Türk'ün Haçlılaşması!

Maddî-mânevi her türlü değerimizin dünkü Haçlılara peşkeş çekilmesine yaptığımız her karşı duruşa, “Ne yani ülkenin etrafını dikenli telle mi çevirelim?” diyerek itiraz edenler için kullanıyoruz, “Türk’ün Haçlılaşması” tabirini.
Evet, dün işgal ettikleri Bursa’da ceddimin tabutunu, “Kalk da milletini kurtar” diye tekmeleyen Yunanlı da onlar gibi düşünüyor, Çanakkale’de metrekareye altı bin mermi sıkan İngiliz’inden bu coğrafyadan Türk’ü silmek için Mondros ve Sevr’i dayatan Fransız’ından İtalyan’ına öteki Haçlılar da bu “kardeşlerimiz” gibi düşünüyor. Onlara göre bu işler siyasi bir plân değil, ekonomik bir davranıştır. Bu, globalizmdir, bu ticaretin serbestleşmesi, bu ülkeye gelecek yabancı sermayenin önünün açılmasıdır.
Oysa bu, “Kuyruklu bir yalan” dır.
Ve biz ülkenin etrafını dikenli telle çevirelim falan demiyoruz.
Biz milli devlet, milli ekonomi diyoruz.
“E, bu nasıl olacak?” diye soruyorsanız, bunun nasıl olduğunu elin Avrupalısı gösteriyor. Sen Telekom gibi en stratejik varlığını yabancıya satarken, Fransa özel sektöre ait olan Danone yoğurdunu bile bir yabancıya sattırmıyor.
Türkiye Avrupa Birliği üyesi olmadan Gümrük Birliği Anlaşması imzaladı mı? O gün gazeteler, “İşte şimdi AB’li olduk” diye manşetler atmadı mı? Artık AB üyesi sayılırsın diye seni davul zurna ile oynatmadılar mı?
İyi de hani nerde Avrupa Birliği üyeliğin?
Üye olabileceğine inanıyor musun?
Şimdi diyeceksin ki, “E ne yapalım?” Bak sana GB üyesi ol, sonra nasıl olsa AB üyesi olursun diyen Yunanistan ne yaptı? O, Avrupa Birliği üyesi olduktan (1981) altı yıl sonra GB’ye evet dedi. İspanya ile Portekiz de önce Avrupa Birliği üyesi oldular (1986) ve yedi yıl sonra yani 1993’te Gümrük Birliği’ni kabul ettiler.
Bizim dediğimiz işte bu.
Bayındırlık Bakanı Nafiz Özak son 5 yıllık dönemde 25 milyon 350 bin 361 metrekarelik 40 bin 206 taşınmazın 48 bin 314 yabancıya satıldığını itiraf ediyor. Kilis’te belirlenen yasal sınır aşıldığı için yabancılara toprak satışı durdurulmuş. Şimdi,“Ne yapalım, ülkenin etrafını dikenli telle mi çevirelim?” diyen arkadaşlar, bilsinler ki, yabancıların aldığı bu yerler kendileri girmesin diye “dikenli telle çevrilmiş” durumdadır.
Bu dikenli telin adı “tapu” dur.
Maliye Bakanı Unakıtan, “Satın alan sırtına vurup gitmiyor” diyor amma, bizim için 776 bin küsur kilometrekarelik vatanın 25 milyon 350 bin 361 metrekarelik bölümü artık “yok mesabesinde” dir. 2007 yılında Muğla Dalaman’ın Ortaca’sında bir olay yaşandı, bu bize ibret olmalıydı, olmadı. Bir Alman satın aldığı Türk toprağına bir bayrak direği dikti ve Alman Bayrağını astı. Ortacalılar defalarca Alman’a gidip, yapma etme diye ricada bulundular. Alman, “Burası benim” dedi, bayrağını indirmedi. Ortaca halkı kaymakama gitti, belediye başkanına yalvardı amma Alman bayrağı o direkte aylarca dalgalandı. Bu zillete üç ay tahammül edebilen Yüksel Sarı isimli bir vatandaş direğe tırmandı, bayrağı indirdi, indirdi ve kendini mahkemede buldu.
Bu gidişle yarın öbür gün memleketin her noktasında yüz binlerce yabancı bayrak dalgalanacak, yani, “Memleketin etrafını dikenli telle mi çevirelim” diyen Türk evladına, o giremesin diye, kendi vatanın değişik yöreleri dikenli telle çevrilecek.
Hükümet şimdilerde sahilleri, kaplıca ve yaylaları da, “Ekonomiye kazandırma” adı altında yabancıya satma hazırlıkları içersinde. Vatanı satmanın adı “Ekonomiye kazandırma” olmuş, çıkmış. Yabancılar yerleştiğinde sen o kaplıcalara, o yaylalara, o sahillere sokulacak mısın? Bir kısmına sokulsan bile ekonomik gücün buna yetecek mi?
Çok daha tehlikelisi Halkbank ve Ziraat Bankası’nın yabancılara satılmasıdır. Çünkü Halkbank’ta yüz binlerce esnafın işyeri, Ziraat Bankası’nda milyonlarca çiftçinin tarım arazisi aldıkları kredi karşılığı ipoteklidir.
Bu bankaları alan yabancılar hacizle esnafın işyeri ve köylünün tarlasına da kendi bayraklarını çekebileceklerdir
Son Vakıflar Yasası ile yabancılara sağlanan kapitülasyonları da unutma emi!

Yazarın Diğer Yazıları