Türk'ün suçu ne!
Başı derde düşünce herkes bu topraklara sığınır ve bu toprağın insanı Yahudi’sinden Çeçen’ine, Ermeni’sinden Abaza’sına, Çerkez’inden Kürt’üne, Arnavut’undan Boşnak’ına velhasıl 72,5 kavimden muhacire Medineli (Ensâr) şefkatiyle kucak açar, ona 22 milyon kilometrekareden 776 küsur bin kilometrekareye düşmüş vatanından ev-bark verir, kendi iş bulmak için Almanya’da çöpçülüğü bile ararken, misafirlerine, “Senin yüzünden işsiz kaldım” lafını aklından bile geçirmez.
Bu millet Haçlı Avrupa hatırına Müslüman ülkelere sırtını döner, Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarına ses çıkartmaz, İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke olur. Anadolu’yu işgal etmiş, camilere doldurup çoluk çocuğunu yakmış Yunanistan’ı İkinci Cihan Harbi sırasında aç ve açık kalmaktan korur, kendi halkına ekmeği karne ile verirken Yunan’a yiyecek ve kömür gönderir. ABD için Kore’de savaşır, Somali’de, Afganistan’da ABD’nin yanında olur ve SSCB’ye bir Çin Seddi gibi gerilerek, bütün Batı’yı korur.
Amma bu batı PKK’yı destekler, Kıbrıs meselesinde, ömründe ABD ve diğer Avrupalılar için hiçbir şey yapmamış Yunan haksızlığına arka çıkar, ambargolar koyar, Rum’u AB üyesi yapar.
Görüyorsunuz Barzani “Kürdistan” la yetinmiyor; Büyük Kürdistan’ın lideri olmanın peşinde koştuğu için, “PKK terör örgütüdür” dediğinde Türkiye’de taban kaybedeceğini düşünüyor. Öyle olduğu için DTP nasıl Türkiye’nin öncelikli ve çok önemli meselesi ise, bu haliyle Barzani de yalnızca Irak’ın kuzeyindeki yeni devletçiği ile değil, hedefinde Türkiye toprakları ve Türk vatandaşları olduğu ve Türkmenlere jenosit uyguladığı için, Türkiye’nin iç meselesi kadar önemli bir dış meselesi.
Yani burnumuzun dibinde kendine “Güney Kürdistan” diyen yeni Ermenistan var.
Malum Ermenistan’la “Üç T” li üç meselemiz va: Birinci “T” , ’Soykırımı Tanı’nın “T” si. İkinci “T” tanıdığın soykırımın bedeli olan ’Tazminat’ın “T” si. Üçüncü “T” ise “Toprak.” Bunun asgarisinin “Ağrı Dağı” olduğunu zâten anayasalarının gerekçesine bile koymuş böyle bir komşu, Ermenistan. Barzani Güneydoğu’muz için nasıl “Kuzey Kürdistan” diyorsa, Ermenistan da bizim Doğu Anadolu’muz için, “Batı Ermenistan” diyor.
Topraklarımız üzerindeki emeller yalnızca düşman komşulardan mı ibaret?
Elbette ki hayır.
Bir de İsrail’in mâlûm bir Arz-ı Mev’ud’u var.
Gözünü GAP’a dikmiş bir İsrail. Siyonist ve mason lobileri ile bu niyetini Avrupa Parlamentosu kararlarına derç ettirebilmiş bir İsrail bu.
Yunanistan Kıbrıs’tan çıkmamızı, Ege’yi terk etmemizi ve daha da ileri giderek Karadeniz’de bir Pontus hortlatmamızı talep etmekte. Bu amaca varmak için dernekler kurmuş, gençleri tuzağa düşürme faaliyetlerine başlamış.
Suriye’nin şimdilik halı altına süpürdüğü bir Hatay meselesi var.
Patrikhane’nin İstanbul’da bir “Küçük Bizans” peşinde koştuğu artık Bartholomeos’un attığı imzalarda ve uluslararası zeminlerde gördüğü “Devlet Başkanı” muamelesi ile iyice gizlenemez bir duruma gelmiş, dayanmış.
Yahu bizim suçumuz ne?
Eğer böylesine mağdurken bu Türkiye hâlâ suçlanıyorsa, mevcut bütün ülkelerin öbür âlemdeki yeri şeksiz şüphesiz cehennemin dibi değil midir! Suçumuz “İnsan” olmak, bunlara zor günlerinde “Yardım” etmek, “Kucak açmak” mı?
Deniyor ki :
“- Türkiye’de demokrasi yok!”
Yalan, yemin olsun ki yalan.
Sen ne kadar demokrat olursan ol; İsrail Arz-ı Mev’ud’dan, Ermenistan ile Barzani Doğu ve Güneydoğu’dan, Yunanistan Kıbrıs’ın tamamı, Ege ve Karadeniz ile İstanbul’dan, Patrikhane Vatikan tipi bir Bizans(cık)’dan ve yarın öbür gün biti kanlandığında Suriye Hatay’dan vazgeçecek midir?
Peki bu zulmün panzehiri ne?
Milli devlet. Milli sanayi. Milli ekonomi. Her şeyiyle milli ve güçlü bir Türk Silahlı Kuvvetleri.
Bunun yolu da cami ile kışlanın kol kola girmesi, laik olan ile, hayatını inandığı gibi yaşamak isteyenlerin aynı hanenin mensubu olduklarını idrak etmeleri, “İş başa düştü” deyip alın teri ve göz nûru dökme şuuruna ermeleridir.