin paylaştığı mesajının iki muhatabı var... Birincisi Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler... İkincisi ise aşama aşama ilerlediğini vurgulayarak, bölgede kimin galip geleceği konusunda tereddüdü olan halk...
Gelelim ikinci fotoğrafa... Örgüt ‘diploma’ dağıtırken, aldatılan iç kamuoyuna müjdeler yüklü ‘öpücük’ dağıtanlara... Bu kirli projeyi halka benimsetmek için faaliyet gösteren gazetecilere, sanatçılara, akademisyenlere... Kiminin ‘Marksist akrabalık’tan kalma ideolojik hesapları, kiminin siyasî beklentileri, kiminin de profesyonel karakterleri söz konusu...
Yıllarca PKK’yı farklı göstermeye çalıştılar... Kandil’le Ankara arasında ‘posta güvercinliği’ yaptılar... PKK’nın imajını düzeltmeye çabalarken, kanlı baskınları ‘örgüt içindeki barış yanlısı’ olmayanlara fatura ettiler... Bir nevi ‘derin PKK’ uydurdular... Müzakereler başladıktan sonraki ‘yol kazaları’nda ise ‘iki taraf’ arasında iplerin kopmaması için büyük gayret sarf ettiler... Âdeta titreşimleri emen ‘amortisör’ vazifesi gördüler... Halkın çoğunluğunun bu projeye sahip çıkması için gerçekleri gizleme ve halkı yönlendirme işlevini üstlendiler...
Bir kere olsun silahların neden bırakılmadığını, terör örgütünün sınır dışına neden çekilmediğini sormayı denemeyenlerden, meselâ Vatan’dan Hüseyin Yayman hâlâ 2015’in çözüm yılı olduğunu yazıyor, ‘çözüm misyoneri’ gibi davranarak hayal pazarlıyor... Teröristler kariyer yaparken, o akademik kariyerini ‘resmî karartma’ya feda etmekten çekinmiyor...
Bölgede yaşanan ağır krizleri ve devlet otoritesinin içe büzüşmesini ‘münferit olaylar’ olarak küçümserken, yaşananların tam bir devrim olduğunu, otuz yıllık akıl tutulmasının son bulduğunu müjdeliyor!.. Ne Genelkurmay Başkanı’nın bir ‘devlet politikası’na dönüştüğü söylenen projeyle ilgili bilgisinin olmadığını itiraf etmesi umurunda, ne PKK’nın bölgede sağladığı otorite... PKK değil ‘suikast’ timlerini veya ‘ağır silahlar’ını, tank namlusunu gözlerine soksa, bunu ‘barış çubuğu’ gibi yutturmaya son derece kararlı bir düzenek bu...
Yayman’ı örnek vermemizin sebebi, PKK’nın Kandil’den verdiği mesajla, aynı gün verdiği mesajın birbirini açıkça tekzip etmesi... Birisi teröriste başarı belgesi dağıtırken, diğeri 2015’in ‘barışın final yılı’ olacağını müjdeliyor; belki de aynı saatlerde!.. Kafayı değil kuma, magma tabakasına bile gömseniz görebileceğiniz gerçekler, bir dizi medyatik işlemden geçirilerek ‘fecr-i kâzib’ gibi yediriliyor...
Hüseyin Yayman ve ‘orkestra’nın diğer elemanları... Şüphesiz barış için yaptıklarını iddia ediyorlar... Oysa biliniyor ki, PKK bu ağır silahlarla ve bünyesindeki teröristlerle, bundan sonraki hayatına Erbil’deki lunaparkın güvenlik şirketi olarak devam etmeyecek!..
Terörist örgüte sağlanan bu avantajlar sayesinde Türkiye bölündü ve bunların öngörülerinin hiç biri tutmadı diyelim... Madem esas olan ‘barış’, bu durumda ülkenin geri kalan kısmında ‘iç barış’ nasıl sağlanacak? Bu projeye imza atanlar ve pazarlayanlarla, yani bölünmede payı olanlarla, projenin bizi bölünmeye götürdüğünü savunanlar bir arada, hiç bir şey olmamış gibi nasıl yaşayacaklar?
Cevabı zor ama muhatapları için üzerinde düşülmesi gereken bir soru bu!..