Üç büyük aldanış
Birinci büyük aldanış teokratik düzen konusundadır. Birçok aydın, yazar ve gazeteci, birilerinin gerçekten gömlek değiştirdiğine inanmaktadırlar. Onlara göre birileri, eski fikirlerinden vazgeçmişler, ehlîleşip ılımlı hâle gelmişler, laik ve demokrat olmuşlar, Avrupa Birliği’nin değerlerini kabul etmişlerdir. Her vesileyle bu değişimi vurgulamakta, yazmakta ve övmektedirler. Bir kısmı görüşlerini sosyolojik araştırma, teori ve yaklaşımlarla da desteklemektedir. Bu yaklaşımlara göre şehirleşme, zenginleşme, refah seviyesinin artması radikal insanların düşünce ve yaşayışlarını zaten değiştirirmiş; yapılan araştırmalar da bunu gösteriyormuş. Oysa pratik hiç de böyle demiyor. Yaşananlar gözler önündedir. Zenginleşenler ne fikirlerini değiştiriyorlar, ne de hayat tarzlarını. Sadece konfor değişiyor. Gecekonduda değil lüks evlerde, otobüslerde değil 4x4 jiplerde, pansiyonlarda değil beş yıldızlı otellerde hayat tarzlarını devam ettiriyorlar. Üstelik kazançlarını da çekinmeden inançları uğrunda harcıyorlar; daha fazla vakıf okulu, daha fazla yurt, daha fazla ev için paralarını akıtıyorlar.
Aslında düşüncelerini, hedeflerini çekinmeden ifade etmeye de devam ediyorlar. Kazandıkları bir mevziden sonra yeni bir mevzi için harekete geçiyorlar. Aldanışın devam etmesi için iki ileri bir geri adım atıyorlar, o kadar. Nihai hedefleri teokratik devlettir. Üniter yapının da hiç önemi yoktur; yeter ki devlet onların kafalarındaki teokratik düzene geçirilmiş olsun.
İkinci büyük aldanış bölücülük konusundadır. Yine birçok aydın, yazar ve gazeteci, birtakım etnik haklar isteyen kışi ve grupların gerçekten bir noktada duracaklarına inanmaktadırlar. Onlara göre, mesela Kürtçe (aslında Kurmançça) eğitime evet denilirse teröristler önemli bir kozlarını kaybedecekler ve terör büyük ölçüde duracaktır. Bazı sosyolojik yaklaşımlara göre şehirleşme ve ülkenin batısına göç de ayrılık taleplerini ortadan kaldıracaktır.
Bu konuda da yaşananlar gözler önündedir. Mersin’de, Adana’da, İstanbul’un varoşlarında neredeyse her gün terör eylemleri olmakta, molotof kokteylleri patlatılmakta, arabalar kundaklanmakta, vitrinler parçalanmaktadır. Kurmanççanın serbest bırakılması, hatta bir devlet kanalının Kurmançça yayın yapması bölücülere kâfi gelmemiştir. Şimdi Kürtçe eğitim istiyorlar; Kürtçenin resmî yerlerde kullanılmasını istiyorlar; meclisli, güvenlik güçleri olan, ayrı bayraklı özerk bölgeler talep ediyorlar. Nihai hedefleri, ülkemizin de büyük bir parçasını içine alacak olan büyük Kürdistan’dır.
Çeşitli gruplar, güç odakları ve sızıntılar tarafından türlü adlar altında yapılan birtakım operasyonlar da yukarıdaki iki hedefe ulaşmak için yapılmaktadır. Hedeflerine giden yolda karşılarına çıkacak kişi, grup ve güçleri tesirsiz hâle getirmek için operasyonlar araç olarak kullanılmaktadır. Aydın, yazar ve gazetecilerin aldanışı bu konuda da sürüp gitmektedir.
Üçüncü büyük aldanış Türk milleti konusundadır. Birçok kişi, Türk milletinin bunlara izin vereceğini sanmakta ve aldanmaktadır. Bu aldanış, Türk’ün tarihini ve karakterini tanımamaktan ileri gelmektedir. Türkler, bıçak kemiğe dayanmadan, talepler resmî ve fiilî duruma gelmeden harekete geçmezler. Bu, onların sakin ve barışçı mizaçlarıyla ilgili olduğu kadar geleceği planlama konusundaki sosyal ve genetik zaaflarıyla da ilgilidir.
Ancak... Devletin yapısını değiştirmeyi düşünenler de ülkeyi bölmek isteyenler de aldanmasın! Onların birçok mevzi kazandığını görüp ümitsizliğe kapılan vatansevenler de aldanmasın! Türk milleti, erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla, işçisiyle, esnafıyla, memuruyla, siviliyle askeriyle bunlara asla müsaade etmez. Endişe edilmesi gereken bir tek durum var. Yetkililer ve sorumlular tedbir almakta geciktikçe tahribat artar; ülkenin kurumları daha fazla zedelenir; her yer daha fazla kırılıp dökülür; bu durumdan da hem bütün taraflar hem de ülke çok daha fazla zarar görür. En iyisi, herkesin bir an önce aklını başına almasıdır.