Ufuktaki “yeni” anayasa ve milli egemenliğimiz (1)
Referandumdaki anayasa değişikliğine “açılım” ın ilk adımı ve “Türkiye için bir milat olacak. Buna inanıyoruz” diyen Başbakan, 2011 seçimlerinden sonra “Yeni” bir anayasa yapılacağını açıkladı. Muhalefet partileri de bu ihtiyacı vurgulayınca, bu anayasa kaçınılmaz hale geldi. Bu sebeple de tartışmalar şimdiden gündeme oturdu.
Mutabakat tamam da, bu “Yeni” anayasa nasıl olacak denilince işler karışıyor. Çünkü iktidarın düşündüğü, etnik/ırkçı, egemenliğin bölünmesine dayalı, gerici anayasa ile muhalefetin düşündüğü millet bütünlüğünü esas alan, üniter/milli çağdaş anayasanın bağdaşması mümkün değildir.
Bu bölücü ve gerici anayasanın nasıl yapılacağı, PKK’nın yan kuruluşu gibi çalışan İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin imzasıyla 1998’de yayımlanan ve AB Komiseri Günter Ferhoygen’e elden verildiği açıklanan “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat taraması)” adını taşıyan 320 sayfalık kitapta açıkça anlatılmaktadır. Yani “Yeni” anayasanın şifreleri burada vardır. Esasen AB’nin siyasi talepleri ve uyum adına çıkarılan yasaların tamamı bu kitaptan alınmıştır.
Açılımın safahatını ve bugünleri aydınlatacağı düşüncesiyle, İHD yayınıyla ilgili kitabımızın (*) bir bölümünden kısa bir özeti aşağıya alıyoruz. Burada, bölücü terörün dayandığı temel iddia ile 2003’ten itibaren etnik/ırkçı siyasallaşma adına yapılanları ve Türkiye’nin “çok etnikli federatif” sisteme geçişinin esaslarını bulmak mümkündür.
“Türk Milleti’ne İtiraz”
“İHD’nin en ilginç talebi ‘demokrasiye bakış’ adı altında gündeme getirdiği, Türkiye’nin etnik yapısı ile ilgili iddiaları ve bu iddialar kapsamında yapılmasını istediği değişikliklerdir. Türkiye’deki hukuk sistemi ve düzenlemelerin etnik kimlik vurgusuna dayandığını öne süren İHD’ye göre, ’Türkiye Cumhuriyeti, reel olarak tek bir etnik kökene dayalı insan topluluğundan meydana gelmemiş olmasına karşın, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, yurttaşlık hakları söz konusu edildiğinde de, Türk etnik kimliğine bağlı olarak Türk vatandaşı olarak” nitelendirilmektedir. Bu sebeple, çoğulculuk ilkesinin sonucu olarak farklı dil, din, etnik kökenlerin varlığının kabulü gerektiğini, bunun farklı düşüncelerin ifade edilmesi özgürlüğünün de kabulü anlamına geleceğini savunan İHD, buradan hareketle son dönemlerde iyice gündemimize giren “Anayasal vatandaşlık” kavramına ulaşmış ve “Yalnızca kabul değil, devletin temel amaç ve görevlerinin de buna göre belirlenmesi gerekir. Bu durum anayasal vatandaşlığın kapsamını da tayin eder’ görüşünü savunmuştur.
İHD’nin Türkiye’nin etnik yapısı ile ilgili tespiti de şöyledir:
‘Türkiye’de, Türkçe, Kürtçe, Abhazca, Arapça, Arnavutça, Çerkezce, Ermenice, Gürcüce, Kıptice, Lazca, Pomakça, Rumca, Süryanice, Tatarca, Yahudice, Zazaca dilleri konuşulmaktadır. Bu dillerin korunması ve geliştirilmesi için devletçe bir çalışmanın gösterilmesi bir yana, (Lozan’da azınlık olarak sayılan gayrı Müslim topluluk hariç) başta Anayasa’nın 26, 28 ve 42. maddeleri olmak üzere Dernekler Yasası ve Siyasal Partiler Yasası’nda yasaklayıcı ve cezalandırıcı hükümler bulunmaktadır. Aynı şekilde din özgürlüğü alanında da, laik olması gereken devlet, yalnızca İslam dini ve İslam dininin bir mezhebine ilişkin hizmetler üreten kurumlaşmaya gitmekte ve din derslerini de zorunlu kılmaktadır. Mevcut haliyle, Anayasal ve yasal yapıya Türk-İslam sentezinin derin damgasını vurduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.’
İHD’nin ilk isteği de Türk vatandaşlığı kavramının yeniden tanımlanmasıdır. Anayasa’nın 66. maddesindeki mevcut tanımın, ’Türkiye Cumhuriyeti Devletine (Türkiye Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti’ne) vatandaşlık bağlı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti Devleti (veya yalnızca Türkiye Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti) vatandaşıdır.’şeklinde değiştirilmesi gerektiğini savunan İHD, Anayasa ve kanunlarda geçen ne kadar “Türk” kelime veya nitelemesi varsa çıkarılmasını talep etmektedir ki, bugün itibariyle bu AB’den ayrıldığı bir husustur. Ancak gelişmelerin seyri ve özellikle AB’nin etkin çevrelerinin Türkiye’ye bakışı hatırlandığında benzer ifadelerin yakın zamanda AB isteği olarak gündemimize getirilmesi beklenmelidir.” (Devamı yarın)
(*) Sadi SOMUNCUOĞLU. “Avrupa Birliği Uyum Paketlerinden FEDERASYON’A. (Etnik/Irkçı Siyasallaşma Projesi)” Ağustos/2003