Türk’ün ölüm kalım savaşı

Türk’ün ölüm kalım savaşı

Prof. Dr. Ahmet Sevgi yazdı: Türk’ün ölüm kalım savaşı

110. yıldönümünde Çanakkale Zaferi’ni törenlerle kutlarken Mehmet Akif’in Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi diye tasvir ettiği Mehmetçiğin şanlı direnişini hatırlayıp gurur duyduk.

Dünü bilmeden bugünü anlamak, yarını inşa etmek mümkün değildir. M. Akif’in Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ mısraının şuuruna varamayanlarda vatan ve millet sevgisi aramak Hüma kuşunun gölgesinden devlet ummaya benzer. “Keşke Yunan kazansaydı” zihniyeti durup dururken vücut bulmadı.

Yedi düvele karşı Mehmetçiğin baş açık, yalın ayak verdiği destanî mücadelenin idrakine varamayan ve “Esas olan insandır, vatan olmasa da olur.” , “Millet, milliyet, bayrak, istiklâl… Bunlar Batı’dan ithal edilen kavramlardır, ilerlemenin önünde ayak bağı olmaktan öte bir anlam ifade etmez” diyen türedi yazarlar pıtrak gibi ortalığı nasıl sardı hiç düşündünüz mü?

Cenap Şahabeddin: “Bugün bir ders, yarın bir muâdele, dün bir muallimdir” der.

Gerçekten de geçmiş bizim için bir muallimdir. Bugün, öğretmenin o anlattıklarını dinleme, anlama ve ders çıkarma zamanıdır. Yarın da muallimin anlattıklarından bizim aldığımız dersin, çıkardığımız sonucun toplamıdır. Olup bitenlere baktığımızda, maalesef geçmişten ders almadığımızı, öğretmenin boşuna nefes tüketmekte olduğunu görüyoruz. Zira geçmişimizi bilsek ve vatan şairi Namık Kemâl’in: “Bebekler beşiğini, çocuklar, eğlendikleri yeri, evlat ana babasını, peder âilesini ne türlü duygularla severse insan da vatanını aynı duygularla sever.”, “Bir adama, dünyaya nispet vatan, oturduğu şehre nispet kendi evi hükmündedir” sözlerinden haberdar olsak “Yeryüzü vatanım, insanlık milletim” aldatmacasına kanar mıydık?

Sadede gelirsek, Çanakkale harbi bizin için bir ölüm kalım savaşıydı. Maazallah, Çanakkale’de mağlup olsaydık sanırım bugün Anadolu’da başkaları olurdu. İşte bunun içindir ki Mehmet Akif, Çanakkale muharebesiyle “Bedir Savaşı” arasında bir ilgi kurarak Mehmetçiğe şöyle seslenir:

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHİDİ

Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Basit bir benzetme gibi görünen Akif’in bu ifadeleri aslında büyük bir hakikate işaret etmektedir. Müslümanlar Bedir’de mağlup olsalardı ne olurdu biliyor musunuz? Müminlerin ocağı Medine düşer ve İslâm güneşi daha doğmadan batmaya mahkûm olurdu. Aynı şekilde, şayet düşman Çanakkale’de o gün muvaffak olsaydı başta İstanbul olmak üzere bütün İslâm dünyası işgal edilerek ezân-ı Muhammedî susturulacaktı.

Bu acı gerçeği önceden gören Mehmetçik 200 bin şehit pahasına yurdunu düşmana çiğnetmedi.

Mithat Cemâl, “ÇANAKKALE” adlı şiirinde o günkü savaş meydanını şöyle tasvir eder:

“Basma, sâhilleri hep insan eti

İki yüz bin ölünün iskeleti

Basma, ta Ankara’dan tut da Van’ın

Yıkılan nâ-mütenâhî yuvanın

Canlı enkâzı olan evlâdı

Bu sevâhilde geçen yıl kanadı

Kan dolar, basma, ayak izlerine;

Çürüyen göğsünü toprak yerine

Koyarak, ezme ölen kardeşinin

Bir avuç yer ne kadar çok kişinin

Koludur, sinesidir, gövdesidir.”

Mithat Cemâl’in; kanla, cesetle, iskeletle dolu Çanakkale sahillerine sıradan bir toprak gözüyle bakarak oralarda gelişi güzel dolaşmanın gerçekte şehitlerimizin kolu, başı, gövdesi üzerinde gezinmek anlamına geldiğini belirten yukarıdaki şiirini okuyup da Anzak askerleriyle ilgili anlatılan bir anekdotu hatırlamamak mümkün mü?

"Rivayete göre, Anzak askerleri Türk şehitlerinin yattığı yerlerin yakınından geçmek mecburiyetinde kaldıklarında tıkırtı yapmasın diye ayaklarına bir bez geçirirlermiş. Ufak bir gürültüden, onların mezarlarından kalkacaklarına inanırlarmış”.

Anzak askerlerinin bu kadar duyarlılık gösterdiği mahallerde bugün bizim gösterdiğimiz kayıtsızlıkları düşünüp de irkilmemek mümkün mü?

Şunu da belirtelim ki Mehmetçik, Çanakkale’de sadece bir zafer kazanmakla kalmadı. Aynı zamanda büyük bir insanlık dersi de verdi dünyaya. Çanakkale’de savaşan ve daha sonra Avustralya Genel valisi olan Üsteğmen Lord Casey’in şu sözlerini gelin birlikte okuyalım:

“Türkler ve Birleşik kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesafe var. Süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz yüzbaşısı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor. "Kurtarın!" diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından aslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker, yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı. Kolunu omzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü, teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu.

Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetçiğe derin sevgi ve saygılar”.

İşte tarihimizden ibret dolu altın sayfalar, ne mutlu okuyup ders alanlara…

Çanakkale Zaferi’nin 110. Yıldönümünde, şehit ve gazi Mehmetçiklerimize C. Allah’tan rahmet niyaz ediyoruz. Ruhları şad olsun…