Üç yaşındaki down sendromlu kız da mı "FETÖ"cü?
FETÖ olduğu iddia edilen yapıyla ilgili olduğu gerekçesiyle Kahramanmaraş E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutulan emniyet mensuplarından Mikdat Gülyer yazmış. Diyor ki;
"Benden öte, ailem açlığa ve yokluğa mahkûm oldu.
Sağlık güvencemiz sonlandırıldı. Tutuklu eşleri için aylık 100 liralık fon varmış; bunun için başvuru dilekçemiz alınmadı. Yeşilkart başvurumuz olumsuz. Bakıma muhtaç olan engelli kızım için maaş talebimiz, kendime ait olmayan bir apartman dairesinde oturduğum için olumsuz. Tüm kapılar kapandı birden. Ama ben hepsini geçtim artık. Üç çocuk babasıyım. Üç yaşındaki ikiz kızlarımdan biri down sendromlu! Oysa ki sırf onun sağlığı ve eğitimi için memleketime tayin edilmiştim. Eğitimini de geçtim, kızımın geçireceği olası bir rahatsızlık durumunda, müdahalenin gecikmesi durumunda daha farklı, kalıcı sağlık sorunları olabilir.
Ayrıca işitme ve bedensel engelli olan kardeşim ile bu kardeşimin yine işitme engelli olan eşi ve çocuklarının da ihtiyaçlarıyla ilgilenmekteydim.
(...) Kendim teslim oldum. Vatanımdan başka gidecek bir yerim ve nedenim yok.
(...) Benimle ilgili bir iddia var ise de neden o güne kadar beklenildi? O gün ben ne suç işledim de bir gün sonraki açığa alınma listesinde adım vardı? O günün ertesi gelen açığa alınma listesinde adım vardı da neden üç gün daha çalıştırıldım?
Sadece aileme, kızıma kavuşmak istiyorum. Suçum sabit olana kadar masum değil miyim?"
***
Ben, bu mektubu yazan emniyet mensubu suçlu değil mi bilemem. İşin trajik yanı; yargılanması sona erene ve somut delillerle varsa bir suçu ispat edilene kadar hiç kimse bilemez!
İki soru önemli;
Suçu sabit olana kadar bu insanlar için işletilmesi gereken bir "masumiyet karinesi" ilkesi yok mudur?
Suçlu olup olmadığından emin olmadığımız bu insanların, misal bu örnekteki gibi üç yaşındaki engelli kızını, açlığa, bakımsızlığa, sağlıksızlığa mahkûm etmek zulüm değil midir?
O çocuk da mı "FETÖ"cü?
Suçlu olduğuna hükmettiğiniz kim varsa en ağır şekilde cezalandırın ama el kadar çocukların "devlete nefretle" büyütülmelerine neden olmayın...
***
Kaçacak olan çoktan kaçtı
--------
Bu mektup da Kahramanmaraş'tan; Elbistan Cezaevi'nden.
Bu mektubu yazan da "eski polis".
Satırlar benzer; itirazlar, talepler de ortak:
"28 Temmuz 2016'dan bu yana tutukluyum. Tam olarak ne ile suçlandığımı bilmiyorum. Henüz, bir cümle savunmam alınmış değil.
Mağdur edebiyatı yapmıyorum, mağdurum. Hepimizin ailesi, yuvası dağılmak üzere. Çocuklarım, eşim çok yıprandılar... Geçim sıkıntısını kaldıramaz olduk. Artık ne yapacağımızı şaşırdık.
Bulunduğum ilçede 15 Temmuz gecesi sabaha kadar çalıştım. En küçük bir kalkışma dahi olmadı. Suçlu kimse onunla uğraşsınlar. Benim bu ülkeden başka gidecek yerim yok. Kaçanlar çoktan Türkiye'yi terk etti zaten."
Mehmet Demir haklı;
Kaçanlar, bu tezgahın başındakiler, büyük başlar, tuzu kurular kaçtı. Suçlu-suçsuz ona yargı karar verecek ama geride "garibanlar" kaldı!
"Kandırılanlar"!
Kullanılanlar!
***
Delilsiz "ByLock" suçlaması olur mu?
-------
Sesini duyuramamaktan şikayetçi Adem Ateş de Erzurum'dan yazmış:
"15 Temmuz'da izinli olmama rağmen, hain kalkışma üzerine iznimi iptal ederek gece 22.00'de bastırılmasında görev aldım.
15-16-17 Temmuz günleri istirahat ve izin yapmadan, yoğun mesai altında çalışarak, olabilecek herhangi bir kalkışmaya karşı görevimin başında bulundum. Daha sonra, İl Emniyet Müdürümüzün, İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya "herhangi bir memurun kalkışmadan yana taraf olmadığını" bildirmesine rağmen, 17 Temmuz gecesi, eşimin kendisine ait altın birikimini değerlendirmek amacıyla açmış olduğu Bankasya hesabından dolayı açığa alındım. Çıkarıldığım mahkemede Bankasya ile ilgili soru beklerken, "Bylock kullanıcısı olduğumun tespit edildiği" söylendi. Buna da, iki polis memurunun, A5 kağıda yazdığı, resmi belge niteliği bulunmayan, içerisinde suç unsuru olan-olmayan hiçbir irtibat, mesajlaşma bulunmayan iki satırlık yazıları delil gösterildi.
Gazeteniz yazarlarından Orhan Uğurluoğlu Beyefendinin geçenlerde yazmış olduğu yazıda belirttiği gibi, şu ana kadar MİT'in "18 milyon mesaj çözüldü" demesine rağmen, yazılı veya görsel basında çıkan bir tek mesaj yok..."
FETÖ denilen yapıyla bağın en somut delili varsayılan ByLock aynı somutlukta delillendirilebilecekken; kamuoyunun vicdanında "adaletin tecellisi"ne dair şüphe oluşturmak niye?