“Tutsaklar”ı ve silahı bırakmak!
Doğrudan ya da dolaylı olarak iktidarın terörist başına kısa vadede hapishane şartlarını iyileştirme, orta vadede imajını düzeltme ve uzun vadede de siyasete dahil etme sözü verdiği anlaşılmaktadır. Bu güvencenin verilmesinden sonradır ki terör örgütünün başı görüşme sürecine dahil olmuştur.
İktidarın algısı bir yana bugün homojen bir PKK’dan söz etmek mümkün değildir. PKK; ABD, İran, Irak, Suriye, İsrail, Ermenistan, Yunanistan ve Avrupa ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerine şu ya da bu ölçüde bağlı bir araçtır.
İmralı’daki hükümlünün talimatıyla bütün bu aktörlerin ve faktörlerin onlarca yıldır takip ettikleri stratejiden ve kullandıkları enstrümandan vaz geçmeleri akla uygun görünmüyor. Türkiye’deki PKK’lıların bir kısmının silah bırakmaya razı olması, PKK belasını def etmeye yetecek midir? Çok aktörlü, çok faktörlü ve çok yönlü bir örgütün bir bölümünü dağdan indirmeye razı etmek sorunu çözecek midir?
Bu sorulara olumlu cevap vermek, gerçeklerle örtüşmüyor. Nitekim yeni sürece karşı Suriyeli Fehman Hüseyin’in direndiği, silah bırakmaya karşı çıktığı haberleri medyaya yansımış durumdadır. PKK’daki sözde çözüm yanlılarının; Öcalan-Karayılan, silah bırakmaya karşı çıkanların ise İran-Suriye kesimini temsil eden Cemil Bayık-Fehman Hüseyin cephesi olarak iki ana eksene ayrıldıkları anlaşılmaktadır.
Kandil’deki terör fitnesinin çok başlı, çok eksenli ve çok farklı yapıda olduğunun farkına varmak gerekir. Bu durumda da kimin kime silah bıraktıracağını ciddi biçimde sorgulamak gerekir!
Sosyal ve siyaset bilimiyle uğraşan herkes, bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilere endeksli örgütlerde, bir şey değişince, her şeylerini değiştirecekleri beklentisi içine girmezler! İmralı’daki terör örgütü elebaşısıyla yapılan görüşmelerin, kamuoyuna açıklanmasının kış aylarına denk getirilmesinin nedeni buydu. Amaç; görüşmelerin eylemlerle kesilmemesi için Öcalan’ın sözünü dinleyecek ekibe zaman kazandırmaktır.
AKP iktidarı, kış şartları dolayısıyla örgütün eylem kabiliyetini kaybetmesini, iktidarın attığı adımlara ve Öcalan’la görüşmelerin toplam etkisine bağlamak amacındadır. Böylece iktidar, Öcalan’la yapılan görüşmelerin kanı durdurduğu ve eylemleri bir süre sona erdirdiği biçimde bir kamuoyu algısı yaratmaya çalışılmaktadır.
AKP iktidarının İmralı’daki terör örgütü başını, mutlak sorun çözücü bir otorite kabul ederek görüşme yürütmesi ve bunun sonucu olarak bir takım düzenlemeler yapması doğru değildir. Demokratik hukuk devletlerinde iktidarlar, demokratik hak ve özgürlükleri terör örgütüyle pazarlık sonucu verdiği görüntüsü yaratması tehlikeli, riskli ve yanlıştır.
“Tutsak” kavramı!
Öcalan diyor ki; devletin elinde tutsaklar var. PKK adlı (devlet) çetenin elinde de tutsaklar var. Her iki taraf da bir an önce tutsakları serbest bıraksın. Nitekim Öcalan ile görüşmelerden önce KCK’nın uzun süredir tutuklu yargılanan mensuplarından bir kısmı hakkında birden bire tahliye kararı verilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki şimdi sıra PKK’nın elindeki devlet “tutsak” larının (!) serbest bırakılmasına gelmiştir.
Öcalan, terör örgütü tarafından yol kesilerek kaçırılan devlet memurlarına özellikle tutsak diyor. Tutsak, savaş sırasında ele geçirilen esirdir. Teröristbaşı kendisini, savaşan bir ordunun komutanı olarak görüyor. Hapishanede başta kendisi olmak üzere PKK’lı ve KCK’lıları savaş tutsağı olarak kabul ediyor.
Kandil’deki Murat Karayılan, Abdullah Öcalan’ın tek taraflı bir çağrı değil, her iki tarafa çağrı anlamına gelen yeni bir ‘Yol Haritası’ sunmasından söz etmektedir. Karayılan, Öcalan’ın yalnız PKK terör örgütüne değil, AKP hükümetine de yol göstermesi, önderlik etmesini istiyor.
İktidarın milleti ve devleti düşürdüğü yer burasıdır!